Pandemi ve hayat pahalılığı tırmanırken sağlık emekçileri greve gidiyor

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan hükümetinin COVID-19 pandemisine karşı tüm önlemleri kaldırdığı ve enflasyonun uzun zamandır görülmemiş seviyelere yükseldiği Türkiye’de, hekimler ve diğer sağlık emekçileri bugün ülke çapında bir günlük greve gidiyor.

100.000’i aşkın üyesi olan Türk Tabipleri Birliği’nin (TTB) yanı sıra Türk Dişhekimleri Birliği (TDB), hemşireler ve diğer sağlık emekçileri örgütlerinin düzenlediği grev, sağlık emekçilerinin uzun zamandır dile getirdikleri ücret ve sosyal hak taleplerinin hükümet tarafından karşılanmaması üzerine gerçekleşiyor. 17-18 Şubat’ta da greve gideceğini duyuran Hekimsen adlı doktor sendikası da TTB ve TDB üyesi olan üyelerinin greve katılacağını açıkladı.

6 Aralık’ta iş bırakan sağlık emekçileri protesto yürüyüşü yapıyor. (Fotoğraf: @sesgenelmerkezi Twitter)

Bugünkü iş bırakma eylemi, 14 Aralık’ta TTB önderliğinde çeşitli sağlık emekçileri örgütlerinin; 21 Ocak’ta ise Hekimsen tarafından düzenlenen grevlerin ardından geliyor. Dahası, sağlık emekçilerinin grevi, giderek ülke geneline yayılan bir fiili grev ve kitlesel protesto dalgasının ortasında gerçekleşiyor.

2022’nin başından beri metal işçileri, madenciler, kargo kuryeleri, tekstil işçileri, liman işçileri, gıda işçileri ve inşaat işçileri, ücret zammı ve daha iyi yaşam koşulları talebiyle ardı ardına iş bıraktı. İşçilerin giderek daha geniş kesimleri, fiili grevlerin sözde “yasa dışı” olduğunu savunan sendika bürokrasilerine ve devlete meydan okuyor; birbirlerinden ilham alarak fiili greve gidiyor. Hareketin kapitalizm yanlısı sendikalardan bağımsız bir şekilde gelişmesi ve işçilerin sosyal medyayı etkin bir mücadele aracı olarak kullanmaları, özellikle öne çıkan özelliklerdir.

Son günlerde bu fiili grev dalgasına yüzde 125’e varan elektrik zamlarına karşı patlak veren kitlesel protestolar eklenmeye başladı. 130.000 nüfuslu Ağrı, Doğubayazıt’ta binlerce kişi sokağa çıkarken, Hakkâri, Şanlıurfa, Mardin, Diyarbakır, Muğla ve Bursa’da da protestolar düzenlendi.

Elektrik zamlarının yanı sıra doğalgaz fiyatına yapılan yüzde 50 zam ve temel ihtiyaç malzemelerinin yüzde 100’den fazla artması, geçinemeyen milyonlarca emekçinin öfke ve muhalefetini körüklüyor. Türkiye İstatistik Kurumu’na (TÜİK) göre Ocak ayında yıllık resmi enflasyon yüzde 48’e ulaşırken (2001 krizinden beri en yüksek oran), bağımsız Enflasyon Araştırma Grubu (ENAG), gerçek oranın yüzde 114 olduğunu açıkladı.

COVID-19 pandemisiyle mücadelenin en ön safında yer alan, hükümetin kitlesel enfeksiyon politikasından ağır biçimde zarar gören sağlık emekçileri de artan hayat pahalılığından sert biçimde etkileniyorlar.

TTB’nin açıklamasına göre “Bugün, BAĞ-KUR ve SSK emeklisi hekimlerin aylığı 2.300-4.000 TL arasındadır; pratisyen hekimin yalın maaşı yaklaşık 4.900 TL; 30 yıllık uzman hekimin yalın maaşı 5.800 TL.” Hükümet yanlısı Türk-İş konfederasyonun raporuna göre, 2022 Ocak ayında Türkiye’de dört kişilik bir ailenin yoksulluk sınırı 13.843 lira olmuş durumda.

“Dünya ülkeleri arasında en az maaşlardan birini alıp en fazla şiddete uğrayan hekimleri” temsil ettiğini belirten TTB, “Türkiye, 2020 verilerine göre uzman hekim maaşları sıralamasında OECD üye ülkeleri içinde sondan altıncı sırada; pratisyen hekim maaşlarında ise 17 ülke arasında 14’üncü sırada” bulunduğunu ekliyor. Dahası, “OECD ülkeleri arasında 2020 yılında Türkiye hasta başına düşen hekim sayısında 37 ülke içinde 34. sırada.”

TTB, “Hekimlerin ekonomik ve özlük haklarında düzenleme içeren yasa tasarısının geri çekilmesine ve ocak ayında görüşüleceği söylenmesine karşın hâlâ görüşülmemesine karşı” 26 Ocak’ta “Beyaz Nöbet” adı verilen eylemlere başlamış ve taleplerinin karşılanmaması halinde 8 Şubat’ta greve gideceğini duyurmuştu.

TTB, sağlık emekçilerinin grev sırasında “acil hastalar, diyaliz hastaları, acil ve riskli gebeler, çocuk aciller, kanser hastaları, yoğun bakım hastalarının bakımı aksamayacak, yoğun bakım ve yatan hastaların tıbbi zarar görmemeleri için özel gayret” göstereceklerini vurguladı.

