Perspektif

Uluslararası Adalet Divanı İsrail aleyhine karar verdi ancak Gazze’deki soykırıma son verilmesini emretmeyi reddetti

Uluslararası Adalet Divanı (ICJ) Cuma günü, Güney Afrika hükümetinin İsrail’i 1948 Soykırım Sözleşmesi’ni ihlal ederek Gazze’de soykırım yapmakla suçladığı davada “ihtiyati tedbir” talebine ilişkin 86 maddelik yazılı bir karar yayımladı.

Güney Afrika (solda) ve İsrail (sağda) delegasyonu, 26 Ocak 2024 Cuma günü Hollanda'nın Lahey kentindeki Uluslararası Adalet Divanı veya Dünya Mahkemesi'ndeki oturum sırasında ayakta duruyor. [AP Photo/Patrick Post]

Yargıçlar, ölçülü ancak yine de lanetleyici bir dil kullanarak, “Güney Afrika’nın İsrail tarafından Gazze’de işlendiğini iddia ettiği eylem ve ihmallerden en azından bazılarının Sözleşme hükümleri kapsamına girebileceği görülmektedir,” diye yazdılar.

ICJ aynı zamanda İsrail’in Gazze’deki sivil halka yönelik aylardır süren saldırılarını durdurma çağrısında bulunmayı reddetti ve sadece “ihtiyati tedbirler” olarak İsrail’in uluslararası hukuk kapsamındaki mevcut yükümlülüklerine uymasını ve bir ay içinde bir rapor sunmasını emretti. Mahkemenin, bulgularından mantıksal olarak çıkmasına rağmen katliamın sona erdirilmesini talep edememesi, emperyalist güçler tarafından uygulanan siyasi baskılara teslimiyetin bir ifadesidir.

ICJ, Aralık ayında BM Genel Kurulu tarafından kabul edilen ve 193 üye ülkeden 153’ünün “ateşkes” yönünde oy kullandığı, 10’unun karşı oy kullandığı (ABD ve İsrail dahil) ve 23’ünün çekimser kaldığı (Birleşik Krallık ve Almanya dahil) kararın oldukça gerisinde kalmaktadır.

Bunun yerine ICJ, İsrail’in 30 gün içinde kararın uygulanmasına ilişkin bir “rapor” sunmasını emretmekle yetiniyor.

Yargıçlar, 29 Aralık’ta başlatılan davanın bu ilk aşamasında, ara emirler vermeden önce sadece iddiaların “makul” olup olmadığını tespit etmekle görevlendirildi. Davanın kesin bir sonuca ulaşmadan önce yıllarca sürmesi muhtemel.

ICJ’nin kararı, haklı olarak, sadece İsrail hükümeti için değil, aynı zamanda Gazze’de devam eden soykırım için tedarik sağlayan, onu finanse edip haklı gösteren ve savunan ABD-NATO emperyalizmi için de lanetleyici bir suçlama olarak görülecektir.

Örneğin 3 Ocak’ta ABD Ulusal Güvenlik Konseyi Sözcüsü John Kirby davayı “liyakatsiz, verimsiz ve hiçbir gerçek temeli olmayan” bir dava olarak nitelendirmişti. Cuma günü ise ICJ tam tersi bir karar verdi.

ICJ kararı, bu ayın başlarında gazetecilere ABD hükümetinin “soykırım teşkil eden herhangi bir eylem görmediğini” söyleyerek “soykırım” iddiasını elinin tersiyle iten ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Matt Miller gibi isimlere de sert bir cevap niteliği taşıyor.

İsrail adına davaya müdahil olmak isteyen Alman hükümeti de aynı şekilde ifşa olmuştur. New York Times köşe yazarı Bret Stephens da 16 Ocak’ta kaleme aldığı önemli köşe yazısında İsrail’e yönelik soykırım suçlamasını “ahlaken iğrenç” olarak nitelendirmişti.

Tüm baskılara, şiddet içeren provokasyonlara ve cadı avı niteliğindeki “antisemitizm” suçlamalarına rağmen dünyanın dört bir yanındaki protesto ve gösterilere katılmaya devam eden on milyonlarca öğrenci, işçi ve genç için ICJ kararı, yerinde bir şekilde, haklı çıkma olarak görülecektir.

ICJ kararı aşağıdaki sayıları sunmaktadır: “25.700 Filistinli öldürülmüş, 63.000’den fazla yaralı rapor edilmiş, 360.000’den fazla konut yıkılmış veya kısmen hasar görmüş ve yaklaşık 1,7 milyon kişi ülke içinde yerinden edilmiştir.”

Kararda BM İnsani İşlerden Sorumlu Genel Sekreter Yardımcısı Martin Griffiths’in, İsrail hükümetinin sivilleri ya da hastaneleri hedef almadığı yönündeki iddialarını yalanladığı sözleri aktarılıyor: “Sivillere güvenlikleri için yer değiştirmeleri söylenen bölgeler bombardıman altında. Tıbbi tesisler aralıksız saldırı altında.”

Kararda ayrıca BM Yardım ve Bayındırlık Ajansı Genel Komiseri Philippe Lazzarini’nin şu sözlerine yer veriliyor: “Geçtiğimiz 100 gün içinde Gazze Şeridi’nde aralıksız devam eden bombardıman ... sürekli olarak yerinden edilen ve bulunduğu yeri bir gecede terk etmek zorunda kalan bir nüfusun kitlesel olarak yerinden edilmesine neden oldu. Bu, Filistin halkının 1948’den bu yana yaşadığı en büyük yerinden edilme olayıdır.”

