Assange aleyhine kilit tanık, ABD dokunulmazlığı karşılığında yalan söylediğini itiraf etti

İzlanda’dan hüküm giymiş bir suçlu olan Sigurdur “Siggi” Thordarson, Julian Assange aleyhine yönelttiği ana iddiaların, Amerikan kovuşturmasından muafiyet karşılığında söylenen yalanlar olduğunu itiraf etti. Bu iddialar, ABD’nin WikiLeaks kurucusuna karşı iddianamesinin merkezi bir parçasını oluşturuyor.

İzlanda’da yayımlanan ünlü Stundin dergisinde çıkan kapsamlı bir makalede yer alan ifşa, ABD’nin Assange’ı kovuşturma çabasının bir suç girişimi olduğunun çarpıcı bir teyididir.

Bu durum, Amerikan Casusluk Yasası kapsamında Assange’a yöneltilen suçlamaların ve onun Britanya’da ABD’ye iadesine ilişkin dava işlemlerinin, olağanüstü bir örtülü iade için sözde yasal bir kılıf olduğunu bir kez daha gösteriyor. Bu operasyonda ABD Adalet Bakanlığı, daha sonra Britanya mahkemelerine sunulan uydurma bir iddianamenin hazırlanmasında suçlu olduğunu bildiği kişilerle işbirliği yaptı.

WikiLeaks’in kurucusu Julian Assange, Londra’daki Ekvador büyükelçiliğinin balkonundan destekçilerini selamlıyor. (AP Photo/Frank Augstein, File)

Haziran 2020’de, ABD savcıları, Assange’ın iade edilmesine ilişkin Britanya mahkemesinin ilk haftasından aylar sonra, Assange aleyhine ilkinin yerini alan yeni bir iddianame yayımladı.

Belgede, WikiLeaks’in 2010-2011’de ABD ordusunun Irak ve Afganistan savaş günlükleri ile yüz binlerce Amerikan diplomatik yazışmasını yayımlaması üzerinden Assange aleyhine var olan 17 Casusluk Yasası suçlaması yer alıyordu. Cesur ifşaatçı Chelsea Manning tarafından sızdırılan bu materyaller, yaygın savaş suçlarının kanıtlarının yanı sıra Amerikan emperyalizminin dünya çapındaki entrikalarını ve komplolarını içeriyordu.

Haziran 2020 iddianamesi ek suçlama içermiyordu. Bu, açıkça, Assange’ı Manning ile işbirliği içinde bilgisayarlara sızmaya teşebbüs etmekle suçlayan 18. suçlamayı destekleme yönünde bir çabaydı. Ocak 2020’deki Britanya mahkemesi duruşmalarında, bu suçlama, Assange ve Manning’in herhangi bir Amerikan bilgisayar sistemine sızmadıklarını gösteren savunma kanıtlarıyla çürütülmüştü.

Aynı zamanda ABD, Assange’a yöneltilen Casusluk Yasası suçlamalarının, uluslararası hukuku ve ABD Anayasası’ndaki Birinci Değişiklik’i ihlal ederek basın özgürlüğünü suç saymaya yönelik bir girişim olduğu konusunda artan bir kamuoyu bilinciyle karşı karşıya kaldı.

Amerikalı savcılar, buna, Thordarson ve Hector “Sabu” Monsegur’dan –FBI muhbiri olan hüküm giymiş bir hacker– zaten temin ettikleri sahte tanıklıkları birleştirerek yanıt verdi. Onların verdikleri bilgiler, Assange’ın bir gazeteci ve yayıncı değil de sıradan bir hacker ve suçlu olduğu anlatısını desteklemeyi amaçlıyordu.

Sigurdur “Siggi” Thordarson’un 2019 çekilmiş bir fotoğrafı (Kaynak: Facebook)

Stundin’e verdiği röportajda Thordarson, iddianame için öne sürdüğü iddiaların neredeyse tamamını geri aldı. Stundin’e göre, Thordarson’un bu açıklamaları daha önce yayımlanmamış belgeler ve sohbet günlükleri tarafından destekleniyor. Haziran iddianamesi Thordarson’dan “genç” ve İzlanda’dan “NATO Ülkesi 1” olarak bahsediyor. İddianamede olgu olarak şunlar ileri sürülüyordu:

