Yazar Salman Rüşdi, New York’ta saldırıya uğradı

Cuma günü, New York eyaletinin batısındaki Chautauqua Enstitüsü’ndeki bir söyleşiye katılmaya hazırlanan Hint asıllı İngiliz yazar Salman Rüşdi, sahneye fırlayan bir adam tarafından bıçakladı.

Rüşdi defalarca bıçaklandı. Boynundan hayati tehlike arz edecek şekilde yaralanırken, karaciğeri ve kolu zarar gördü. Yazar birkaç gün hastanede solunum cihazına bağlı kaldı ancak kısa süre önce solunum cihazı çıkarıldı ve hastane personeliyle konuştuğu söyleniyor. Bir gözünü kaybetme ihtimali olsa da yaşaması bekleniyor.

2018’de Salman Rüşdi (Fotoğraf: ActuaLitté)

75 yaşındaki ünlü yazara yönelik bu alçakça saldırı, hiç şüphesiz Rüşdi’nin İslam’ın kurucusu Muhammed Peygamber’i ve onun şeytan tarafından ayartılmasını konu alan Şeytan Ayetleri (1988) adlı kitabın yazarı olmasından kaynaklanıyor. İslami köktendinciler bu romanı dine hakaret olarak görüyorlar. Romanın yayımlanmasının ardından, 1979 devriminden sonra İran’ın lideri olan Şii din adamı Ayetullah Ruhullah Humeyni, Müslümanları Rüşdi’nin canını almaya teşvik eden bir fetva yayınladı.

Yetkililer zanlının New Jersey’de yaşayan bir Amerikan yurttaşı olan Hadi Matar olduğunu açıkladı. Matar’ın saldırıyı etkinlik için önceden bir bilet satın alarak ve mekâna otobüsle giderek planladığı anlaşıldı.

24 yaşındaki Matar, Lübnanlı bir göçmenin oğlu ve basında yer alan haberlere göre, Humeyni de dahil olmak üzere İslami köktendinci liderlerin resimleriyle süslü bir Facebook sayfası var. Matar Cumartesi günü cinayete teşebbüs ve diğer suçlarla itham edilerek mahkemeye çıkarıldı. Suçsuz olduğunu savundu.

Humeyni’nin fetvası yayınlandığında muazzam bir uluslararası etki yaratmıştı. İran ve Pakistan’da yüz binlerce kişi Şeytan Ayetleri’nin yayımlanmasına karşı gösteri yaptı. Rüşdi’nin Japon çevirmeni 1991 yılında öldürüldü, aynı yıl İtalyan çevirmeni de ağır yaralandı. 1993’te Norveçli yayıncısı üç kez vuruldu. Rüşdi’nin Türk çevirmeninin hayatına kastedilen bir saldırı, Türkiye’nin Sivas şehrindeki bir otelde çoğunluğu Alevi 37 kişinin ölümüyle sonuçlandı; bu katliam Aleviler tarafından hâlâ anılmaktadır.

Büyük Amerikan kitapçıları romanın Amerika Birleşik Devletleri’nde dağıtımını fiilen yasakladı. Emperyalist güçler bu olayları Müslüman karşıtı şovenizmin alevlerini körüklemek ve İran’a karşı savaş planları yapmak için kullandılar.

Rüşdi saklanmak zorunda kaldı ve yıllarca yarı gizli bir hayat yaşadı. Son zamanlarda ise New York’taki edebiyat dünyasının görünür bir parçası ve zulüm gören yazarların sözcüsü haline geldi. Chautauqua’daki etkinlikte Rüşdi’yi korumak için ekstra bir güvenlik yoktu.

Tahran’daki İslamcı rejim, emperyalist güçlerle müzakerelerde bulunduğu son on yıl boyunca bu karara ilişkin vurgusunu azaltmış olsa da, fetvayı hiçbir zaman iptal etmedi.

Ne var ki, Rüşdi’ye yönelik zulmün ardında yatan temel siyasi meseleler yeniden canlanmaya başladı. İran ve Ortadoğu’daki kitleler Amerikan emperyalizminin tehdidi altında kalmaya devam ediyor. ABD, Britanya, Fransa, Almanya ve diğer güçlerin 1989’dan bu yana sayısız talanına maruz kaldılar. 1991 Körfez Savaşı, ülkenin sosyal ve fiziksel altyapısını tahrip eden 2003 Irak Savaşı, ülkeyi İslamcı milislere teslim eden 2011 Libya bombardımanı ve 2014’ten sonra İslamcı köktendinci asilerin yanında Suriye iç savaşına müdahale bu saldırılar arasındadır. Amerika ve Avrupa’daki Müslümanlar sürekli olarak ayrımcılık ve şiddete maruz kalmıştır.

