Kemer sıkma ve sürü bağışıklığı politikalarına karşı grevler artıyor

Hükümetin pandemi karşısında izlediği ölümcül politika ve milyonlarca insanın sosyal koşullarında meydana gelen çöküş, işçileri temel haklarını savunmak için mücadeleye yönlendiriyor.

Haberlere göre, Kocaeli’de bulunan Amana Foods Gıda Ürünleri fabrikasında çalışan işçiler, Türk-İş’e bağlı Koop-İş sendikasına üye olmalarının ardından bir işçinin işten atılmasını protesto etmek için Cuma günü iş bıraktılar.

Amana Foods işçileri Cuma günü iş bıraktı [Kaynak: Çağdaş Kocaeli]

Geçtiğimiz Salı günü, İstanbul’daki Galataport şantiyesinde bir taşeron firmaya bağlı çalışan işçiler, ödenmemiş ücretlerini talep etmek için işi durdular. Eylemin ardından firma ücretleri 5 Şubat’ta ödeyeceğini açıkladı; ancak işçiler çalışmayı reddetme haklarını kullanmayı sürdürüyorlar.

Ondan bir hafta önce, İstanbul Finans Merkezi şantiyesinde çalışan işçiler, yemeklerde böcek çıkmasını protesto etmek için yemekhaneyi altüst ettiler. Şirket devasa bir servet yaparken, işçiler berbat koşullarda yaşayıp çalışıyor.

Artan işen çıkarmalar ve zorunlu “ücretsiz izin” uygulaması da grevlere ve çeşitli direnişlere yol açıyor. Kocaeli’de bulunan Baldur fabrikasında Birleşik Metal-İş sendikasına üye metal işçilerinin grevi 25 Aralık’tan beri devam ederken, Çorum’da bulunan Ekmekçioğulları’nda çalışan yaklaşık 90 işçinin işten çıkarma saldırısına karşı direnişi sürüyor. Ayrıca, Migros işçileri, DGD-Sen adlı sendikaya üye olmalarının ardından ücretsiz izne çıkmaya zorlanmalarına karşı mücadelelerini sürdürüyor.

Bu mücadeleler işçi sınıfı içinde giderek büyüyen muhalefetin işaretleri olsalar da, hepsinin ortak özelliği sendikaların kontrolü altında yalıtılmış kalmalarıdır. Pandeminin başından beri tüm sendika konfederasyonları, söylemleri ne olursa olsun, hükümetin ve büyük sermayenin işçileri tehlikeli koşullarda çalışarak kâr yaratmaya zorlamasında işbirliği yapıyorlar. Bu durum, pandeminin ortasında hayatları kurtarmak ve sosyal hakları savunmak için tüm işyerlerinde bağımsız iş güvenliği taban komiteleri kurma gereğini gündeme getiriyor.

2020’de Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan hükümetinin pandemi sırasında uyguladığı politikalar, milyonlarca işçiyi işsiz bıraktı ya da ayda 1.170 liralık bir ücretsiz izin dayatmasına maruz bıraktı. Yeni yılda sadece 1.420 liraya yükseltilen bu “ücretsiz izin” dayatması, burjuva muhalefet Cumhuriyet Halk Partisi’nin (CHP) desteğiyle Temmuz 2021’e kadar uzatılmış durumda. Milyonlarca işçi de kısa çalışma ödeneği ile geçinmeye zorlanıyor.

Dahası, hayat pahalılığı durmadan artıyor. 2020 yılı enflasyonu, Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) verilerine göre, Merkez Bankası’nın (TCMB) 2020 yılı için öngördüğü yüzde 5’lik resmi hedefinin yaklaşık üç katı olarak yüzde 14,6 olarak gerçekleşti. Türkiye, dünyada çift haneli enflasyona sahip az sayıdaki ülkeden biri durumunda. Buna rağmen TÜİK enflasyon hesabında kullandığı kalemlerin güvenilirliği yaygın biçimde sorgulanıyor.

Bu durum, devletin, pandeminin etkisini gizlemek ve işçilerin maaş zammı taleplerini bastırmak için rakamları manipüle edip etmediği sorusunu gündeme getiriyor. Hükümet için enflasyon oranını düşük tutmak aynı zamanda kamu emekçilerinin, emeklilerin ve diğer işçilerin maaşlarına yapılan zamma etkisi nedeniyle de önemli.

Enflasyon hesaplaması yapan birçok araştırma kurumu, 2020 yılı enflasyonunun yüzde 30-38 aralığında olduğunu ifade ediyor. Enflasyon Araştırma Grubu (ENAG), fiyat endekslerinin elde edilmesinde, birçok ülkenin benimsediği ortak standart enflasyon hesaplama yöntemi olan Birleşmiş Milletler İstatistik Bölümü'nün “Classification of Individual Consumption According to Purpose” (COICOP) standartlarını kullanıyor. ENAG bu yöntemle 2020 yıllık enflasyon oranını yüzde 36,72 olarak hesapladı.

