Kitlesel enfeksiyonlar ve ölümlerle dolu bir eğitim-öğretim yılına daha hayır! Eğitim emekçilerinin birleşik mücadelesi için!

Yaklaşık 20 milyon öğrenci ve eğitim emekçisi, kamusal eğitimde eşi görülmemiş bir krizin ortasında, bu hafta okullara geri döndü.

COVID-19 pandemisi devam ederken, kapalı alanlarda maske takma kuralı dahil tüm hafifletici önlemler kaldırıldı. Tüm kapitalist siyaset kurumunun “pandemi bitti” veya “gribe dönüştü” şeklindeki bilimdışı iddialarına rağmen, milyonlarca kişinin hayatı ve sağlığı açısından risk tartışmasız bir şekilde devam ediyor.

Bankalar ve büyük şirketler tarihi kârlar elde ederken, emekçilerin çocuklarının kurban edilmesini kabul etmeleri için hiçbir neden yoktur. Tıpkı toplumun kitlesel bir sakat bırakma olayına maruz kalmayı kabul etmemesi gerektiği gibi.

Hem Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan hükümeti hem de muhalefet partileri ve sendikalar, işçileri işte tutmak ve şirket kazançlarını artırmak için okulların açık kalması konusunda hemfikir. Tüm azaltıcı tedbirler Avrupa’da ve dünya çapında aynı şekilde terk ediliyor.

Sağlık Bakanı Fahrettin Koca, yazın milyonlarca kişiyi enfekte eden büyük dalganın ardından Kasım-Aralık döneminde yeni bir dalga gelebileceğini söyleyerek ekliyor: “Artık COVID ile yaşamayı öğrendik… Yeni dönemin gribi artık COVID.” Bu, çocuklar dahil on milyonlarca kişinin giderek artan risklerle tekrar tekrar enfekte olması ve yüz binlerce insanın daha hayatını kaybetmesi demektir.

Bunların hiçbiri kaçınılmaz değildir! Bu eğitim-öğretim yılında eğitim emekçileri, ücretler ve sosyal hakları için gelişen mücadeleyi COVID-19 pandemisini durdurmak ve hayatları kurtarmak için gerekli halk sağlığı önlemlerinin alınması uğruna mücadele ile birleştirmeliler.

Okullardaki durum nedir?

Pandeminin iki buçuk yılında, binaları modern havalandırma sistemleriyle daha güvenli hale getirmek veya gençlerin sosyal, öğrenme ve ruh sağlığı ihtiyaçlarını karşılamak üzere ihtiyaç duyulan iyi maaşlı kadroyu sağlamak için neredeyse hiçbir şey yapılmadı. Pandemiyi durdurmak için gereken tüm halk sağlığı önlemleri hiçbir zaman alınmadı. Yüksek nitelikli uzaktan eğitim ve sosyal destek sağlamak için neredeyse hiçbir şey yapılmadı.

Artık hiçbir güvenilirliği kalmayan resmi rakamlara göre, Türkiye’de pandeminin başından beri 16,8 milyon kişi enfekte olurken, 101.000 kişi hayatını kaybetti. Türk Tabipleri Birliği (TTB) Pandemi Çalışma Grubu üyesi Güçlü Yaman’ın çalışmalarına göre ise pandemiden kaynaklı gerçek ölüm sayısı 300.000’i geçmiş durumda. Türkiye’de çocuklara ilişkin resmi bir veri bulunmazken, Türkiye’deki ile aynı “bırakın yayılsın” politikasının izlendiği 335 milyon nüfuslu ABD’de en az 1.750 çocuğun COVID’den ölmüş olması, söz konusu suçun büyüklüğü hakkında bir fikir verebilir.

COVID-19’a yakalanan çocuklarda akciğerlerde kan pıhtılaşması, kalp iltihabı, böbrek yetmezliği ve Tip 1 diyabet riski çok daha yüksektir. Pediatrics’te yakın zamanda yayımlanan bir çalışma, COVID-19’dan hastaneye kaldırılan çocukların yüzde 8’inin nöbetler ve ensefalopati dahil olmak üzere nörolojik komplikasyonlar yaşadığını da ortaya koymuştur. Bakan Koca ek hastalığı olan çocukların “aşılarını olmaları önemli” dese de, Türkiye’de 12 yaş altındaki çocuklar için halen COVID-19 aşısına izin verilmemiştir.

Türkiye’deki okulların çoğunda ısıtma, soğutma ve havalandırma sistemleri yetersizdir, sınıflar aşırı kalabalıktır ve temizlik çalışanı ya hiç yoktur ya da yetersiz sayıdadır. Bu koşullarda yetkililerin “öğrenme kaybı” üzerine timsah gözyaşları dökmesi bir sahtekârlıktan ibarettir.

COVID-19’un yanı sıra şimdi de maymun çiçeğinin kontrolsüz yayılımı söz konusu. Yetişkinler arasında korkunç olan hastalık, tarihsel olarak çocuklarda daha da şiddetli olmuştur. COVID-19 pandemisine karşı yetersiz önlemleri bile bırakan hükümet, maymun çiçeği salgınına karşı hiçbir önlem almamaktadır.

