Almanya’da çiftçi protestoları: Koalisyon hükümetine karşı toplumsal bir ayaklanma

Ocak ayının başlarında on binlerce çiftçi Alman hükümetinin kemer sıkma politikalarını protesto ederek otoyolları, bağlantı yollarını ve şehir merkezlerini traktörleriyle kapattı. Bazı traktör konvoylarının uzunluğu 10 kilometreyi buldu. Çiftçiler 15 Ocak Pazartesi Berlin’de bir başka büyük gösteri daha planladı.

Brandenburg Kapısı önünde çiftçilerin protestosu, Berlin,10 Ocak 2024 [Photo by Stefan Müller / flickr / CC BY-NC 2.0]

Çiftçilerin protestoları, hükümete (Sosyal Demokrat Parti, Yeşiller ve Hür Demokrat Parti koalisyonu) karşı işçi sınıfının geniş kesimlerinin yanı sıra orta sınıf katmanları da kapsayan toplumsal bir ayaklanmanın parçasıdır. Çiftçilerin protestolarıyla aynı hafta içinde, tren makinistleri Alman Demiryolları’nın (Deutsche Bahn) tren seferlerini üç gün boyunca durdurdu ve birçok kalifiye işçi çiftçilerin gösterilerine katıldı. Anketlere göre halkın yaklaşık yüzde 70’i protestoculara destek verdiğini ifade ediyor.

Geçen yıl milyonlarca kamu sektörü ve posta çalışanı ezici bir çoğunlukla grev lehinde oy kullanmıştı. Bu durum daha sonra sendikaları tarafından sabote edilerek enflasyon oranının çok altında ücret anlaşmalarıyla geçiştirildi. Aynı zamanda, otomotiv ve yan sanayide, IG Metall sendikası tarafından desteklenen ve şirketlerle ortaklaşa örgütlenen büyük bir istihdam kıyımı yaşanıyor.

Hükümet temsilcileri ve hükümete yakın medya, sırayla, çiftçilerin protestolarını aşırı sağcı bir komplo ya da sübvansiyon alan ayrıcalıklı kesimlerin bir protestosu olarak göstermeye çalıştı.

Kuzey Denizi’ndeki bir adada yaptığı tatilin ardından öfkeli çiftçiler tarafından feribottan inmesi engellenen Ekonomi Bakanı Robert Habeck (Yeşiller Partisi), bakanlığı tarafından hazırlanan bir videoda öfkesini dile getirdi: “Darbe fantezileri içeren çağrılar dolaşıyor. Aşırılık yanlısı gruplar oluşuyor, milliyetçi semboller açıkça sergileniyor.” Almanya İçişleri Bakanı Nancy Faeser (SPD) “aşırı sağcıların ve diğer demokrasi düşmanlarının protestolara sızmaya çalıştığını” iddia etti.

Haftalık Der Spiegel dergisi çiftçilerin protestosunu Trump destekçilerinin ABD Kongre Binası’nı basmasına benzetti ve “aşırı sağcı darbe fantezileri” konusunda uyardı. Yeşiller Partisi ile bağlantılı taz gazetesi ise şu açıklamayı yaptı: “Protestolar yersiz ve aşırı sağcıları cesaretlendiriyor.” Frankfurter Allgemeine ise “Şımartılmış çiftçiler” başlığı altında şu yorumu yaptı: “Alman çiftçiler kendilerini sübvansiyonlardan neredeyse hiç kurtaramıyor. Ancak ayrıcalıklarının birinden vazgeçmek zorunda kaldıklarında traktörler otoyollara yuvarlanıyor. Bu makul bir protesto değil, daha ziyade bir terbiyesizlik.”

Aslında bunlar alçak iftiralardır. Dresden’de Özgür Saksonlar tarafından düzenlenen ayrı bir “çiftçi” gösterisi gibi aşırı sağcıların protestolara katılmaya yönelik münferit girişimleri sonuçsuz kalmıştır. Aşırı sağcılar çiftçilerin mitinglerinin çoğunda hoş karşılanmadı. 2016’daki programında tarım için “daha fazla rekabet” ve “daha az sübvansiyon” çağrısında bulunan aşırı sağcı Almanya İçin Alternatif’in (AfD) protestolara katılma girişimleri de pek etkili olmadı. Çiftçilerin ekonomik durumuna gelince, pek çoğu mali sıkıntılarla başa çıkmakta zorlanıyor.

Protestolar, Alman hükümetinin zirai mazot için vergi desteklerini ve zirai araçlar için vergi muafiyetini iptal etme kararıyla tetiklendi. Bu iki önlemin sırasıyla yılda 450 milyon ve 485 milyon avro, yani bir milyar avronun biraz altında tasarruf sağlaması amaçlanıyordu. Almanya’da 250.000’den fazla çiftlik olduğu düşünülürse, bu rakam çiftlik başına ortalama 4.000 avro gibi önemli bir meblağa tekabül etmekte ve çiftçilerin gelirlerinden doğrudan kesinti yapılması anlamına gelmektedir.