ENAG’a göre 2020 yılı boyunca marketlerdeki bazı temel ürünlerde yıllık fiyat artışı yüzde 36,72’nin bile çok üzerinde: Tereyağında yüzde 55, ayçiçek yağında yüzde 80, zeytinyağında yüzde 66, beyaz peynirde yüzde 35, yeşil zeytinde yüzde 67, tavukta yüzde 53 ve yumurtada yüzde 130.

Hükümet enflasyon oranını gerekçe göstererek Türkiye’de yaklaşık on milyon işçiyi ilgilendiren 2021 yılı asgari ücret tutarını sadece 500 liralık artışla 2 bin 825 lira olarak açıkladı ki bu dört kişilik bir aile için açlık sınırına yakın bir miktar. Hükümet, enflasyonun 7 puan üzerinde bir artış yaptığını iddia ederek işçilerin öfkesini yatıştırmaya çalışıyor.

Bununla birlikte, Türkiye, asgari ücret sıralamasında Avrupa’da Arnavutluk’tan sonra ikinci sırada yer alıyor. 2020 yılı için asgari ücreti 2.374 lira ile Çin’deki asgari ücret seviyesine oldukça yakındı. Burjuvazi ve devlet, ücretleri, Doğu Asya ve Doğu Avrupa ülkelerindeki düşük ücretlerle rekabet edebilecek düzeyde tutma ve yerel ve uluslararası sermaye için dizginsiz bir sömürü alanı yaratma çabası içinde.

Bazı Doğu Avrupa ülkelerinde brüt asgari ücret [Kaynak: BBC & Eurostat]

Asgari ücret, dört kişilik bir ailenin sağlıklı ve dengeli beslenebilmesi için gereken aylık gıda harcaması olan açlık sınırına yakın bir seviyede. Türk-İş’in yaptığı araştırmaya göre, Aralık 2020’de dört kişilik bir ailenin açlık sınırı 2.592 lira iken yoksulluk sınırı 8.436 lira idi. Bekâr bir işçinin “yaşama maliyeti” ise aylık 3.146 lira olmuştu.

2020 yılında hükümetin bütçe açığı hedeflenenin yüzde 25 üstünde çıkmış durumda. 2020 başında 139 milyar lira açık hedeflenirken gerçekleşen 173 milyar lira oldu. Kamu borç stoku yüzde 40’ın üzerinde arttı. Toplam devlet borçları 2018’de 1,1 trilyon liraya yakın iken 2019’da 1,3 trilyon lirayı buldu ve 2020 Kasım sonunda 2 trilyon liraya yaklaştı.

Tüm dünyada ve Türkiye’de, düşük faizli krediler, affedilen vergi borçları ve teşvik paketleriyle egemen sınıfın kasasına milyarlar pompalanıyor. Bütçe açıkları ve devlet borçlarının işçi sınıfı tarafından ödenmesi için işçi sınıfına karşı şiddetli bir saldırı yürütülüyor. Hükümet düşük ücretler, artan sömürü ve sosyal haklara yönelik şiddetli saldırılarla pandemi ortamını kullanıyor. Türkiye’de pandeminin tüm ekonomik yükünün işçi sınıfı ve toplumun yoksul kesimlerine yıkılmasıyla işçi sınıfının genel yoksullaşması görülmemiş bir hız kazandı.

Erdoğan hükümeti, bu devasa borcu finanse etmek için yeni yılın daha ilk ayı dolmadan birçok temel ürüne ve vergilere ardı ardına zamlar yaptı. İşçi sınıfı ve yoksullar bu faturayı öderken, bir avuç seçkin devasa servetlerine servet katmaya devam ediyor. BİST 100 borsa endeksi, 23 Mart’taki en düşük seviyesinden (842 puan) bu yana yaklaşık yüzde 80 yükselmiş durumda.

Türkiye’de 2,5 milyon doğrulanmış vakaya ve 360’tan fazlası sağlık emekçisi olmak üzere en az 26 bin ölüme yol açan “sürü bağışıklığı” politikasından mali aristokrasi muazzam çıkar sağlıyor. 2020 yılının ilk dokuz ayında en çok kâr eden ilk on bankanın kârı, 2019 yılına göre yüzde 36 oranında artmış durumda.

Türkiye’nin büyük sanayi kuruluşları da kârlarını önemli ölçüde artırmış durumda. Koç Holding, Ocak-Eylül 2020 döneminde, dönem net kârını 2019’un aynı dönemine göre yüzde 94 artışla 8,481 milyar liraya yükseltti. Sabancı Holding ise 2020 yılının 3. çeyreğinde geçen yılın aynı dönemine göre net kârını yüzde 69 artırırken, 9 aylık dönemde toplamda 3,8 milyar lira kâr elde etti.

Bu koşullarda, pandemiye karşı mücadelede ve sosyal hakları savunmada işçi sınıfı için ileriye giden tek yol, kapitalist sisteme karşı mücadeleden geçiyor. Bu, hayati önem taşımayan işyerlerinin işçilere ve küçük işyeri sahiplerine tam gelir desteği sağlanarak kapatılması ve hayatların kurtarılması için sendikalardan bağımsız biçimde örgütlenmek ve sosyalizm uğruna mücadelede uluslararası ölçekte harekete geçmek anlamına geliyor.

Loading