İsrail’de Netanyahu ırkçı ve faşistlerden oluşan bir hükümet kuruyor

Britanya Mandası altında yönetilen Filistin topraklarının bir kısmında Yahudiler için bir yurt kurulmasına yönelik BM oylamasından yetmiş beş yıl sonra Binyamin Netanyahu, şu anda 120 sandalyeli Knesset’in (parlamento) üçüncü büyük partisi olan faşizan ve ırkçı Dini Siyonizm Partisi de dahil olmak üzere ülkedeki en gerici güçlerden oluşan bir hükümet kurmaya hazırlanıyor.

Eski İsrail Başbakanı ve Likud Partisi Başkanı Binyamin Netanyahu ve eşi Sara, partisinin Kudüs'teki genel merkezinde İsrail Parlamento seçimlerinin ilk sandık çıkış anket sonuçlarını kutluyor, 2 Kasım 2022. [AP Photo/Tsafrir Abayov]

Bu, Siyonist devletin krizinde ve sağa doğru gidişinde tarihi bir dönüm noktasıdır.

Netanyahu hükümeti, Yahudi üstünlüğüne ve apartheid ile eşanlamlı adımların atılmasına adanmış dinci ve aşırı milliyetçi partilerden gelen ırkçılardan oluşacak. Bu güçlerin Filistinlilere yönelik acımasız saldırıları, onları hem İsrail’in uluslararası alanda tanınan sınırlarından hem de Haziran 1967 Arap-İsrail savaşından bu yana Tel Aviv’in uluslararası hukuka ve sayısız Birleşmiş Milletler kararına aykırı olarak yasa dışı bir şekilde işgal ettiği topraklardan sürmeyi amaçlamaktadır.

Yüksek makam için sıradaki adaylardan biri Dini Siyonizm Partisi içindeki Yahudi Gücü hizbinin lideri Itamar Ben-Gvir’dir. “Araplara ölüm” sloganları atarak Filistinlilere karşı düzenli olarak şiddeti kışkırtan yeminli bir Arap karşıtı olan Ben-Gvir, nefret söylemi nedeniyle onlarca suçlamayla karşı karşıya kaldı.

Ben-Gvir’in oturma odasında İsrailli-Amerikalı terörist Baruch Goldstein’ın bir portresi vardı. Goldstein, 1994’te El Halil’de (Hebron), İbrahim Camii Katliamı olarak bilinen olayda, camide dua eden 29 Filistinliyi katletmiş ve 125 kişiyi de yaralamıştı. Ben-Gvir, Başbakan Yitzhak Rabin’i, mini bir Filistin devletine yönelik Oslo Anlaşmalarını imzaladığı için asla affetmedi. 1995’te, Rabin’in öldürülmesinden iki hafta önce, Rabin’in Cadillac’ından bir araba süsü çaldıktan sonra “Arabasını hallettik, onu da halledeceğiz,” dedi.

Ben-Gvir, kendini Amerikan doğumlu faşist Meir Kahane’nin öğrencisi ilan etmiştir. İsrail’de yasaklı olan Kahane’nin hareketi, ABD tarafından da terör örgütü ilan edilmişti.

Dini Siyonizm Partisi’nin gündeminde Batı Şeria’nın İsrail tarafından yönetilmesi, ülke nüfusunun yüzde 20’sini oluşturan ve “sadakatsiz” olarak nitelendirdiği Filistinli İsrail yurttaşlarının sınır dışı edilmesi, Yahudi Tapınağı’nın inşası için Mescid-i Aksa’nın yıkılması, dini hukukun dayatılması ve yargı sisteminin yok edilmesi yer alıyor.

Geçtiğimiz ay Jerusalem Post’un Genel Yayın Yönetmeni Yaakov Katz, Ben-Gvir’i “Amerikalı bir beyaz üstünlükçünün ve Avrupalı bir faşistin modern İsrailli versiyonu” olarak nitelendirdi. Katz, Ben-Gvir’in yer aldığı bir hükümetin “faşist bir devlete benzeyeceği” uyarısında bulunuyordu.