Sağlık sisteminin işlevsizliğinin altını çizen hekimler, “MHRS sistemlerinde hastalar aylarca sıra bulamıyor; acil başvuru sayılarımız olağandışı durumlar yaşayan bir ülkede görülebilecek oranlarda; hekimlere/hastalara dayatılan 5 dakikada bir muayene bu sorunu çözmez,” diye belirttiler.

Türkiye’deki hekimlerin COVID-19’a yakalanma ve ölme oranlarının dünyada ilk sıralarda olduğunu ifade eden TTB ayrıca “COVID-19 Meslek Hastalığı Yasası”nın çıkarılmasını talep ediyor.

Sağlık emekçileri, özellikle halka seslenerek greve destek verme çağrısında bulundular: “Topluma da sesleniyoruz bu G(ö)REV yalnızca hekimler/sağlık çalışanları için değil, hepimiz için. Artık tıkanan, işlemeyen; 5 dakikada muayenelere, aylarca randevu beklemelere zorlandığınız; özel hastanelere mahkûm bırakıldığınız bir sağlık sistemine birlikte artık yeter diyebilmemiz için… Hastanelere G(ö)REV’de bizlerin yanında olmak için gelin.”

Açıklamada bugünkü grevin son tek günlük grev olduğu uyarısında bulunan TTB, bundan sonra daha uzun süreli iş bırakma eylemlerinin yapılabileceğinin sinyalini verdi.

Hükümetin ve Sağlık Bakanlığı’nın COVID-19 pandemisi karşısında suç oluşturan politikasını eleştiren TTB, açıklamasında ayrıca şunları belirtiyordu: “Toplumun da bizlerin de hasta olmaması, ölmemesi için COVID-19 pandemisi sürecinde neredeyse hiçbir bilimsel tedbiri almayan iktidar ve Sağlık Bakanlığı bugün itibariyle de tüm önlemleri ortadan kaldırarak bilimsel bilgiyi ve tarihsel deneyimleri tamamen yok saymıştır.”

Doktorlar ve halk sağlığı uzmanları daha önce de hükümetin pandemiyi ve yol açtığı sonuçları önemsizleştirme kampanyasına karşı açıklama yapmıştı. TTB, 3 Şubat’ta şunları belirtmişti: “Birçok hastanede klinikler kapanmakta, sağlık hizmetleri aksamaktadır. Giderek büyüyen bu krize karşı Sağlık Bakanı’nın ‘endişe etmeyin’ söylemi halk sağlığını önemsemeyen, bilimdışı ve bir bakanın söyleyemeyeceği sözlerdir.”

“İktidarın art arda yaptığı açıklamalar ile mevcut tabloya karşı hiçbir önlem almadıkları; gerçeğin üstünü örtmek niyetinde oldukları açıktır,” diyen TTB, şunları ekliyordu: “Son dönemde yüz bini aşan günlük vaka sayılarını ve iki yüzü geçen ölüm sayılarını Sağlık Bakanı’nın ‘grip’le benzeştirerek açıklaması bilimsel değildir. Pandemi en yakıcı haliyle devam etmektedir.”

Sağlık Bakanı Fahrettin Koca, Ocak ayının sonunda yaptığı bir konuşmada “Endişe etmeyiniz, hastalık eski günlerindeki gücünde değil… Gripten kaybettiğimiz vatandaşlarımızın sayısını günlük olarak açıklasak salgından farklı olmadığını göreceğiz. Müsterih olunuz, en kötü günler geride kaldı,” demiş ve halk sağlığını hiçe sayma politikasıyla şöyle övünmüştü: “Temel kişisel korunma tedbirleri ve aşı dışında tüm kısıtlamaları kaldırdık… Salgın geri dönmemek üzere gündemimizden çıkıyor.”

Ne var ki, Dünya Sağlık Örgütü’ne (WHO) bildirilen verilere göre, 2018 yılında Türkiye’de grip ve zatürreden toplam 7.931 kişi hayatını kaybetti. Buna karşılık, Türkiye’de iki yıllık pandemi dönemindeki resmi ölüm sayısı 90.000’e yaklaşırken, TTB Pandemi Çalışma Grubu üyesi Güçlü Yaman’ın son hesaplamalarına göre, 1 Şubat itibarıyla pandemiden kaynaklı fazladan ölümler 251.000’i aştı.

Worldometer verilerine göre, hükümetin pandeminin sona ermekte olduğunu ilan ettiği Türkiye’de 7 günlük hareketli ortalama COVID-19 vaka sayısı 100.000’i geçerken, 7 günlük ortalama ölüm sayısı 214 oldu.

Türkiye’de virüsten en sıkı korunan kişilerden biri olan Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Cumartesi günü COVID-19’a yakalandığını açıklaması, hükümetin geriye kalan önlemleri de kaldırmasıyla virüsün her yere yayılmış olduğuna işaret etmektedir.

Erdoğan hükümeti, kitlesel enfeksiyonu ve ölümleri normalleştirmeye çalışan bilimdışı kampanyasıyla, ABD’den Kanada’ya ve Avrupa ülkelerine kadar egemen seçkinlerin, pandemi verilerinin raporlanmasını ve basında haber yapılmasını sona erdirme adımlarını takip ediyor.

Türkiye’de ve dünya genelinde gelişmekte olan grev ve kitlesel protesto hareketi, kapitalist kâr ve servet uğruna tüm düzen partilerinin ve sendikaların desteğiyle uygulanan bu ölüm politikasını sona erdirebilecek ve toplumsal eşitliğe dayanan küresel bir toplumu, yani sosyalizmi kurabilecek gücü gösteriyor: uluslararası işçi sınıfı.

Loading