Kızılay’ın depremden sonra çadır sattığı ortaya çıkarken tribünlerden “hükümet istifa” sesleri yükseliyor

Büyük yıkıma ve kitlesel ölümlere neden olan depremlerin üzerinden üç hafta geçerken, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan hükümetine yönelik toplumsal öfke ve muhalefet artıyor. Hafta sonu Kızılay’ın depremden sonra depremzedelere hemen ve ücretsiz sağlaması gereken çadırları sattığı ortaya çıkarken, İstanbul’da oynanan Süper Lig maçlarında binlerce kişi “Hükümet istifa” sloganları attı.

Dün akşam İstanbul’da Kızılay çadır satışını protesto etmek isteyen yüzden fazla Türkiye İşçi Partisi (TİP) üyesi ve destekçisi polisin saldırısına uğrayarak gözaltına alındı. Dün yine Kadıköy’de Emek, Barış ve Demokrasi Güçleri’nin çağrısıyla “Deprem değil rantçı düzeniniz öldürdü” başlıklı bir protesto düzenlemek isteyen çok sayıda kişi aynı şekilde gözaltına alındı.

Deprem nedeniyle lige verilen aranın ardından Cumartesi günkü Fenerbahçe – Konyaspor maçında taraftarlar “Yalan, yalan, yalan. Dolan, dolan, dolan. 20 sene oldu. İstifa ulan!” tezahüratı yaparken, dün akşam oynanan Beşiktaş – Antalyaspor maçında da tribünlerden “Hükümet istifa!” sesleri yükseldi.

Erdoğan hükümetinin faşist müttefiki Milliyetçi Hareket Partisi’nin (MHP) lideri Devlet Bahçeli, halk içindeki yaygın öfkeyi yansıtan bu protestolara yanıt olarak maçların seyircisiz oynanması çağrısı yaptı.

Adana, Türkiye yakınlarında helikopterden çekilen bir görüntü, 19 Şubat 2023, Pazar. [AP Photo/Clodagh Kilcoyne/Pool Photo via AP]

Türkiye ve Suriye’de 25 milyondan fazla insanı doğrudan etkileyen depremlerin sonucunda, resmi olarak en az 44.374’ü Türkiye’de ve 6.760’ı Suriye’de olmak üzere 51 binden fazla insan hayatını kaybetti. Şırnak valisinin resmi olarak yalanlanmayan tahmini, gerçek ölü sayısının 150 binin üzerinde olabileceğine işaret ediyor. Her iki ülkede milyonlarca insan evsiz kalırken, halen binlerce kişi barınma ve temizlik gibi temel ihtiyaçlardan yoksun durumda bulunuyor.

Cumhuriyet gazetesi yazarı Murat Ağırel, Cumartesi günkü haberinde, Kızılay’ın depremin üçüncü günü Ahbap adlı yardım derneğine 46 milyon TL tutarında çadır satışı yaptığını ortaya çıkardı.  Kızılay’ın görevi, kendi sitesinde şöyle belirtiliyor: “uluslararası hayır kuruluşu niteliği ile savaşta ve barışta, yararlananlardan hiçbir bedel almadan ve karşılık beklemeden, amacına uygun ve gönüllülük anlayışına göre ürettiği hizmetler ve yaptığı faaliyetler.”

Kâğıt üstünde devlete bağlı olmayan Kızılay, hükümetin sıkı denetimi altında bulunuyor. Bu durum, özellikle, NATO’nun Suriye’deki rejim değişikliği savaşında Ankara’nın desteklediği cihatçı güçlere sağlanan Kızılay yardımlarında belirgin bir şekilde görülmüştü.

Haberde, “On binlerce yurttaşın ölümüne neden olan depremin ardından bölgede bir türlü bulunamayan Kızılay’ın, binlerce insan molozlar altında can çekiştiği sırada elindeki çadır stoklarını satmakla meşgul olduğu ortaya çıktı,” deniyordu.

Ağırel, yazısında, çadır ve konteyner üretim tesisleri bulunan “Kızılay, depremin üçüncü günü AHBAP’a 46 milyon TL tutarında çadır satışı gerçekleştirmiş. Ayrıca elindeki stokları ve gönderilecek yardımları da cemaat, tarikat vakıf ve derneklerine yönlendirdiği ileri sürüldü,” diye yazdı.

Ağırel, bu iddialarını sorduğu Kızılay’dan şu yanıtı aldığını aktardı:

Yaşanan büyük felaketlerin ardından, Türkiye Cumhuriyeti Devleti, alanında saygın bilim insanlarının da katkılarıyla Türkiye Afet Müdahale Planını (TAMP) oluşturmuştur. Emredici nitelikte olan bu plana göre Kızılay beslenme ve kan temini hizmetlerinin ana sorumlusudur. Barınma, insani yardım, sağlık gibi diğer alanlarda da destek kuruluş niteliğindedir.

