Perspektif

ABD, İran’a karşı askeri tırmanmayı meşrulaştırmak için Ürdün’deki asker ölümlerini kullanıyor

NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg ve ABD Dışişleri Bakanı A. Blinken ortak basın toplantısında, 29 Ocak 2024 [Photo: CSPAN]

Pazar günü Ürdün’de ABD Ordusu’ndan üç yedek askerin ölümü, ABD siyaset ve medya çevrelerinde İran’ı hedef alan bir askeri tırmanma kampanyası başlatmak için kullanıldı.

Biden yönetimi saldırıların, ABD’nin İran tarafından desteklendiğini iddia ettiği bir milis grubu olan Kataib Hizbullah tarafından gerçekleştirildiğini iddia etti. İran saldırılarla bir bağlantısı olduğu iddiasını reddetti.

Ortadoğu’da 45.000’den fazla ABD askeri konuşlanmış durumda ve bu konuşlanma, ABD’nin bölgede onlarca yıldır sürdürdüğü ve toplamda bir milyondan fazla insanın ölümüne neden olan savaşlarla bağlantılı. Dünyanın öbür ucunda konuşlanmış ABD askerlerine yönelik saldırı, uzun süredir planlanan askeri tırmanışı meşrulaştırmak için kullanılıyor.

Saldırıdan “İran destekli radikal militan grupları” sorumlu tutan ABD Başkanı Joe Biden, “Kendi seçtiğimiz bir zamanda ve şekilde tüm sorumlulardan hesap soracağız,” dedi.

Geçtiğimiz iki ay içinde ABD emperyalizmi, Irak, Suriye ve Yemen’e çok sayıda saldırı düzenleyerek Ortadoğu’da bölgesel bir savaşı kışkırttı. Şimdi ise ABD ordusu İran’a doğrudan saldırmakla tehdit ediyor ki bu da tüm bölgeyi kan gölüne çevirecektir.

Biden yönetimi ateşle oynuyor ve bir felaketin koşullarını yaratıyor.

Biden yönetimi, İsrail’in Gazze’deki soykırımına sistematik olarak finansman, lojistik destek ve siyasi kılıf sağlamıştır. Bu soykırımın bölgede konuşlanmış ABD güçlerine karşı misillemeleri kışkırtacağını da gayet iyi bilmektedir. Şimdi bu ölümler daha fazla askeri tırmanma için bir bahane olarak kullanılıyor.

Biden yönetimi, provokatif eylemlerine yönelik tüm eleştirilere, askeri olarak kuşattığı ülkelere karşı savaş açma niyetinde olmadığını ilan ederek karşılık veriyor.

Beyaz Saray Ulusal Güvenlik Sözcüsü John Kirby, Pazartesi günkü basın toplantısında ABD hükümetinin “İran içinde potansiyel saldırıları aktif olarak değerlendirip değerlendirmediği” sorusuna defalarca “İran’la bir savaş arayışında değiliz,” yanıtını verdi.

Kirby’nin 12 Ocak’ta Yemen’le ilgili olarak da aynı ifadeyi kullanması ve “Yemen’le bir savaşla ilgilenmiyoruz,” demiş olması dikkat çekicidir. Buna rağmen ABD son üç hafta içinde Yemen’de düzinelerce füze saldırısı düzenledi; bu saldırıların bazıları ayrı günlerde yarım düzineden fazlaydı.

Görünen o ki, ABD ordusunun bir sonraki yasa dışı bombardımanının hangi ülkeye yönelik olacağının en iyi tahmincisi, ABD hükümetinin kesinlikle savaş açma niyetinde olmadığını ilan ettiği ülkedir.

Bu argümanın en saçma versiyonu, 16 Ocak’ta Beyaz Saray brifinginde ortaya atıldı. Bir muhabir, ABD’nin “bu çatışmayı genişletmek istemiyoruz” şeklindeki tekrarlanan açıklamalarına dikkat çekerek, “ABD’nin Yemen’e düzenlediği saldırılarla bunu nasıl bağdaştırıyorsunuz?” diye sordu.

Kirby bu soruya şu yanıtı verdi:

Bu çok basit bir denklem: Husilerin askeri kabiliyetlerini ortadan kaldırarak bu saldırıları gerçekleştirmelerini zorlaştırıyoruz. ... Dolayısıyla, bu saldırıları yapmak, kapasitelerini -bazı durumlarda daha kullanamadan- ortadan kaldırmak, tanımı gereği gerilimi düşürmek anlamına geliyor.

Bu Orwellyen söylemde, ABD’nin herhangi bir ülkenin askeri güçlerine yönelik her saldırısı bir “gerilimi düşürme” eylemidir. Ve eğer ABD ordusu Çin ve Rusya’nın askeri kapasitelerini yok etmek için onların tüm üslerine nükleer silahlarla saldırırsa, bu gerilimi düşürücü eylemlerin en büyüğü olacaktır.

