Suriye’deki Kürt güçleri bombalamayı sürdüren Türkiye, kara harekâtına hazırlanıyor

Geçtiğimiz hafta sonu Suriye’nin ve Irak’ın kuzeyindeki Kürt milliyetçisi güçlere karşı hava saldırıları başlatan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan hükümeti, “en uygun vakitte” bir kara harekâtı başlatacağını ilan etti. Son günlerde İstanbul ve Diyarbakır gibi illerde sınır ötesi harekâta yönelik protestolara katılan yüzden fazla kişi gözaltına alındı. Ankara hava saldırılarının 13 Kasım’da İstanbul’da altı sivilin ölümüne yol açan terör saldırısına misilleme olduğunu iddia ediyor.

Türk Hava Kuvvetleri tarafından Suriye’nin Kamışlı kenti yakınlarında vurulan bir petrol deposundan dumanlar yükseliyor, 23 Kasım 2022, Çarşamba. [AP Photo/Baderkhan Ahmad]

Çarşamba günü yaptığı açıklamada Erdoğan, “Hava harekâtlarımızı kesintisiz sürdürürken bizim için en uygun olan vakitte karadan da teröristlerin tepesine tepesine bineceğiz,” dedi. Erdoğan, Suriye ve Irak sınırlarının uçlarında bulunan “Hatay’dan Hakkâri’ye kadar güney sınırlarının tamamını güvenlik şeridi ile kapatma” amacını ilan ederken Suriye’nin kuzeyindeki çeşitli yerlerde 2016’dan beri devam eden işgalin Irak’a genişletilebileceğini ima etti.

Açıklamada, planlanan kara harekâtındaki hedeflerle ilgili olarak Erdoğan, “Gerçekleştirdiğimiz sınır ötesi harekâtlarla bu şeridin bir kısmını zaten oluşturduk. Kalanlarını da Tel Rıfat, Münbiç, Aynularab [Kobani] gibi çıbanbaşı yerlerden başlayarak adım adım halledeceğiz,” diyordu.

Türk ordusunun Suriye’nin kuzeyindeki Halk Savunma Birlikleri’ni (YPG) ve Suriye Demokratik Güçleri’ni (SDG) hedef alacak bir kara harekâtı, büyük çaplı bir askeri çatışmaya ve kitlelerin yerinden edilmesine yol açma tehlikesi taşımaktadır. SDG’nin 100.000 kişilik bir güçten oluştuğu belirtiliyor.

Geçtiğimiz Pazar günü Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar, “Pençe-Kılıç Hava Harekâtı başarıyla icra edildiğini” ve “harekat sonrası tüm uçakların emniyetle üslerine döndüğünü” duyurmuştu.

Ancak Pazartesi günü Suriye sınırı yakınlarında bulunan Gaziantep’in Karkamış ilçesine Suriye’nin kuzeyinden düzenlenen roketli saldırılarda biri çocuk iki sivilin hayatını kaybetmesinin ardından Erdoğan hükümeti hava saldırıları ve topçu atışıyla YPG-SDG mevzilerini vurmayı sürdürdü. Ankara’nın bu roket saldırılarından sorumlu tuttuğu Kürt güçleri ise bu iddiayı yalanladılar ve bunun da İstanbul’daki bombalı saldırı gibi Türkiye’nin kontrolündeki İslamcı güçler tarafından yapıldığını iddia ettiler.

Hava saldırılarıyla ilgili taraflardan çelişkili açıklamalar geliyor. Akar, “Harekâtta şu ana kadar 326 terörist etkisiz hale getirildi,” iddiasında bulunurken, SDG dün yaptığı açıklamada “meşru savunma” adına yaptıkları eylemlerde “12 askerin ve 8 paramiliter gücün” öldüğünü öne sürdü. Ayrıca biri gazeteci olmak üzere en az 11 sivilin hayatını kaybettiği belirtiliyor.

Londra merkezli Suriye İnsan Hakları Gözlemevi (SOHR) dün 8 SDG savaşçısının daha ölmesiyle Türkiye’nin hava saldırılarında şimdiye kadar toplam 45 kişinin hayatını kaybettiğini belirtti. SOHR’un açıklamasına göre ölenlerden 18’i Suriye devletinin askerleriydi. Son aylarda SDG ile Şam yönetimi arasında yapılan çeşitli görüşmeler sonucu, Rusya’nın teşvikiyle, SDG kontrolündeki bazı bölgelere Suriye askerlerinin konuşlandırıldığı duyurulmuştu.