Ahbap Derneği de bağışçılarından temin ettiği kaynakla bölgede yaşanan barınma ihtiyacına destek olmaya karar vermiş, bu noktada Kızılay’dan temin ettiği çadır kapasitesini AFAD’ın göstermiş olduğu noktalara sevk etmiştir. Kızılay bu süreci afetzedelerin barınma ihtiyacının bir an önce çözülmesi açısından değerlendirmiştir. Çadır üretiminin devamını sağlamak için de ham madde bedelini kabul etmiştir.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, geçtiğimiz hafta Kızılay’ın deprem bölgesindeki yardımlarının yetersizliğinin ya da hiç olmamasının yaygın biçimde eleştirilmesine sert tepki göstererek Kızılay’ı savunmuş ve şunları söylemişti: “Çıkmış biri Kızılay nerde diyor, be ahlaksız be namussuz be adi... Böyle vicdansızlık olur mu? Günde 2,5 milyon insana bu Kızılay yemeğini ulaştırıyor. Bir ülkede kendi kurum ve kuruluşuna bu denli ahlaksızca bulaşmak yenilir yutulur değil.”

Gerçekte ise devlet kurumlarının ya da Kızılay gibi hükümetin denetimindeki kuruluşların depremzedelere yeterli sayıda çadır sağlamaması nedeniyle birçok insan, soğuk hava koşullarında, az ya da orta hasarlı raporu verilen evlerine girmek zorunda kaldı. Bu yüzden, 20 Şubat’taki Hatay depremine evlerinde yakalanan en az 6 kişi hayatını kaybetti, yüzlerce kişi de yaralandı.

Gazeteci Ağırel, konuyla ilgili daha sonra yaptığı bir açıklamada Kızılay’ın sadece Ahbap Derneği’ne değil, Türk Eczacılar Birliği’ne de çadır sattığını söyledi: “Türkiye Eczacılar Birliği (TEB) var. Depremin ilk günü ücretsiz ilaç dağıtmak için çadır, konteyner arıyor bulamıyor. Kızılay'ı arıyorlar. Çadırın bir tanesini 160 bin liraya satıyorlar. Ama yurttaşlara yok. Parayla olsa belki yurttaşlara da olur.'

Ahbap Derneği yaptığı açıklamada Kızılay’dan çadır satın aldıklarını doğrulayarak şunları belirtti: “Arkadaşlarımız, Kızılay’ın iştirakinde olan Kızılay Çadır ve Tekstil A.Ş ile görüşme gerçekleştirdiler. Ellerinde 2050 adet olduğunu öğrendiğimiz çadırların sözleşmesini hemen yaptık ve ertesi sabah 2050 tane çadırı deprem bölgesine gönderdik.'

Derneğin kurucusu ve lideri olan müzisyen Haluk Levent de Twitter’da şu açıklamayı yaptı: “Biz o akşam herkes can derdinde soğuktan donarken ‘bu çadırları satın almalı mıyız ya da almamalı mıyız?’ lüksüne sahip değildik olamazdık da. Ve satın alıp bölgeye gönderdik. Yaptığımız her işlem kanuni ve doğru.”

Kızılay Başkanı Kerem Kınık, kurumun elindeki çadırları hemen deprem bölgesine göndermek yerine elinde tutmasını ve depremin üçüncü gününde satmasını savunarak şunları söyledi: “Kızılay Çadır&Tekstil AŞ’de Ahbap derneğinden aldığı kaynağı çadır hammadde tedariki için ayırmış ve üretilecek çadırları da Kızılay aracılığı ile ücretsiz olarak depremzedelerin istifadesi için planlamıştır… Ahbap ve Kızılay’ın işbirliği ahlakidir, akılcıdır, yasaldır. Aksini iddia eden ise ya meseleyi anlamamış ya da kötü niyetlidir.”

Çadır skandalı, Kızılay’ın gönüllülerden ücretsiz aldığı kan bağışlarını da sattığı gerçeğini gündeme getirdi. Sosyal medyada “Kanımızı da satıyor musunuz?” sorusu sorulurken, bir doktor soruyu şöyle yanıtlıyordu: “Yıllardır çeşitli hastanelerde kan bankası yönettim. Evet, Kızılay gönüllülerin kanını satıyor (Rakam bile yazabilirim).”

Çadır skandalında açığa çıkan şey, hükümetten onun denetimindeki yardım kuruluşlarına kadar kapitalist sistemin çürümüşlüğüdür. Depremzedelerin barınma gibi temel ihtiyaçlarının karşılanmaması, hatta bunları sağlamakla yükümlü devlet destekli bir kuruluşun ihtiyaç duyulan çadırları satıyor olması, egemen sınıfın halk sağlığına ve güvenliğine yönelik genel kayıtsızlığını gözler önüne sermektedir.

Erdoğan hükümeti, uzun süredir yapılan bilimsel uyarılara rağmen beklenen depremlere karşı hiçbir önlem almamakla kalmamış, depremden sonra sadece barınma konusunda değil, arama kurtarma çalışmalarında da iflas etmiştir. Devletin devasa olanaklarının zamanında kullanılmaması ve depremin ancak üçüncü günü resmi arama kurtarma çalışmalarının başlaması, enkaz altından kurtarılabilecek olan binlerce insanın ölümüne yol açmıştır.

Bu önlenebilir toplumsal felaketten gerekli dersler çıkarılmalıdır: Bugün hem depreme dayanıklı binalar ve kentler inşa etmeyi sağlayacak hem de halkın temel ihtiyaçlarını karşılayacak sosyal kaynaklar mevcuttur. Bunların gerçekten halk sağlığını ve güvenliğini korumak üzere kullanılabilmesi için, bu kaynakların ve siyasi iktidarın mali sermayeden işçi sınıfına aktarılması şarttır.

Loading