Bu saçma söz jimnastiği, Beyaz Saray’ın geniş kapsamlı askeri tırmanma planlarını, Amerikan halkından gizleme girişimidir. Amerikan halkı ezici bir çoğunlukla ABD’nin Ortadoğu’ya daha fazla askeri müdahalesine karşı çıkmaktadır.

Salı günü Beyaz Saray’ın neden Amerikan halkını savaş planları hakkında bilgilendirmediği ya da Kongre’den onay almadığı sorusuna Kirby sinirlenen, “Başkomutan kamuoyu yoklamalarına bakmıyor ya da seçim takvimini dikkate almıyor,” diye yanıt verdi.

ABD, Hamas’ın 7 Ekim’de İsrail’e düzenlediği saldırıyı fırsat sayarak, Ortadoğu’ya derhal asker, savaş gemisi ve uçak yığdı. ABD Donanması’nın haber bülteninde bu durum “on yıllardır bölgeye yapılan en büyük ABD gemi yığınağı” olarak nitelendirildi. Bu devasa askeri yığınak tam da şu anda olduğu gibi kullanılacaktı: Ortadoğu’yu ABD egemenliği altında yeniden düzenlemeyi amaçlayan, bölge çapında genişleyen bir dizi askeri saldırı gerçekleştirmek.

7 Ekim saldırısının üzerinden 10 gün geçmeden Dünya Sosyalist Web Sitesi şu uyarıyı yapmıştı: “Bir düzineden fazla savaş gemisinden oluşan bir donanmanın Ortadoğu’ya gönderilmesi, donanması olmayan Hamas’ı tehdit etmek için değildir. ABD, İran ile savaş da dahil olmak üzere Ortadoğu’da çok daha geniş kapsamlı bir çatışmaya hazırlanmaktadır.” O zamandan bu yana ABD Irak, Suriye ve Yemen’i bombaladı.

ABD, Ortadoğu’da patlak veren çatışmayı, Rusya ve Çin ile olan varoluşsal mücadelesinin kritik bir bileşeni olarak görüyor. Foreign Affairs’de yakın zamanda yayımlanan bir makalenin ifadesiyle ABD, “Çin’in Ortadoğu ülkeleriyle genişleyen ilişkilerini,” özellikle de Pekin’in İran ve Suudi Arabistan arasında bir yakınlaşmaya aracılık etme çabalarını dikkatle izlemektedir.

Salı günü NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg, Dışişleri Bakanı Antony Blinken ile yaptığı görüşmede, NATO’nun Rusya’ya karşı savaşı ile ABD’nin İran ve Çin ile çatışması arasındaki her türlü ayrım çizgisini ortadan kaldırarak şunları söyledi: “Rusya’nın zaferi İran, Kuzey Kore ve Çin’i cesaretlendirecektir. Bu, Avrupa’nın güvenliği için önemlidir. Ve Amerika’nın güvenliği için de önemlidir.”

ABD emperyalizmi ve onun Londra, Berlin ve Paris’teki müttefikleri tarafından kışkırtılan küresel savaş, emperyalist güçlerin eski sömürgeleri üzerinde doğrudan kontrolü yeniden tesis etmeye çalıştıkları küresel bir karşıdevrimin parçasıdır.

Aynı zamanda, büyük iç toplumsal çelişkilerle kuşatılmış olan ABD emperyalizmi, bu iç gerilimleri bir dış düşmana yönlendirmeye çalışmaktadır. Bu savaşlar, demokratik haklara yönelik sürekli saldırılar ve iç siyasi muhalefeti yasa dışı hale getirme çabaları için de bir çerçeve oluşturmaktadır.

ABD’nin İran’la olası bir savaş için hazırlıklarını yoğunlaştırması, Uluslararası Adalet Divanı’nın geçen hafta İsrail’i Gazze’de sivilleri öldürmeye ve gıda ve insani yardım tedarikini kısıtlamaya son vermeye çağıran kararının ardından geldi. Bu karara karşılık İsrail Gazze’deki sivillere yönelik bombardımanlarını arttırırken, ABD ve diğer emperyalist güçler Birleşmiş Milletler Yakın Doğu’daki Filistinli Mültecilere Yardım Ajansı’nın finansmanını askıya aldı. Bu, Gazze’yi daha da fazla açlıkla tehdit ediyor.

Bu gelişmeler, Birleşmiş Milletler’in ya da “uluslararası hukuk” kurumlarının emperyalist barbarlığın patlamasını dizginleyebileceğine dair her türlü inancı çürütmüştür. Emperyalist barbarlığın patlak vermesini durdurmak için işçi sınıfının seferber edilmesi ve bu mücadelenin eşitsizliğe, yoksulluğa, işsizliğe ve kapitalist sisteme karşı mücadeleyle birleştirilmesi gerekmektedir.

Loading