İran’ın New York’ta muhalif gazeteci Masih Alinejad’ın ve emperyalist savaş kışkırtıcısı John Bolton’ın hayatına kastetme girişimleri iddialarına yakın zamanda medyada yer verilmesi, var olan büyük gerilimleri ve ABD’nin İran’ı hâlâ bölgede bir ayak bağı ve Rusya ve Çin’e karşı yöneliminde bir engel olarak gördüğünü göstermektedir.

Ne var ki, Rüşdi’ye yönelik korkakça saldırı, Ortadoğu’daki ya da İran’daki işçi sınıfının ve kır yoksullarının ya da Kuzey Amerika ve Avrupa’daki göçmenlerin çıkarlarını hiçbir şekilde ilerletmemektedir. İran rejimi, işçi sınıfına düşman ve bölgedeki diğer devletler gibi her fırsatta emperyalist güçlerle uzlaşma arayışında olan gerici bir burjuva devlet olmaya devam etmektedir. İslami köktendincilik, burjuva ve küçük burjuva liderler tarafından dünyanın her yerinde işçi sınıfını dini-topluluksal temelde bölmek için kullanılmıştır.

1989 yılında, Şeytan Ayetleri’ne karşı kitlesel protestoların ortasında ve Humeyni’nin fetvasının ardından, ABD’deki Sosyalist Eşitlik Partisi’nin öncülü olan İşçiler Birliği, Dünya Sosyalist Web Sitesi’nin basılı seleflerinden biri olan Bulletin’de fetvaya karşı Rüşdi’yi savunan bir açıklama yayımlamıştı. Açıklamanın bir bölümü şöyleydi:

 “İşçiler Birliği, İran’daki Humeyni rejiminin ünlü İngiliz yazar Salman Rüşdi’nin hayatına yönelik tehditlerini kesin bir dille kınamaktadır. Uluslararası işçi hareketini, kriz içindeki bu burjuva milliyetçi rejim tarafından öldürülmesi talep edilen Rüşdi ile dayanışmaya çağırıyoruz...

 “Bizim, devrimci proletaryanın stratejik çıkarları ve İran’ın kendi içindeki sınıf mücadelesinin gelişimi temelinde, emperyalist provokasyona karşı İran’ı aralıksız ve sürekli savunmamız, Humeyni’nin politikalarına destek vermek anlamına gelmez ve buna indirgenemez. Humeyni rejiminin ekonomik temelleri tamamen kapitalisttir ve teokratik yöneticilerin politikaları özünde İran burjuvazisinin çıkarlarına hizmet etmiştir.”

O zaman olduğu gibi şimdi de emperyalist liderler yazarlara yapılan zulümden yakınıyor ve ifade özgürlüğünü savunma pozu takınmaya çalışıyorlar. Hükümeti anti-demokratik, göçmen karşıtı yasaları destekleyen ve İslamcı din adamı Hassan Iquioussen’e zulmeden Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron ve COVID’den binlerce kişinin ölümüne neden olan Britanya Başbakanı Boris Johnson gibi isimlerin her biri Rüşdi’yi destekleyen açıklamalar yaptı. Yaygın olarak hor görülen Johnson, Rüşdi’nin “savunmaktan asla vazgeçmememiz gereken bir hakkı kullanırken” saldırıya uğramasından “dehşete düştüğünü” söyledi.

ABD Başkanı Joe Biden da bir açıklama yaparak, “korkutulmayı ya da susturulmayı reddederek temel, evrensel idealleri –hakikat, cesaret, direnç– savunan Rüşdi’nin yanında” olduğunu belirtti.”

Bundan daha mide bulandırıcı bir ikiyüzlülük gösterisi düşünülemez. Biden, Johnson ve şürekâsı, ABD’ye iade edilmeyi beklerken Belmarsh Cezaevi’nde işkence gören WikiLeaks kurucusu Julian Assange’a karşı kendi fetvalarını yayınlamıştır. Amerikalı yetkililer, ABD’nin Irak ve Afganistan’a müdahalesinin ölümcül karakteri hakkındaki gerçekleri dünyaya ifşa etme konusundaki olağanüstü cesareti nedeniyle Assange’ı orada yargılamayı planlıyorlar.

Loading