Sen, Ben, Lenin: Kasabaya denizden bir Lenin heykeli gelir…

Tufan Taştan’ın merak uyandırıcı Sen, Ben, Lenin filmi, dünya prömiyerini geçtiğimiz yıl 43. Moskova Uluslararası Film Festivali’nde yaparken, Türkiye’deki ilk gösterimini bu yıl 40. İstanbul Film Festivali’nde gerçekleştirdi. Mayıs ayında Netflix Türkiye’de gösterilmeye başlanan film, 22. Uluslararası Frankfurt Türk Film Festivali’nde “en iyi senaryo” ödülü dahil olmak üzere pek çok festivalde ödül aldı.

Sen Ben Lenin, Tufan Taştan’ın ilk uzun metrajlı filmi. Taştan, filmin senaryosunu yazar ve senarist Barış Bıçakçı (Bizim Büyük Çaresizliğimiz, Aramızdaki En Kısa Mesafe, Doğum Lekesi Gibi Bir Gülümseme) ile birlikte yazdı.

Filmin oyuncu kadrosunda Barış Falay ile Saygın Soysal buluşurken ikiliye Melis Birkan, Serdar Orçin, Nur Sürer, Salih Kalyon, Hasibe Eren, Binnur Kaya, Serkan Keskin gibi Türkiye’de tiyatro ve sinema izleyicilerinin yakından tanıdığı ve pek çok ödüle layık görülen oyuncular eşlik ediyor.

Sen, Ben, Lenin (2021)

Film, yaşanmış bir olayın kurgulanmasına dayanıyor. Rus devrimci Vladimir Lenin’in bir heykeli, Stalinist bürokrasinin 1991’de Sovyetler Birliği’ni dağıtmasının ardından denize atılmış ve iki yıl sonra Batı Karadeniz’deki Düzce’ye bağlı Akçakoca ilçesinde sahile vurmuştu.

2009 yılında Akçakoca Belediyesi, ilçede turizmi canlandırmak için Lenin heykelini kent meydanına dikmeyi ya da müzede sergilemeyi tartıştı ama bu tasarı hiçbir zaman gerçekleşmedi. Bunun yerine, ahşap heykel belediyenin bir deposunda çürümeye terk edildi.

Akçakoca’da kıyıya vuran Lenin heykelinin hikâyesi daha önce Ahmet Murat Öğüt, Aylin Kuryel, Begüm Özden Fırat, Emre Yeksan’ın yönetmenliğini üstlendiği Hoşgeldin Lenin adlı kısa belgesele de konu olmuştu. Bu kısa belgesel, Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın yapım desteği ile heykelin yolculuğunu mizahi bir tonla ele alıyordu.

2016 yılında Documentarist / İstanbul Belgesel Günleri’nde Johanvan der Keuken Jüri Özel Ödülü’nün sahibi olan bu belgeselin kolektif bir çalışmanın ürünü olduğu vurgulanıyor. Bu kısa yapım ayrıca 36. Uluslararası İstanbul Kitap Fuarı ile eş zamanlı gerçekleşen “Ekim Devrimi’nin 100. Yılı” konulu ARTİST 2017 / 27. İstanbul Sanat Fuarı’nda gösterilmişti.

Sen, Ben, Lenin

Sen, Ben, Lenin filminde ise Karadeniz’de bir kasabanın kıyısına vuran Lenin heykelinin kent meydanına dikilişinin ardından, Türkiye ve Rusya başbakanlarının katılımıyla gerçekleşecek açılış töreninden hemen önce çalınmasının ve Ankara’dan görevlendirilen iki polisin kasabada kayıp Lenin heykelinin peşine düşmesinin hikâyesini konu alıyor.

Filmin yönetmeni Tufan Taştan Bağımsız Sinema ile yaptığı bir röportajda filmin ortaya çıkışını şöyle anlatıyor: “Bir gün Barış’ı [Bıçakçı] arayıp ‘2000’li yıllarda Akçakoca’ya vuran Lenin heykeli gerçekten Karadeniz’in muhafazakâr bir kasabasına dikilseydi ne olurdu?’ diye sordum. Barış da ‘film olurdu’ dedi.”

Film, Kasım 2016’dan beri tasarlanıyordu. Filmin vizyona geç girmesinin en önemli nedenlerinden biri, COVID-19 pandemisinin patlaması oldu. Ayrıca, filmin yönetmeni Taştan, bir söyleşisinde, Kültür Bakanlığı’ndan destek taleplerinin olumsuz yanıtlanmasının ardından buldukları yapımcılarla çalışamadıklarını ve filmin ilk uzun versiyonunun çekilemediğini belirtiyor. On iki günde çekilen bu film, kısa bir formatta kurgulanan ikinci bir senaryo ile anlatmak istediği hikâyeden vazgeçmeden, polisiye ve kara mizah tarzında ortaya çıkıyor. Bu filmin de maddi olanaksızlıklar nedeniyle ortaya çıkan kolektif bir çalışmanın ürünü olduğu vurgulanıyor.

