Türkiye’de sığınmacılara ve göçmenlere yönelik saldırılar büyüyor

Türkiye’nin İran sınırındaki Van’da içinde göçmenlerin bulunduğu bir araca jandarma güçlerinin ateş açması sonucu 12 kişi yaralanırken, bir çocuk hayatını kaybetti. Aralıksız bir şekilde sığınmacı karşıtı bir kampanya yürüten tüm siyaset ve medya kurumunun sorumluluğunu taşıdığı bu olay, İspanya-Fas sınırında onlarca göçmenin güvenlik güçleri tarafından katledilmesinden kısa bir süre sonra meydana geldi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan hükümeti, sığınmacıların Avrupa’ya geçmesini engelliyor. Kaynak: WikiMedia

3 Temmuz’da Van’ın İran sınırındaki Saray ilçesinde yol kontrolü yapan jandarma ekipleri, “dur” ihtarına uymadığı iddia edilen bir minibüse ateş açtı. Minibüsün şoförü olay yerinden kaçarken, Gazete Duvar’ın haberine göre, yaralanan 12 kişiden dördünün durumu ağır ve hayatını kaybeden bir kişi de çocuk. Van Valiliğinin açıklamasında ise yaralıların hepsinin hafif yaralı olduğu söylenirken ölen kişinin yaşı hakkında bir bilgi verilmedi.

Van Valiliği, yaptığı yazılı açıklamada “Şoförünün ‘dur’ ihtarına uymayıp jandarma personelinin üzerine doğru sürdüğü aracın durdurulabilmesi amacıyla, aracın lastiklerine ateş açılmıştır” denildi. Ancak olaydan sonra çekilen fotoğraflarda, aracın arka kısmında kurşun izleri görülüyor.

Valilik ayrıca ölüm ve yaralanmaların “seken kurşunlardan” meydana geldiğini iddia ederek şunları ifade etti: “Aracın göçmen kaçakçılığında kullanıldığı ve içerisinde 40 düzensiz göçmen olduğu tespit edilmiştir. Meydana gelen olayda seken kurşunlardan 1 göçmen maalesef hayatını kaybetmiş, 12 düzensiz göçmen ise hafif şekilde yaralanmıştır.”

Bundan önce, 1 Temmuz’da ise Osmaniye’nin Cevdetiye ilçesinde 35 sığınmacı bir sığınmacı kampından kaçtı. Sığınmacıları yakalamak için kalabalık jandarma personelinin yanı sıra faşizan bir güruhun hızla seferber olması, burjuva politikacılar ve medya tarafından uzun zamandır yürütülen sığınmacı karşıtı propagandanın ne kadar tehlikeli bir boyuta ulaştığını göstermektedir.

Son zamanlarda meydana gelen pek çok benzer olay, Türkiye’deki sığınmacı kamplarının hapishaneden farksız olduğunu ortaya koymaktadır. Kısa süre önce Adana’nın Sarıçam ilçesinde 30 bin sığınmacının yaşadığı bir kampta bir grup sığınmacı kötü yemekleri protesto etmek için yürüyüş yaptı. 15 Haziran’da Kahramanmaraş’ın Kapuçam bölgesindeki bir sığınmacı kampında ise yüzlerce sığınmacı eylem düzenledi. Göstericiler polis tarafından dağıtıldı.

Bu olaylar, burjuva siyaset ve medya kurumunda neredeyse tamamen görmezden gelindi. Türkiye egemen sınıfı, onlarca yıldır, Irak, Afganistan, Suriye ve başka yerlerde, ABD önderliğindeki emperyalist savaşları ve rejim değişikliği operasyonlarını destekledi. Bu ülkeler bu canice savaşlarla mahvedilirken on milyonlarca insan yerinden edildi.

Orta Asya, Ortadoğu ve Kuzey Afrika’dan milyonlarca insan sığınacak bir yer bulma umuduyla Avrupa’ya gitmeye çalışırken, Avrupa Birliği’nin (AB) “Avrupa Kalesi” politikası Akdeniz’i bir sığınmacı mezarlığına çevirdi. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan hükümeti, Yunanistan ile birlikte Avrupa’nın sınırlarını sığınmacılardan koruma görevini üstlendi.

Ankara’nın AB ile sığınmacıları Avrupa’dan uzak tutmak için yaptığı kirli anlaşma, Türkiye’yi devasa bir sığınmacı hapishanesine çevirdi. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Aralık 2021’deki açıklamasına göre, Türkiye’de 5 milyon civarında sığınmacı bulunuyordu. Mülteciler Derneği’nin raporuna göre ise 23 Haziran itibarıyla Türkiye’deki Suriyeli sığınmacı sayısı 3.684.488 kişidir.