  • 2010’da Assange, “Gençten bilgisayara izinsiz giriş yapmasını ve parlamento üyeleri de dahil olmak üzere NATO Ülkesi 1’deki yetkililer arasındaki telefon görüşmelerinin ses kayıtları kapsayan ek bilgiler çalmasını istedi.” Stundin’e göre, “Thordarson artık … Assange’ın kendisinden milletvekillerinin telefon kayıtlarına erişmesini asla istemediğini itiraf ediyor.” Bunun yerine Thordarson şimdi bu tür kayıtların kendisine Assange'ın herhangi bir müdahalesi olmaksızın üçüncü bir şahıs tarafından sağlandığını iddia ediyor. Thordarson, daha sonra dosyaları WikiLeaks’in kurucusuna, ne içerdiğini bilmeden göstermeyi teklif ettiğini söylüyor.
  • İddianame: “Bay Assange ve Genç, bir NATO Ülkesi 1 bankasından çalınan bir dosyanın şifresini çözme girişiminde başarısız oldular.” Thordarson şimdi bunun, 2010 yılında çevrimiçi olarak geniş çapta dolaşan ve ondan iki yıl önceki mali krizde İzlandalı Landsbanki’nin çöküşüyle ilgili olduğuna inanılan şifreli dosyalara atıfta bulunduğunu söylüyor. Dosyaların bir ifşaatçı tarafından yüklendiği düşünülüyordu ve Assange’ın materyalin sızdırılmasında veya yayılmasında herhangi bir rolü olduğuna dair hiçbir belirti yok.
  • İddianame: Assange, “bir kaynak tarafından kendisine verilen yetkisiz erişimi, NATO Ülkesi 1’in, polis araçlarını izlemek için kullanılan bir hükümet web sitesine erişmek için kullandı.” Thordarson şimdi siteye bir arama ve kurtarma ekibinde gönüllü olarak erişimi olduğunu ve Assange’ın hiçbir zaman siteye bakmak istemediğini söylüyor.
  • İddianame: 2011’de Assange, İzlanda’yı hedef alan baştan sona planlı siber saldırılar da dahil olmak üzere, Thordarson ile Lulzsec bilgisayar korsanlığı grubunun başkanı Monsegur arasındaki iletişimi denetledi ve onayladı. Bu aşamada Monsegur FBI tarafından yakalanmış ve bir muhbir olmuştu. Stundin, Thordarson’un sağladığı belgelere dayanarak şunları belirtiyor: “WikiLeaks kadrosunun Thordarson’un yukarıda bahsedilen bilgisayar korsanlığı gruplarıyla olan temasları hakkında herhangi bir bilgisi olduğuna dair hiçbir belirti yok; aslında günlükler onun açık aldatmacasını gösteriyor.”

Stundin’deki makale, Thordarson’un WikiLeaks ile ilişkisine daha fazla ışık tutuyor. Bu “ilişki”, Amerikan makamları ve basını tarafından sürekli olarak abartılmıştı. Thordarson’un hiçbir zaman kuruluşun bir üyesi olmadığını ancak 2010’da gönüllü olarak kendisini ikincil bir role soktuğunu belirtiyor. Thordarson, neredeyse hemen sahte bir şekilde kendisini önemli bir WikiLeaks temsilcisi olarak sunarak gazeteciler ve bilgisayar korsanları ile görüşmeye başladı.

Bu hileli davranış, Thordarson’un Monsegur ile temasa geçtiği 2011 yazında tırmandı. Stundin’e göre, “Tüm göstergeler, Thordarson’un, bırakın zorlanmayı, WikiLeaks içindeki herhangi birinin izni olmadan tek başına hareket ettiği yönünde.”

Ağustos 2011’de oyun sona erdi ve Thordarson, Assange’ı taklit ederek banka hesabına yönlendirdiği 50.000 dolarlık ticari mal satışıyla birlikte WikiLeaks üyeleri tarafından takip ediliyordu. İşte o zaman Thordarson, görünüşe göre, FBI’a e-posta gönderdi ve onlara bilgi vermeyi teklif etti.

Ağustos 2011’de İzlanda’nın başkenti Reykjavik’e bir uçak dolusu ABD devlet görevlisinin geldiği uzun zamandır kamuoyu tarafından biliniyordu. ABD Dışişleri Bakanlığı’nın bir yıl önce uyardığı İzlanda’nın siber güvenliğine yönelik tehditleri araştırmak için orada olduklarını iddia etmiştiler. İzlanda İçişleri Bakanı Ögmundur Jónasson, bunun sahte bir bahane olduğunu öğrendiğinde, ajanların Assange’ı tuzağa düşürmek için orada olduklarını tahmin etti ve onları sepetledi. Stundin, FBI ile işbirliği yapmayı teklif etmesinin üzerinden 48 saat geçmeden ajanların Thordarson’ı almak için uçakla geldiğini artık doğrulamış durumda.