Buna karşılık,öğretmen sendikaları, eğitim emekçilerinin ve öğrencilerin izlenen canice politikaya muhalefetini harekete geçirmeyi reddetmiş, pandeminin yıkıcı sonuçlarına rağmen her koşulda yüz yüze eğitimi savunarak hükümete arka çıkmıştır.

Kamusal eğitimin varoluşsal krizi

Pandemi, kamusal eğitime yönelik on yıllardır süren saldırıyı büyük ölçüde hızlandırdı. 85 bin ücretli öğretmen asgari ücret seviyesinde çalıştırılırken, 500.000’den fazla öğretmenin atama beklediği tahmin ediliyor.

Okulların yeniden açılmasını talep eden aynı politikacılar, milyonlarca çocuğun nitelikli eğitim ve beslenme gereksinimlerini karşılamak için hiçbir şey yapmıyor. Pandemi boyunca öğrencilerin yaşamları ve eğitimleri gerçekten de altüst oldu ancak bu uzaktan eğitim nedeniyle değil, kamu eğitiminin kapitalist kâr sistemine toptan tabi kılınmasının sonucudur.

Kamudaki öğretmenlere sınava girmeyi ve “kariyer basamakları”na tabi olmayı dayatan Öğretmenlik Meslek Kanunu, eğitim emekçilerinin özlük haklarına ve kamusal eğitime yönelik saldırının bir parçasını oluşturmaktadır.

Kamudaki öğretmenlerin Öğretmenlik Meslek Kanunu’na karşı iş güvencesi ve daha iyi ücret mücadelesinin, asgari ücret seviyesinde ve güvencesiz çalışan özel okul öğretmenlerinin “taban maaş” talebiyle gelişen kitlesel mücadelesi ile birleştirilmesi gerekiyor.

Taban komiteleri ihtiyacı

Öğretmenler kolektif güçlerini kullanmalı, ülke çapında ve uluslararası düzeyde birleşmeli ve her iki pandemiyi de durdurmak ve kamu eğitimine dev bir yatırım yapılmasını talep etmek için ülke çapında bir eğitimci grevine hazırlanmalılar. İlk adım, düzen partilerinden ve onları destekleyen sendikalardan, her okulda ve mahallede yerel komiteler kurarak, Taban Komitelerinin Uluslararası İşçi İttifakı (TK-Uİİ) ile dayanışma halindeki Güvenli Eğitim İçin Taban Komitesi’nin genişletilmesi olmalıdır.

Güvenli Eğitim İçin Taban Komitesi, eğitim emekçilerini, velileri ve öğrencileri aşağıdaki talepler için mücadele etmek üzere taban komiteleri inşa etmeye çağırır:

  • COVID-19 ve maymun çiçeğinin ortadan kaldırılması! Bilimsel açıdan bakıldığında, bu hastalıkları ortadan kaldırmak hem mümkün hem de gereklidir. Bunun önündeki tek engel kapitalizm ve kamu sağlığının özel kâra tabi kılınmasıdır. Toplu testler, temaslı takibi, genel maske zorunluluğu ve viral bulaşmayı durdurmak için gereken tüm halk sağlığı önlemleri de dahil olmak üzere enfeksiyonları durdurmaya yönelik daha geniş bir stratejinin parçası olarak tüm okullar geçici süre tamamen uzaktan eğitime geçmelidir. Geçtiğimiz iki yıl, şiddetli bir pandemi sırasında okulları “güvenli bir şekilde” açmanın imkânsız olduğunu kanıtlamıştır. Yetersiz azaltma önlemleri, COVID-19’un yayılmasını durdurmak için yeterli değildir ve halk sağlığı yükünü gereksiz yere tek tek öğretmenlere yüklemektedir.
  • Milyarderlerin ve pandemi vurguncularının servetinin kamulaştırılması! Pandemi sırasındazenginlere aktarılan milyarlar, her iki pandemi kontrol altına alınırken tüm emekçilere ve ebeveynlere evde kalmaları için para sağlamak ve tüm öğrencilere ücretsiz yüksek hızlı internet, uzaktan eğitim altyapısı, sağlık hizmetleri ve ruh sağlığı ve özel eğitim desteği sağlamak için harcanmalıdır. Bu kaynaklar aynı zamanda havalandırma, su ve atık sistemleri de dahil olmak üzere tüm devlet okulu binalarını modernize etmek ve her türlü kadro açığını kapatmak için kullanılmalıdır.
  • Eğitim emekçilerine büyük ücret artışları! Öğretmenler, sınıfları aşırı kalabalık olduğunda ya da aynı anda birden fazla derse girmek zorunda kaldıklarında düzgün bir şekilde ders veremezler. Gerçek ücretler ve sosyal haklar yıllardır kesilmekte ya da dondurulmaktadır. Eğitimin kapitalist kâra tabi kılınmasına son verilmeli ve tüm özel okullar kamulaştırılmalıdır. Özel okul öğretmenleri ile sözleşmeli veya ücretli öğretmenler ile atama bekleyen öğretmenler kadroya alınmalı, bütün öğretmenlerin temel ücreti artırılmalı ve maaşlarda düzenli enflasyon artışı yapılmalıdır.

Böyle bir program uğruna mücadele, Türkiye ve dünya genelindeki eğitim emekçilerinin, işçi sınıfının tüm kesimleriyle birlik içinde bağımsız bir şekilde harekete geçmesini gerektirmektedir.

Loading