SOHR ve Kürt kaynaklar, hava saldırılarında, “IŞİD’lilerin ailelerinin” tutulduğunu iddia ettikleri Hol Kampı çevresinin de hedef alındığını belirttiler. Oysa yakın tarihli bir Birleşmiş Milletler raporuna göre, “Hol’un toplam nüfusunun (şu anda yaklaşık 56.000 kişinin) yüzde 50’si 12 yaşın altındadır. Haklarından mahrum bırakılmış, savunmasız ve ötekileştirilmiş durumdalar.”

Bu çatışmalar, Washington önderliğindeki NATO güçlerinin Suriye’de 11 yıldır yürüttüğü vekil savaşının bir ürünüdür. Onlar başlangıçta, 2011 yılında Mısır ve Tunus’taki işçi sınıfı ayaklanmaları sırasında, Suriye’de Devlet Başkanı Beşar Esad’ı devirmek için El Kaide bağlantılı milisleri silahlandırdılar. Daha sonra Suriye’de İslamcı IŞİD milisleri ortaya çıkıp Irak’ı istila edince, NATO güçleri “IŞİD’e karşı savaş” başlatarak Suriye’de Kürt milliyetçisi YPG’ye dayanan SDG’yi başlıca vekilleri haline getirdiler.

Türk burjuvazisi, PKK ile YPG’nin artan etkisinin Türkiye içindeki olası etkilerinden korkuya kapıldı. Bu yüzden Ankara, son yıllarda Suriye ve Irak’taki Kürt milliyetçisi güçlere yönelik sınır ötesi harekâtlar düzenledi.

Bu çatışma, NATO’nun Ukrayna’da Rusya ile yürüttüğü savaş nedeniyle daha da patlayıcı bir hal almış durumda. Türkiye, hem Rusya hem de Ukrayna ile olan güçlü bağları nedeniyle savaşta arabuluculuk yapmaya çalışıyor.

ABD ile Rusya arasında manevra yapmaya çalışan Ankara, Suriye’de ABD destekli Kürt güçlerini hedef alan bir kara harekâtı için hem NATO müttefiki Washington’dan hem de Suriye Devlet Başkanı Esad’ın arkasındaki Moskova ile Tahran’dan yeşil ışık almaya çalışıyor. Erdoğan hükümeti, NATO’nun Suriye ve Irak’ta kendisine serbestlik tanımaması halinde İsveç ve Finlandiya’nın NATO üyeliğini veto etmekle tehdidinde bulunmuştu. Buna, bizzat Erdoğan’ın uzun yıllardır devirmek için uğraştığı Esad ile ilişkileri normalleştirme girişimi eşlik ediyor.

2019’da Kürt müttefiklerini Türkiye’nin harekâtı karşısında terk eden Washington, Erdoğan’ın saldırısını eleştirdi. Bugün Suriye’nin kuzeydoğusunda Ankara’nın kendisine bir tehdit olarak gördüğü YPG’nin kontrolünde bulunan alanlarda 900 civarı ABD askeri ve çok sayıda ABD üssü bulunuyor.

Pentagon’un Çarşamba günü yaptığı açıklamada şunlar ifade edildi: “Savunma Bakanlığı, kuzey Suriye, Irak ve Türkiye’de gerilimi artıran eylemlerden büyük endişe duyuyor. Gerilimin bu şekilde tırmanması, IŞİD’in zayıflaması ve yenilmesi için yıllardır süren ilerlemede Küresel Koalisyon’u tehdit ediyor. Suriye’deki son hava saldırıları, yenmek için Suriye’de yerel ortaklarla birlikte çalışan ABD personelinin güvenliğini doğrudan tehdit etti. Ayrıca, koordinasyonsuz askeri eylemler Irak’ın egemenliğini tehdit ediyor.”

Türkiye’nin hava saldırıları bölgedeki Rus askerleri için de tehdit oluşturuyor. SDG bağlantılı Hawar Haber Ajansı’na (ANHA) göre, hava saldırıları Suriye’nin Til Temir (Tel Tamer) bölgesinde bir üssü vurarak iki SDG savaşçısını öldürdü. Haberde, Rus askerlerin bombardımandan kısa bir süre önce üsten ayrıldığı iddia edildi.

Rusya Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Mariya Zaharova, Perşembe günü yaptığı açıklamada “Türkiye’nin, ulusal güvenliğine dönük tehditler konusundaki endişelerini anlıyoruz, bununla beraber Suriye topraklarında bir kara operasyonu düzenlenmesi sadece bölgede gerilimin tırmanmasına ve burada terörist faaliyetlerin artmasına yol açar,” diye konuştu.