İlk aksiliğe rağmen, İzlandalı suçlu ile Amerikan casusları arasındaki ilişki hızla mükemmelleşti. Thordarson’un WikiLeaks’ten yasa dışı bir şekilde çaldığı dosyaları ele geçirdiler ve tüm masrafları ödeyerek onu defalarca İzlanda’dan kaçırdılar.

Thordarson’un talihi 2013-2014’te döndü. Bir dizi davada, WikiLeaks’ten ve başkalarından zimmetine para geçirmekten, Assange’ı taklit etmekten ve çok sayıda reşit olmayan çocuğu taciz etmekten suçlu bulundu. Mahkemeye sunulan bir psikiyatrik değerlendirme, Thordarson’un bir sosyopat olduğunu tespit etti.

Görünüşe göre ABD’li yetkililerin tekrar uğradığı Thordarson, Assange’ın Nisan 2019’da Londra’nın Ekvador büyükelçiliğinden zorla çıkarılması organize edildikten sonra Amerikan hükümeti tarafından tekrar alındı ve Assange aleyhindeki suçlamaları açıkladı. Mayıs 2019’da Thordarson’a, Trump yönetimi tarafından Adalet Bakanı William Barr’ın yardımcısı Kellen S. Dwyer tarafından imzalanan bir dokunulmazlık verildi.

Assange’a karşı yalanlarını söylemesi karşılığında Thordarson’a herhangi bir Amerikan kovuşturmasından dokunulmazlık verildi. ABD makamları ayrıca, bu dolandırıcı tarafından işlenen herhangi bir suçu, bilgisayar korsanlığı ve ulusal güvenliklerine yönelik tehditler içerse bile, İzlanda ve diğer ülkelerden saklamayı kabul etti. Stundin’e göre, Thordarson, büyük çapta hırsızlık, sahtecilik ve mali aldatmayı içeren büyük çaplı seri suçlar işlemeye başlatarak anlaşmadan en iyi şekilde yararlandı.

Thordarson’ın olaya karıştırılması, ABD’nin Assange’a yönelik kovuşturma girişimini, birden fazla ülkeyi kapsayan ulusal ve uluslararası yasaları ihlal ederek yürütülen gayri meşru bir kirli oyun operasyonu olarak ifşa etmektedir. Geçtiğimiz on yıl boyunca, Başkan Barack Obama, Donald Trump ve Joe Biden’ın Amerikan hükümetleri, İzlanda’nın ulusal egemenliğini yıkmak, bir gazeteciye iftira atmak ve Britanya mahkemelerine yalan söylemek için bir pedofil ve dolandırıcıyla en üst düzeyde işbirliği yapmıştır.

ABD’nin müttefikleri de bu operasyona karışmıştır. Britanya’nın Muhafazakâr hükümeti ve muhalefetteki İşçi Partisi, bu kirli temellere dayanarak Assange’ın iade duruşmalarına olanak sağladı. Britanya Bölge Mahkemesi Yargıcı Vanessa Baraitser, Ocak ayında verdiği kararda, Thordarson’un yalanları da dahil olmak üzere ABD’nin Assange’a yönelik tüm önemli iddialarını onayladı ve yalnızca WikiLeaks kurucusunun sağlığının bozulduğu ve bir ABD hapishanesinde ölebileceği gerekçesiyle iadeye karşı karar verdi.

Avustralya hükümeti ve muhalefetteki İşçi Partisi, Avustralya yurttaşı olmasına rağmen Assange’ı savunmayı reddetti ve Britanya’daki “yasal sürece” büyük güvenlerini ilan etti. En son ifşaat, onları ABD istihbarat teşkilatlarının suç ortakları ve Avustralyalı bir gazetecinin haklarını ihlal eden suçlu muhbirler olarak damgalamaktadır.

Thordarson’un ifşaatı, her yerde işçilerin, öğrencilerin ve gençlerin, Biden yönetiminin Assange aleyhindeki tüm suçlamaları derhal düşürmesi talebini yükseltmesi gerektiğini gösteriyor; Birleşik Krallık makamları iade davası işlemlerini sona erdirmeli ve derhal Assange’ın koşulsuz özgürlüğünü sağlamalı; Avustralya hükümeti yurttaşının haklarını korumalıdır.

Dahası, ABD’nin Assange’ı kovalamasının kirli ve canice karakteri, Amerikan hükümetinin kendisine karşı duran her yayıncıyı, siyasi eylemciyi veya işçiyi yok etmek için kullanılabilecek bir emsal oluşturmaya çalıştığını göstermektedir. Sınıf mücadelesinin büyük ölçüde tırmandığı, artan toplumsal ve siyasi muhalefet koşullarında, bu emsalin ayakta kalmasına izin verilmemelidir.

Loading