Sen, Ben, Lenin’in, yayınlandığı dönemde iyi bir vizyon süreci geçiremediği, ilk hafta 124 salonda izlenebilirken, ikinci haftada 30 salona indirildiği ve sadece dört hafta vizyonda kaldığı belirtiliyor. Yapımcılar, kültür ve sanat eserlerinin üretimini ve onlara erişimi derinden etkileyen pandemi döneminde filmin daha yaygın bir izleyici kitlesine ulaşması yönünde çaba gösteriyorlar.

Film, tek bir mekânda geçmesine karşın düşmeyen temposuyla ve kasaba halkının komik ve trajik halleriyle izleyenleri ekrana bağlamayı başarıyor. Film, Lenin heykelinin çalınması üzerinden son kırk yılda sayısız örneği olan bir olguyu; devletin solcu ve Kürt muhalifleri kaçırma ve kaybetme suçlarını ele alıyor. NATO destekli 12 Eylül 1980 askeri darbesinden sonra yaygınlaşan bu canice uygulama, özellikle 1990’ların başlarında doruk noktasına ulaşmıştı.

Filmin ana karakterlerinden Gül Ana’nın (Nur Sürer) solcu kocası 1990’ların başında polis tarafından gözaltına alınmış ve Karadeniz’de kaybedilmiştir. Denizde ortadan kaybetme, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş sürecindeki ilk büyük devlet cinayetini akla getirmektedir. 1920’de Komünist Enternasyonal’in Türkiye şubesi olarak kurulan Türkiye Komünist Partisi’nin (TKP) lideri Mustafa Suphi ve 14 yoldaşı, Ocak 1921’de, Kemalist Ankara hükümetiyle bağlantılı unsurlar tarafından bir tekneye bindirilmiş ve Karadeniz’de katledilmişlerdi.

Sen, Ben, Lenin filmi kasabada olaya karışan kişilerin sorgulanma sahneleri ile ilerliyor. Soruşturma sonucunda, heykelin Lenin düşmanları tarafından değil, turizmi canlandırmak için bir meta olarak kullanılma girişiminden duydukları rahatsızlıkla hareket eden bir grup idealist solcu tarafından çalındığı ortaya çıkar. Bunun üzerine polis, sahil kasabasındaki bilinen solcuları tekrardan sorgulamaya başlar.

Heykeli fotoğraflayan Fikret (Serdar Orçin) karakteri “Başlangıçta hoşuma gitmişti heykelin dikilmesi. İnsanlar Lenin’i merak edecek, Sovyetler Birliği tecrübesini öğrenecekler, diye sevinmiştim. Ama sonra olaylar çığırından çıktı. Akla hayale gelmeyecek şeyler yaşandı” der.

İdil Öğretmen’in sorgusu; Sen, Ben, Lenin (Tufan Taştan)

Kasabaya yeni atanan İdil Öğretmen ise “Bir yandan ticarete döküldü iş, bir yandan heykel türbeye döndü. Lenin kasabayı değiştirecek derken, kasaba Lenin’i değiştirdi” diyerek heykelin bulunmasının ardından kasabada yaşananları özetler.

Film boyunca Lenin heykelini çaldığı şüphesiyle görüşülen karakterler, bir anlamda ülkedeki mevcut siyasi ve sınıfsal yapıyı yansıtmaktadır.

Film, oyuncu kadrosu ve sinematografisinin yanı sıra müzikleriyle de dikkat çekiyor. Filmin finalinde Barış Diri tarafından bestelenen, “İkinci Yeni” şiir akımının önemli şairlerinden Edip Cansever’e ait Mendilimde Kan Sesleri şiiri seslendiriliyor.

Sen, Ben, Lenin Türkiye’de özellikle son yıllarda dram kara komedi türünde çekilen iyi filmlerden biri olarak kabul edilebilir. Film Netflix’te gösterilmesinden sonra büyük bir ilgiyle takip edildi ve izleyiciler tarafından takdir görmeye devam ediyor. Filmin yönetmeni Tufan Taştan Bağımsız Sinema ile yaptığı röportajda şöyle diyor: “Lenin’in heykelinin değil fikriyatının önemli olduğu kanısındayım. Sen Ben Lenin’de aslında bunun tartışmasını yapmak istedik.”

Daha fazlasını okuyun

Loading