Associated Press bu haftaki bir haberinde, Erdoğan’ın Esad’a bir mektup göndererek “Suriye ordusunun Kürtlerin kontrolündeki bölgelere geri dönmesi, Kürt savaşçıların Suriye gaz ve petrolünü kullanmasının engellenmesi ve Türkiye’deki Suriyeli sığınmacıların Suriye’ye geri gönderilmesi çağrısında bulunduğunu” bildirdi. Habere göre Erdoğan, Türk yetkilileri Şam’a göndermeye hazır olduğunu söylemiş ancak Esad bunu reddederek üçüncü bir ülkede görüşebileceklerini belirtmişti.

Kürt milliyetçisi güçler, Ankara’nın harekatına gerekçe gösterdiği İstanbul’daki terör saldırısıyla ilgili iddialarını şiddetle reddetmeyi sürdürüyorlar. SDG lideri Mazlum Ebdi, Al Monitor’a verdiği röportajda “Bunun, Türk hükümetinin bize karşı savaşa zemin hazırlamak için tasarladığı bir provokasyon eylemi olduğuna inanıyorum,” dedi.

“Birçok araştırma yaptık ve saldırının Türkiye’nin kontrolünde faaliyet gösteren Suriyeli muhalif gruplar tarafından gerçekleştirildiği sonucuna vardık,” iddiasında bulunan Ebdi ayrıca İstanbul’daki patlamaya yol açan bombayı yerleştirdiği gerekçesiyle tutuklanan Ahlam Albashır’in üç kardeşinin IŞİD için savaşırken öldüğünü, “diğer bir erkek kardeş ise Efrin’deki Türkiye destekli Suriye muhalefetinin komutanı” olduğunu öne sürdü. Verdiği ifade hükümet yanlısı basına sızdırılan Albashır, iddiaya göre ifadesinde “Abim Muhammed, Özgür Suriye ordusunda üst düzey komutandır. Muhammed, DEAŞ saldırısı sırasında yaralanmış ve iki bacağında da protez takılıdır,” diyordu. YPG Albashır’in kendileriyle bir ilgisinin olmadığını söylerken, Albashır’in ifadesinde YPG ile bağlantılı olduğunu kabul ettiği iddia ediliyor.

Ebdi, Ankara’nın harekâtının ana hedefinin “özerk yönetimi yıkmak” olduğunu söylerken, bunun aynı zamanda 2023’teki seçimlerle bağlantılı olduğunu söylüyordu: “… en yakın bir mesele olarak Türkiye’de seçim meselesi var. Bu saldırılarla Erdoğan ve hükümeti önümüzdeki seçimler için kamuoyunun havasını belirleyerek zemin hazırlıyor.”

“Erdoğan’ın önünde iki yol var,” diyen Ebdi, Kürt milliyetçi hareketinin Erdoğan ile anlaşma istekliliğinin altını çizerek şunları ekliyordu: “Ya Kürt hareketiyle bir anlaşmaya varır ve bu ona seçimlerde avantaj sağlar ya da bir savaş başlatır. Savaşı seçtiler. Erdoğan savaşı seçti.”

Ne var ki, Kürt milliyetçilerinin çatışmayı durduracak bir perspektifleri söz konusu değil. Kürdistan Ulusal Kongresi (KNK) Eş Başkanı Ahmet Karamus’un, otuz yılı aşkın süredir Ortadoğu’daki yağma savaşlarında milyonlarca insanın ölümüne yol açan ABD önderliğindeki NATO güçlerine yaptığı aciz çağrı da Kürt milliyetçiliğinin iflasını vurgulamaktadır. Karamus, yaptığı açıklamada “NATO, ABD, Rusya ve Avrupa Birliği’ne, Kürt halkına verdikleri söz ve anlaşmaları yerine getirmeleri ve sessiz kalmamaları çağrısında bulunuyoruz,” diyordu.

Suriye ve Irak’taki çatışmaların tırmanarak daha büyük bir savaşı tetikleme tehlikesini engellemenin yolu, uluslararası işçi sınıfını emperyalist güçlere ve onların tüm yerel kapitalist işbirlikçilerine karşı bağımsız devrimci bir program temelinde birleştirip seferber etmekten geçmektedir. Toplumsal Eşitlik İçin Uluslararası Gençlik ve Öğrenciler’in (IYSSE) III. Dünya Savaşı’na doğru pervasızca tırmanışı durdurmak için kitlesel bir küresel gençlik hareket inşa etme çağrısı ve 10 Aralık’ta düzenleyeceği toplantı, bu mücadelenin ileriye taşınmasında kritik önem taşımaktadır.

Loading