Perspektif

Kur’an yakma provokasyonlarının ardından Türkiye ile Batılı müttefikleri arasındaki gerilimler artıyor

Bir aşırı sağcı siyasetçinin Ocak ayı sonunda İsveç ve Danimarka’da alenen Kur’an yakmasının ardından Ankara, İsveç ve Finlandiya ile NATO’ya üyelik görüşmelerini durdurdu.

NATO’nun Ukrayna’ya tank sevk etme kararı alarak Rusya’ya karşı savaşı tırmandırdığı koşullarda, ABD, Almanya, Fransa, Hollanda, Birleşik Krallık ve Kanada gibi ülkeler ardı ardına yaptıkları açıklamalarla, Kur’an yakma provokasyonu nedeniyle vatandaşlarını Türkiye’de “terör saldırısı” olabileceği konusunda uyardı. Dün 9 ülkenin Ankara temsilcileri konuyla ilgili olarak Dışişleri Bakanlığı'na çağrıldı.

(Soldan sağa, arka sıra) NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg, Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Finlandiya Cumhurbaşkanı Sauli Niinisto, İsveç Başbakanı Magdalena Andersson. (Ön sıra) Türkiye Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, Finlandiya Dışişleri Bakanı Pekka Haavisto ve İsveç Dışişleri Bakanı Ann Linde, 28 Haziran 2022 tarihinde İspanya’nın başkenti Madrid’de Türkiye’nin Finlandiya ve İsveç’in savunma ittifakına üyeliğini kabul ettiğine dair bir muhtıra imzaladı. (AP Photo/Bernat Armangue) [AP Photo/Bernat Armangue]

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Çarşamba günü yaptığı açıklamada “Kur’an’ın yakılmasına, yırtılmasına ve senin [İsveç’in] koruma görevlilerinle birlikte bunun yapılmasına müsaade ettiğin sürece sizin NATO'ya girmenize ‘evet’ demeyiz. Finlandiya konusunda bakışımız olumlu ama İsveç konusunda olumlu değil,” dedi.

Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu Salı günü yaptığı açıklamada “Şu an İsveç’in NATO üyeliğine evet dememiz mümkün değil,” demişti.

Anadolu Ajansı’nın haberine göre, Çavuşoğlu Çarşamba günü Estonyalı mevkidaşıyla ortak basın toplantısında “NATO için Rusya ve terörizm olmak üzere iki tehdit” olduğunu düşündüklerini söyleyerek şöyle devam etti: “Biz, tabii ki Estonya’nın ve diğer iki aday ülkenin [Finlandiya ve İsveç] meşru endişelerini anlıyoruz ancak öte yandan müttefiklerimizden Türkiye’nin ve diğer ülkelerin güvenlik endişelerini anlamalarını beklemek de bir o kadar meşru bir sebep.”

NATO’nun “açık kapı politikasını” desteklediklerini tekrar vurgulayan Çavuşoğlu, bununla birlikte, “Tabii ki [Ukrayna’daki] savaşı reddediyoruz. Ukrayna’yı desteklemeye devam ediyoruz. Bu savaşın bitmesi için Türkiye, aynı zamanda çok önemli çabalar içerisinde,” diye konuştu. Çavuşoğlu, hükümetinin tavrının “müzakere masasında” Ukrayna’nın “toprak bütünlüğünün sağlanması” olduğunu belirtti.

Rusya Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Maria Zaharova, Çarşamba günü Radio Sputnik’e verdiği demeçte, İsveç ve Finlandiya’nın NATO’ya üyeliği konusunda Türkiye ile yaşanan gerilimlerin “İttifak içinde ve genel olarak Batılı devletler arasındaki güvensizliğin derecesini gösterdiğini” söyledi.

Finlandiya ile İsveç, Ukrayna’da Rusya’ya karşı ABD önderliğinde yürütülen savaşın ortasında, geçtiğimiz Mayıs ayında NATO’ya katılma kararı almıştı. Ancak Erdoğan hükümeti, bu ülkelerin ittifaka katılımına ilişkin muhalefetini ve veto tehdidini ilan etmişti. Bir ülkenin NATO’ya girebilmesi için 30 üye ülkenin oybirliği gerekiyor.

Washington’ın Rusya’ya karşı savaşı tırmandırdığı koşullarda, ABD siyaset kurumu içinde, Türkiye’nin İsveç ve Finlandiya’nın NATO üyeliğini veto etme tehdidine Türk ordusuna F-16 tedarik etmeyerek karşılık verilmesini savunan güçlü hizipler var.

Haziran ayının sonunda NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg, Finlandiya Cumhurbaşkanı Sauli Niinistö, İsveç Başbakanı Magdalena Andersson ve Erdoğan’ın katıldığı toplantının ardından bu ülkelerin dışişleri bakanları tarafından bir muhtıra imzalandı.

İsveç ve Finlandiya’nın Ankara’nın taleplerini yerine getirme taahhüdünde bulunmaları karşılığında Ankara bu iki ülkenin NATO üyeliklerine yönelik vetosunu geri çekti. Ankara, İsveç ve Finlandiya’nın, Türkiye tarafından her ikisi de “terör örgütü” olarak kabul edilen Suriye’deki Kürt milliyetçisi Halk Savunma Birlikleri’ni (YPG) ve Kürdistan İşçi Partisi’ni (PKK) “desteklemeyi bırakmasını” talep ediyor.