Biden yönetimi, Netanyahu ile olan farklılıklarına rağmen, onu zaferinden dolayı kutladı. Perşembe günü ABD’nin İsrail Büyükelçisi Tom Nides Netanyahu’yu aradı ve hemen ardından şu tweeti attı: “Az önce Binyamin ile güzel bir telefon görüşmesi yaptım. Kendisini zaferinden dolayı kutladım ve İsrail ile ABD arasındaki kopmaz bağı korumak için birlikte çalışmayı dört gözle beklediğimi söyledim.”

Avrupa’nın aşırı sağcı liderleri Netanyahu’nun iktidara dönüşünü memnuniyetle karşıladılar.

Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelenskiy, Netanyahu’yu tebrik ederek, bir önceki hükümetin Rusya ile ilişkileri sürdürmek amacıyla İsrail’in Demir Kubbe teknolojisini ve diğer gelişmiş sistemlerini Ukrayna’ya göndermeyi reddetmesine atıfta bulunarak, yeni hükümetle “işbirliğinde yeni bir sayfa” açmayı umduğunu belirtti.

Sağcı gericiliğin diğer kaleleri; Macaristan Başbakanı Viktor Orban, İtalya Başbakanı Georgia Melone ve Hindistan Başbakanı Narendra Modi de Netanyahu’yu tebrik etmekte gecikmedi.

İsrail’in açıkça Yahudi üstünlüğü ve faşist terör politikalarına yönelmesi, İsrail devletine karşı muhalefeti antisemitizmle bir tutma çabalarını teşhir etmektedir. Gerçekte ise İsrail egemen sınıfı, ırk, din ve dil hegemonyasına ilişkin dışlayıcı anlayışlara dayanan bir etnik temizlik programını benimseyerek ve bu programı Yahudi halkıyla özdeşleştirerek, uluslararası düzeyde antisemitizmin değirmenine su taşımaktadır.

Bu hafta Pittsburgh’da 240’tan fazla Yahudi-Amerikalı seçmen Amerikan İsrail Halkla İlişkiler Komitesi’ni (AIPAC) kınayan bir mektup imzaladı. Hem Netanyahu hem de Donald Trump ile yakın ilişki içinde olan AIPAC, 2020 ABD seçimlerinin iptal edilmesi yönünde oy kullanan 100’den fazla Cumhuriyetçi adayı desteklemek için milyonlarca dolar harcadı. Onlar arasında “Pittsburgh’da bulunan Hayat Ağacı’nda yer alan üç sinagogun on bir üyesinin öldürülmesine ilham kaynağı olan antisemitik ‘Büyük Yer Değiştirme’ komplosunu destekleyen milletvekilleri” de var.

Alman faşizminin 6 milyon Yahudi’yi yok etmek için kullandığı “ırk ve kan” milliyetçiliğinin aynısının bugün İsrail egemen sınıfı tarafından Filistinlilere karşı kullanılıyor olması ve Yahudileri hedef almak için bir kez daha “yabancılara” ve “kozmopolitlere” karşı nefreti körüklemek isteyenlerin ekmeğine yağ sürüyor olması tarihin trajik bir ironisidir.

İsrail’in kendi içinde, Netanyahu İsrail’in plütokratları adına siyasi muhalefeti bastırdıkça, Filistinlilere yönelik artan saldırılara, Yahudi ve Filistinli tüm işçilerin sosyal ve demokratik haklarına yönelik artan bir saldırı eşlik edecektir.

Bu durum nasıl açıklanabilir? Elbette, sözde muhalefetin iflası söz konusu ki bu uluslararası bir olgudur. Netanyahu, Bennett-Lapid liderliğindeki “değişim hükümeti”ndeki “ilerici” güçlerin, OECD’nin gelişmiş ülkeler grubundaki en yüksek toplumsal eşitsizliği hafifletecek herhangi bir alternatif ortaya koyamamasından faydalanmayı başarmıştır. Bu başarısızlık, önceki hükümetin hem Yahudi hem de Filistinli işçi sınıfının çıkarları yerine İsrailli oligarkların çıkarlarına öncelik veren sınıfsal konumunu yansıtmaktadır.

