ABD askerleri Irak’ta 15 yaşındaki bir kız çocuğunu öldürdü

Bir genç kız, 20 Eylül’de Bağdat Uluslararası Havaalanı yakınlarındaki Victoria askeri üssünde gerçek mühimmatlar ile tatbikat yapan Amerikan askerleri tarafından vurularak öldürüldü.

Öğrenci olan 15 yaşındaki Zainab Essam Majed al-Khazali, kafasına bir kurşun isabet ettiğinde babasıyla birlikte aile çiftliklerinde çalışıyordu. Cenaze töreni ertesi gün yapıldı.

Zainab Essam Majed al-Khazali

Irak Güvenlik Medya Hücresi, başlangıçta “rastgele ateş açma” olarak nitelendirdiği cinayetle ilgili bir soruşturma başlatılacağını taahhüt etti. Ancak Irak güvenlik güçleri tarafından yapılan ve The Cradle tarafından alıntılanan bir açıklama ABD ordusunun suçluluğunu teyit ediyor: “Zainab Essam Majed’in öldürülmesi Amerikan güçlerinin eğitim operasyonlarının olduğu bir zamana denk gelmiştir... Kızın kafasından çıkarılan merminin Amerikan güçleri tarafından elçilik ve havaalanında kullanılan silahlardan birine ait olduğu doğrulanmıştır.”

Olay geniş çaplı bir öfkeye yol açarken, bölge halkı Amerikan askerlerinin neden yerleşim bölgelerinin yakınında gerçek mühimmatlar ile tatbikat yaptığını öğrenmek istedi. 22 Eylül’de Basra vilayetinden Iraklı milletvekili Ahmed Taha al-Rubaie, Bağdat hükümetine Amerikan büyükelçisini çağırarak kendisine resmi bir protesto notası sunması ve cinayetten sorumlu olanların hesap vermesi için yasal tedbirler alması çağrısında bulundu.

Rubaie, Twitter hesabından yaptığı paylaşımda, “Bağdat’ın kuzeybatısındaki Victoria üssü yakınlarında ABD askeri tatbikatı sırasında ateşlenen bir kurşunla bir genç kızın öldürülmesinin üzerinden iki gün geçmesine rağmen, ABD Büyükelçiliği bu adaletsiz olay için resmi bir özür dileme zahmetine bile girmedi,” diye yazdı.

Rubaie şöyle devam ediyordu: “Askeri tatbikatlar sırasında meskun mahal yakınlarında gerçek mermi kullanılması sonucu meydana gelen bu ölüm, Iraklıların kanını hiçe saymak ve ülkenin egemenliğine karşı bariz bir saygısızlık sergilemektedir.”

Halk Seferberlik Güçleri’nin (Haşdi Şabi) bir parçası olan Şii milis grubu Ashab-ül Ehlül Hak’ın lideri Qais al-Khazali, Twitter’da hükümetten “Irak halkına bu küstahça olayı ve Irak topraklarında Irak anayasasını ve egemenliğini açıkça ihlal eden bir askeri üssün nasıl var olabileceğini açıklayan ... ayrıntılı bir rapor sunmasını” talep etti.

Olayın kasıtlı mı yoksa ABD askerlerinin meskûn mahal yakınlarında pervasızca gerçek mermilerle ateş açması sonucu mu meydana geldiği belirsizliğini koruyor. Her iki durumda da bu olay, ABD işgalcilerinin “özgürleştirdikleri” insanların hayatlarına yönelik suç teşkil eden kayıtsızlığını göstermektedir. Bu olay aynı zamanda ABD ve diğer emperyalist güçlerin liderlerinin militarizmi meşrulaştırmak için “insan hakları” kaygısını öne sürmelerindeki sinizm ve ikiyüzlülüğü de ortaya koymaktadır.

ABD’li yetkililer suçu kabul etmedi ve aslında tek bir Batılı haber kuruluşu bile cinayetle ilgili haber yapmadı. Buna karşılık, İran’da 22 yaşındaki Mahsa Amini’nin gözaltında ölümünü ve ardından İran’da meydana gelen halk protestolarını İran’da rejim değişikliği çağrısı yapmak için kullanıyorlar.

New York Times ve Washington Post gazeteleri eşzamanlı olarak dış politika analisti Karim Sadjadpour’un makalelerini yayımladı. Sadjadpour, Washington Post gazetesinde ABD’nin “İran halkının dünya ile barışık özgür bir toplumda yaşama arzusunu desteklemesi gerektiğini” yazıyor ve şöyle devam ediyor: “İran’ın teokrasiden demokrasiye geçişi kolay, barışçıl ya da kısa sürede gerçekleşmeyebilir. Ancak bu, Ortadoğu’yu dönüştürmenin en önemli anahtarıdır.”