İsveç ve Finlandiya, Türkiye’ye, 2019’da Suriye’de YPG’ye karşı düzenlediği askeri harekâtın ardından uygulamaya koyduğu silah ambargosunu kaldırmayı taahhüt etti ve kaldırdı. Ayrıca Türkiye’nin “terör zanlılarına dair sınır dışı veya iade taleplerini ivedilikle ve bütün boyutlarıyla” işleme koyma sözü verdi. Bunlar arasında, Ankara’nın 15 Temmuz darbe girişimine önderlik ettiğini iddia ettiği İslamcı vaiz Fethullah Gülen’le bağlantılı olduğu iddia edilen kişiler de var. Ne var ki, son gelişmeler üçlü görüşmelerin kesilmesine neden oldu.

11 Ocak’ta da başkent Stockholm’de Kürt milliyetçisi gruplar, tarihi belediye binası önünde Erdoğan’a benzetilen bir kuklayı ayaklarından direğe astılar. Ardından 21 Ocak’ta İslamofobik ve göçmen karşıtı Danimarkalı aşırı sağcı Rasmus Paludan Stockholm’deki Türkiye Büyükelçiliği binası önünde Kur’an-ı Kerim yaktı.

Bu provokasyonların ardından Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar, İsveç Savunma Bakanı Jonson’un Türkiye’ye yapacağı ziyaretin iptal edildiğini açıkladı. Ardından Şubat ayında Brüksel’de düzenlenmesi planlanan üçlü mekanizma toplantısının Ankara tarafından “süresiz” olarak askıya alındığı duyuruldu.

Erdoğan hükümeti, Mayıs ayında yapılacağı ilan edilen cumhurbaşkanlığı ve milletvekili seçimleri öncesinde hem toplumsal gerilimleri bastırmak hem de destek tabanını yeniden pekiştirmek için popülizme ve milliyetçiğe başvurmak isteyebilir.

Bununla birlikte, Ankara ile NATO müttefikleri arasındaki gerilimlerin seçim gündeminden çok daha derin kökleri bulunmaktadır. NATO’nun parçası olmasın rağmen Rusya ile güçlü ekonomik ve askeri bağları bulunan Türk burjuvazisi, ABD-NATO’nun Rusya’ya karşı savaşındaki hedeflerinin kendi çıkarlarına da zarar vereceğini düşünüyor. Bunun yanı sıra, ABD’nin Suriye’de Kürt milliyetçisi güçlerle kurduğu ittifak, Ankara tarafından kabul edilemez olarak görülüyor.

Erdoğan’ın ülkenin güney sınırında YPG önderliğinde bir Kürt oluşumunun ortaya çıkmasını engellemek için kapsamlı bir kara harekâtı düzenleme çabası, bu iki NATO ülkesinin (ABD ile Türkiye) karşı karşıya gelme riskini içinde barındırıyor. Dahası, bölgede Rus, İranlı ve Suriyeli güçlerin de olması, böylesi bir askeri müdahaleyi büyük bir çatışmaya dönüştürebilir.

YPG’nin Suriye’de ABD’nin başlıca vekil gücü haline getirilmesi ve Ankara’nın Rusya ile bağları gibi diğer kritik jeopolitik anlaşmazlıklar, 15 Temmuz 2016’da Erdoğan hükümetine karşı düzenlenen NATO destekli başarısız bir darbe girişiminde patlak vermişti. Bu anlaşmazlıklar çözülmek bir yana, daha da derinleşti.

ABD-NATO’nun Rusya’ya karşı savaşı, Yunanistan ile Türkiye arasında Doğu Akdeniz ve Ege Denizi’nde var olan tarihsel çatışmaları da tırmandırdı. Yunanistan’ın Rusya’ya karşı savaşta bir aktarma merkezi olarak kullanılması ve askeri olarak pekiştirilmesi Ankara tarafından bir tehdit olarak görülüyor.

Türkiye’nin Ukrayna’da Rusya’nın istilasının başlamasının hemen ardından Montrö Sözleşmesi’ne dayanarak Çanakkale ve İstanbul Boğazlarını tüm savaş gemilerinin geçişine kapatması, Yunanistan’ın lojistik ve bölgesel önemini artırmıştı. Ankara, NATO güçlerinin Rusya’ya karşı savaş gemilerini Karadeniz’e geçirmek istemesi durumunda kritik bir karar vermeye zorlanabilir.

Tüm bu gelişmeler, NATO’nun Rusya’ya karşı savaşının, Ortadoğu, Karadeniz ve Doğu Akdeniz gibi kritik bölgeleri çözümsüz jeopolitik gerilimlerin içine çektiğinin altını çizmektedir. Felakete gidiş ancak Türkiye, bölge ve dünya genelindeki işçilerin savaşa karşı uluslararası ve sosyalist bir hareket içinde birleştirilmesiyle durdurulabilir.

Loading