Daha temelde ise, açıkça ırkçı politikalara yöneliş iki ana faktöre dayanmaktadır: Siyonist devletin keskin krizi ve bizzat Siyonizmin mantığı.

Dördüncü Enternasyonal’in 1947’de açıkladığı gibi, orada yaşayan Filistinlilerin etnik temizliği ve kapitalist bir devlet temelinde Yahudiler için bir yurt kurulması her zaman gerici bir ütopyaydı.

Böyle bir programı uygulamak için gerekli olan ekonomik politikalar nedeniyle zengin ve yoksul arasındaki uçurum büyüdükçe, devlet İsrail içinde faşizan eğilimlerin ortaya çıkmasına zemin hazırlayan sağcı yerleşimcilere ve aşırı milliyetçi fanatiklere olan bağlılığını arttırdı. Yaşam standartlarının düşmesine ve toplumsal eşitsizliğe karşı artan öfkeyi gericiliğe doğru yönlendirmek için aşırı milliyetçilik teşvik edildi.

Uzun zamandır ilerici hareketlerle ilişkili olan ve tarihin en kötü suçunun kurbanı olan Yahudi halkının bir kesiminin, sadece faşist olarak tanımlanabilecek siyasi partileri desteklemesi rahatsız edicidir. Bu durum, uzun süredir Amerikan emperyalizminin Ortadoğu’daki köprübaşı olan İsrail’deki zehirli siyasi ortamın bir ürünüdür.

Bununla birlikte, bu gerici bakış açısı genel kabul görmekten uzaktır. İsrail işçi sınıfı defalarca bu korkunç çatışmadan bir çıkış yolu ve Filistinlilerle barışa giden bir yol aradı. Ancak bunu yapmak, Yahudi işçilerin ve entelektüellerin önceki dönemde merkezi bir rol oynadığı sosyalist ve enternasyonalist kültürün canlandırılması demektir.

Aralık 1938’de Lev Troçki, derin bir öngörüyle şöyle yazmıştı:

İleride patlak verecek bir dünya savaşında Yahudileri nelerin beklediğini hayal etmek güç değil. Ancak savaş olmasa bile, dünya gericiliğinin bir sonraki gelişimi, kesin olarak Yahudilerin fiziksel imhası demektir... Yahudi halkının kaderi –sadece siyasi değil, aynı zamanda fiziksel kaderleri de– uluslararası proletaryanın özgürleştirici mücadelesiyle her zamankinden daha fazla bağlantılıdır. Sadece işçilerin gericiliğe karşı cesurca seferber edilmesi, işçi milislerinin yaratılması, faşist çetelere karşı doğrudan fiziksel direniş, tüm ezilenlerin artan özgüveni, etkinliği ve cüreti güçler ilişkisinde bir değişikliğe neden olabilir, küresel faşizm dalgasını durdurabilir ve insanlık tarihinde yeni bir sayfa açabilir. [Vurgular özgün metinde]

Dünya genelinde işçi sınıfı hareketinin başlayan yeni yükselişi, hem Yahudi hem de Arap işçiler için ileriye giden yolu göstermektedir: Siyonist devleti ve gerici Arap burjuva rejimlerini yıkıp yerine Ortadoğu Birleşik Sosyalist Devletleri’ni kurmak için birleşik bir mücadele. Dördüncü Enternasyonal’in Uluslararası Komitesi (DEUK) tarafından uğruna mücadele edilen perspektif budur. Bu perspektif, kapitalizme karşı sosyalizm uğruna bu mücadeleyi yürütmek için gerekli siyasi önderliği sağlamak üzere, DEUK’un İsrail’de ve Ortadoğu genelinde şubelerinin inşa edilmesini gerektirmektedir.

Loading