ICJ’nin kararı, devasa ölçekte yaşanan bu insani acıyı, Savunma Bakanı Yoav Gallant’ın Gazze’nin “insansı hayvanlar” tarafından doldurulduğu ve “her şeyi ortadan kaldıracağız” iddiası da dahil olmak üzere İsrail devletinin en üst kademelerinden gelen soykırım sözleriyle yan yana getiriyor.

ICJ, dönemin İsrail Enerji ve Altyapı Bakanı Israel Katz’ın 13 Ekim’de yazdığı şu mektubu da alıntıladı: “[G]azze’deki tüm sivil nüfusa derhal burayı terk etmeleri emredildi. ... Dünyayı terk edene kadar bir damla su ya da tek bir pil bile alamayacaklar.”

ICJ, “Gazze’deki Filistinlilerin soykırım eylemlerinden korunma hakkı” da dahil olmak üzere, bu olguların “Güney Afrika’nın iddia ettiği ve korunmasını istediği hakların en azından bazılarının makul olduğu sonucuna varmak için yeterli olduğu” sonucuna varmıştır.

ICJ’deki dava işlemleri devam ederken İsrail savaş suçları işlemeye ve katliamlar yapmaya hız kesmeden devam etti. ICJ’nin Cuma günkü kararından önceki saatlerde İsrail güçleri Gazze’de insani yardım bekleyen binlerce kişilik bir kalabalığın üzerine ateş açarak 20 kişinin ölümüne ve 150 kişinin yaralanmasına neden oldu. Çarşamba gününden Perşembe gününe kadar geçen 24 saatlik süre içinde İsrail güçleri 200’den fazla Filistinli sivili öldürdü.

İsrail’in Gazze’ye yönelik devam eden gıda, enerji, tıbbi malzeme ve yakıt ablukasına atıfta bulunan ICJ kararında, “Gazze Şeridi’ndeki felaket boyutundaki insani durumun, mahkeme nihai kararını vermeden önce daha da kötüleşme riski taşıdığı” belirtildi ve bu durum “ihtiyati tedbirler” alınmasına gerekçe gösterildi.

ICJ’nin “ihtiyati tedbirler”inin içi boş karakteri, bizzat İsrail’in mahkemeye atadığı Aharon Barak’ın, İsrailli yetkililerin daha fazla soykırım kışkırtıcılığından kaçınması ve Gazze’ye insani yardımın ulaşmasını sağlaması uyarısı da dahil olmak üzere, bunların çoğuna katılmış olmasıyla vurgulanmaktadır.

Foreign Affairs dergisinin dün belirttiği gibi, soykırımın suç ortaklarına yönelik bir azarlama olarak tüm önemine rağmen, ICJ’nin kararı siyasi bir karardı: Bir yandan “Gazze’deki olağanüstü can kayıpları karşısında dünyanın duyduğu büyük endişeyi” (tüm caydırma ve bastırma çabalarına rağmen dünya çapında devam eden kitlesel halk protestoları) kabul eden ancak diğer yandan “İsrail ve ABD’nin neredeyse kesinlikle reddedeceği” şekilde “İsrail’in askeri operasyonuna bir son verilmesini” emretmeyen bir “orta yol” bulma girişimiydi.

Karara dün tepki gösteren İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu kararı “şoke edici” olarak nitelendirirken, davada adı geçen İsrail’in faşist Ulusal Güvenlik Bakanı Itamar Ben-Gvir kararı “ikiyüzlülük” olarak kınadı. Netanyahu daha önce İsrail’in Gazze’deki operasyonlarının ICJ ne karar verirse versin devam edeceğini belirtmiş ve “Bizi kimse durduramaz, ne Lahey, ne şer ekseni, ne de başkası,” demişti.

ICJ’nin Gazze’de yaşanan soykırımın ezici kanıtları karşısında ateşkes çağrısında bulunmayı bile reddetmesi, onun emperyalist bir kurum olarak karakterinin altını çizmektedir. Oysa ICJ, Mart 2022’de, Ukrayna’da savaşın başlamasından birkaç hafta sonra, Rusya’nın “24 Şubat’ta başlattığı askeri operasyonları derhal askıya almasını” emretmekte hiçbir sakınca görmemişti.

Cuma günkü karar, Güney Afrika’nın bu ayın başlarında ICJ’ye yaptığı yıkıcı sunumla ilgili Dünya Sosyalist Web Sitesi tarafından yapılan şu uyarıyı doğrulamaktadır: “Perşembe günkü duruşmalardan, Birleşmiş Milletler salonlarında demokratik, insancıl ve akılcı duyguların yeniden doğuşunu müjdelediği yanılsamasına kapılanların çıkardığı sonucun tam tersini çıkarmak gerekir.”

Soykırımın durdurulması, faillerin silahsızlandırılması ve savaş suçlularının adalet önüne çıkarılması, uluslararası işçi sınıfının, İsrail’in Filistin halkına yönelik soykırımına suç ortaklığı ve katılımlarıyla sonsuza kadar lekelenecek olan tüm burjuva partilerine, politikacılara ve emperyalist devletlere karşı kendi bağımsız politikaları ve sınıf çıkarları temelinde harekete geçmesini gerektirmektedir.

Loading