Erdoğan hükümeti ve bir bütün olarak egemen sınıf, COVID-19 pandemisinin ve Ukrayna’daki NATO-Rusya savaşının ortasında durmadan derinleşen bir ekonomik, toplumsal ve siyasi kriz ile karşı karşıya bulunuyor. Yıllık resmi enflasyon yüzde 78’e çıkarken, bağımsız Enflasyon Araştırma Grubu’na (ENAG) göre gerçek yıllık enflasyon yüzde 175’e ulaştı. Nüfusun yüzde 90’ının yoksulluk sınırının altında yaşadığı tahmin edilirken, hükümetin pandemi döneminde burjuvazi yararına izlediği politikalarla toplumsal eşitsizlik hiç olmadığı kadar büyümüş durumda.

2022 yılı birçok sektörden işçilerin fiili grev dalgasıyla başlarken, burjuva siyaset kurumu ve medya, işçi sınıfının büyüyen toplumsal öfkesine ve militanlığına sığınmacı karşıtı şoven bir kampanya ile yanıt veriyor. İşçileri bölmeyi ve kafalarını karıştırmayı amaçlayan bu kampanyayla savunmasız sığınmacılar günah keçisi ilan edilirken, tüm düzen partileri sığınmacıların ülkeye gelişinin engellenmesi ve mevcut sığınmacıların geldikleri ülkelere geri gönderilmesini taahhüt ediyor.

2016’dan beri yarım milyon Suriyeliyi geri gönderdiklerini söyleyerek övünen Erdoğan, Mayıs ayında yaptığı açıklamada 1 milyon Suriyeli sığınmacıyı daha geri göndereceklerini duyurmuştu: “Ülkemizde misafir ettiğimiz 1 milyon Suriyeli kardeşimizin gönüllü geri dönüşünü sağlayacak yeni bir projenin hazırlıkları içindeyiz. Bu projeyi, ülkemizdeki ve uluslararası sivil toplum kuruluşlarının desteğiyle hayata geçireceğiz.”

Sahte sol tarafından desteklenen burjuva muhalefet Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) ve aşırı sağcı İYİ Parti gibi müttefikleri ise, hükümetin bu adımlarını sağdan eleştiriyor. Onlar, hükümetin sığınmacıları engelleme çabalarını “yetersiz” olmakla suçluyorlar. CHP önderi Kemal Kılıçdaroğlu, Erdoğan’ın bir milyon sığınmacıyı geri gönderme projesi hakkında “bırak bu hikâyeleri, hâlâ sınırdan akın akın kaçaklar geliyor... Zaten biz gerisini iki yılda göndereceğiz, senin yalandan projelerine hepimizin karnı tok,” demişti.

Türkiye’de sığınmacı karşıtı kampanyada başı çeken parti ise, eski bir İYİ Parti üyesi olan Ümit Özdağ tarafından kurulan aşırı sağcı Zafer Partisi’dir. Sığınmacıları Türkiye’nin başlıca sorunu ilan eden bu orta sınıf partisi, sığınmacıların sınır dışı edilmesi için histerik bir kampanya yürütüyor.

Ümit Özdağ, 27 Haziran’da Hatay’ın Suriye sınırındaki ilçesi Reyhanlı’ya gidip sınıra bir mayın yerleştireceğini ve iktidara geldikten sonra da daha fazla mayın döşeteceğini duyurdu. Özdağ’ın Hatay’a girişi Hatay Valiliği tarafından engellenirken, bu faşizan politikacının mayını nereden ve nasıl bulduğunu sormak hiç kimsenin aklına gelmedi.

Bu gerici kampanyanın bir sonucu olarak, son dönemde Türkiye’de sığınmacılara karşı faşizan saldırılar giderek artıyor. Geçtiğimiz Kasım’da İzmir’de üç Suriyeli sığınmacı yakılarak öldürüldü. 11 Ağustos 2021’de Ankara’nın Altındağ ilçesinde aşırı sağcı bir güruh Suriyeli karşıtı sloganlar atarak sokaklara döküldü ve sığınmacıların mahallesini bastı. Bu yıl 1 Mayıs’ta ise Adana’nın Doğankent mahallesinde Suriyeli sığınmacılarla Türkiye yurttaşları arasında yaşanan bir kavgadan sonra Suriyelilerin evlerine saldırılar düzenlenirken, olaylarda dört kişi yaralandı.

Bunlar ve benzer birçok saldırı, bir bütün olarak işçi sınıfına yönelik ciddi bir uyarıdır. Bugün egemen sınıfın teşvikiyle savunmasız sığınmacıları hedef alan faşizan güruhlar, önümüzdeki dönemde düzgün ücret, daha iyi toplumsal koşullar ve demokratik haklar için greve çıkan veya protesto gösterisi düzenleyen işçi kitlelerini hedef alacaktır.

Büyüyen aşırı sağcı ve sığınmacı karşıtı kampanyaya karşı ileriye giden tek yol, işçi sınıfının her türden şovenizmi ve milliyetçiliği reddeden ve emperyalist savaşa karşı çıkan enternasyonalist sosyalist birliğini sağlama mücadelesinden geçmektedir.

Loading