Perşembe günü Biden yönetimi, ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken’in Amini’nin “trajik ve acımasız” ölümü olarak adlandırdığı olay üzerinden İranlı polis ve istihbarat yetkililerine yaptırım uyguladı. Birbirinden birkaç gün arayla gerçekleşen bu iki ölümün medyada yer alışındaki keskin karşıtlık, ABD emperyalizminin çıkarları açısından birinin siyasi olarak yararlı, diğerinin ise görmezden gelinmesi gereken bir rahatsız edici bir olay olduğu gerçeğini yansıtmaktadır.

Yaklaşık yirmi yıl önce George W. Bush yönetimi, Irak’ın sebepsiz işgalini meşrulaştırmak için, çok daha büyük ölçekte ama aynı derecede sinik bir yalan kampanyası yürütmüştü. Bir yandan Irak “kitle imha silahları” üretiyordu ve dünya için yakın bir tehlike oluşturuyordu. Diğer yandan Irak halkının acımasız Saddam Hüseyin rejiminden kurtarılması gerekiyordu. Bunlar, ABD’nin Ortadoğu’nun petrol kaynakları üzerindeki hakimiyetini güvence altına almak için ezilen bir ulusa karşı başlatılan emperyalist bir saldırganlık savaşının resmi gerekçeleriydi.

ABD’nin rezil bir yalanla başlayan 2003 Irak istilası ve işgali, Hitler’in II. Dünya Savaşı’nın ilk dönemlerindeki kanlı istilalarından beri görülmemiş bir vahşet ve canilikle yürütüldü. İlk “şok ve dehşet” saldırısı sırasında, neredeyse savunmasız ve zaten yoksul olan ülke en gelişmiş silahlarla acımasızca yerle bir edilmiş, başkent Bağdat bomba ve füze fırtınasıyla adeta bir cehenneme çevrilmiştir. Bunu takip eden kara harekâtı, harap olmuş Irak Ordusu’nun neredeyse hiçbir organize direnişiyle karşılaşmadı ve bu aşamayı bir savaştan ziyade bir katliam olarak adlandırmak daha doğru olur. İstila sırasında öldürülen Iraklı asker ve sivillerin sayısı hiçbir zaman tam olarak tespit edilememiştir ancak büyük olasılıkla en az on binlercedir.

Zainab al-Khazali’nin öldürüldüğü yere arabayla bir saatten daha kısa bir mesafede bulunan Felluce kenti, 2004 yılında Irak halkının istilacılara karşı ayaklanmasının merkezi haline gelmişti. İbret olsun diye cezalandırmaya kararlı olan ABD güçleri, buna, aylarca süren kuşatma sırasında siviller ve savaşçılar arasında hiçbir ayrım yapmadan, Nazi işgalcilerinin Polonya, Yugoslavya, Çekoslovakya ve başka yerlerde uyguladığı acımasız toplu cezalandırmayı anımsatan kitlesel bir misilleme olarak tanımlanabilecek bir şekilde kenti neredeyse yok ederek karşılık verdi.

Genç kızın zamansız ölümü ile karşılaştığı yerden sadece birkaç kilometre ötede, ABD ordusu tarafından kontrol edilen ve çoğunluğunun herhangi bir direniş grubuna mensup olduğundan bile şüphelenilmeyen tutukluların işkence gördüğü ve öldürüldüğü kötü şöhretli esir kampı Ebu Gureyb yer almaktadır. Ebu Gureyb’den gelen fotoğraflar tüm dünyanın vicdanını derinden sarsmış ve büyük öfke uyandırmış, ABD’nin Irak’a karşı yürüttüğü savaşın caniliğini gözler önüne sermişti.

Dolayısıyla, masum bir kızın anlamsızca öldürülmesi, uzun bir zorbalık listesindeki yalnızca son olaydır. Ancak tüm suçlara, toplu katliamlara, işkenceye, ülkenin sistematik olarak yağmalanmasına ve paha biçilmez kültürel eserlerin yok edilmesine rağmen, ABD emperyalizmi, ABD birliklerinin varlığını sürdürmesinin de gösterdiği gibi, Irak’ta yaşayabilir bir kukla devlet kurma askeri hedefinde başarısız oldu. Ülke hoşnutsuzlukla kaynıyor. ABD emperyalizminin ABD yanlısı bir rejimi sürdürmek için 20 yıldır çaba sarf ettiği Afganistan’daki benzer bir harekât da aynı şekilde fiyaskoyla sonuçlandı.

Şimdi, içeride içinden çıkılmaz bir toplumsal, ekonomik ve siyasi krizle karşı karşıya olan ABD emperyalizmi, daha büyük ve daha yıkıcı savaşlar planlıyor. “İnsan hakları” ve “demokrasiyi savunma” retoriği, egemen sınıf ve onun medya aygıtı tarafından, Rusya ve Çin’e karşı planlanan ve insanlığı nükleer imha olasılığıyla tehdit eden savaşlara gerekçe sağlamak için kullanılıyor.

Loading