Bununla birlikte, vergi artışı bardağı taşıran son damla oldu. Bu nedenle hükümet geçtiğimiz hafta ortası kısmi bir geri adım atarak zirai araç vergisi muafiyetinin kaldırılmasını iptal ettiğinde ve zirai mazot için vergi indiriminin kaldırılmasını üç yıla yaydığında da protestolar durmadı.

Tarımdaki kriz

On yıllardır tarım sektöründe acımasız bir rekabet yaşanıyor ve her yıl binlerce çiftlik üretimi durdurmak zorunda kalıyor. Bu, son derece acı verici ve can sıkıcı bir süreç. Elli yıl önce Almanya’da 900.000’den fazla çiftlik varken, bugün sadece 250.000 çiftlik varlığını sürdürebiliyor.

Çiftlikler, varlıklarını sürdürebilmek için yeni arazi kiralayarak, yeni makinelere yatırım yaparak ve uzmanlıklarını artırarak sürekli büyümek zorundalar. Çiftçiler sadece artan kira fiyatlarıyla (2010 ile 2020 yılları arasında tarım arazilerinin hektar başına kirası 230 avrodan 375 avroya yükseldi) ve uluslararası emtia borsalarındaki spekülasyonlar ya da Aldi ve Lidl gibi piyasaya hakim perakendeciler tarafından belirlenen, ürünleri için sürekli dalgalanan fiyatlarla baş etmiyorlar. Onlar aynı zamanda Avrupa Birliği ve Alman hükümetinden gelen sürekli yeni düzenlemelerle de mücadele etmek zorundalar. Her ne kadar bu önlemlerden bazıları -çevresel nedenlerle belirli alanların ayrılması gibi- ödemelerle (“sübvansiyonlar”) bağlantılı olsa da, bu durum çiftçileri politikacıların kaprislerine daha da bağımlı hale getiriyor.

Tüm bunlar uzun vadeli planlamayı son derece zorlaştırmaktadır. Ancak, tarımda yüksek derecede makineleşme göz önüne alındığında, çiftçiler acilen böyle bir planlamaya ihtiyaç duymaktadır. Çalışan başına 794.300 avro (arazi hariç) sermaye ile tarım, sermaye yoğunluğu en yüksek sektörlerden biridir. İmalatta (sanayide) bu rakam sadece 411.000 avro, ticarette 193.300 avro ve inşaatta 59.500 avrodur. Makine, ahır ve diğer tesislere yapılan bu kadar yüksek yatırımlar ancak on yıllar boyunca planlanırsa karşılığını verebilir.

2020 yılında Alman tarım sektörü 937.000 kişiyi istihdam ediyordu. Bunların yarısından biraz azı, 436 bini şahıs şirketlerinde çalışan aile işçileriydi; 229 bini daimi çalışan ve 271 bini mevsimlik işçiydi. Gelirler nispeten düşüktü ve çok dengesiz dağılmıştı.

Sıklıkla çiftçilerin “zenginliğinin” kanıtı olarak gösterilen çiftlik başına 115.000 avro kâr rakamı aslında böyle bir şeyi kanıtlamamaktadır. Çalışanların ve yönetim kurulu üyelerinin maaşlarının zaten düşüldüğü şirket kârlarından farklı olarak, bu kârlardan çiftlik sahibinin ve çiftlikte çalışan aile üyelerinin geçim masraflarının karşılanması gerekiyor.

Kişi başına düşen gerçek gelir (çalışan başına kâr artı personel giderleri) 2021/22 mali yılında 43.500 avroya ulaşmıştır. Bu rakam bir önceki yıla kıyasla neredeyse üçte bir oranında büyük bir sıçramayı temsil ediyordu ve Ukrayna’daki savaşın ardından gıda fiyatlarındaki artıştan kaynaklanıyordu. O zamandan bu yana gıda fiyatları önemli ölçüde geriledi.

Daha önce, çiftçilerin gelirleri 10 yıl boyunca durgunlaşmıştı. 2020/21’de ortalama 32.900 avro ile 2012/13 seviyesinin 1.700 avro altında kalmıştı ve bu da aylık ortalama 2.740 avro brüt ücrete karşılık gelmektedir. Bu rakam, 4.100 avroluk ortalama maaşın oldukça altındadır ve birçok çiftçi için haftada 60 ila 70 saat arasında çalışma saatlerini ve neredeyse hiç tatil yapmamayı gerektirmektedir.

Buna ek olarak, gelirler çiftlik türüne, bölgeye ve istihdam şekline bağlı olarak büyük ölçüde değişmektedir; bu da birçok çiftçinin ve çalışanın önemli ölçüde daha az kazandığı anlamına gelmektedir.

Almanya’da 100 hektarın üzerinde alana sahip 38.000 çiftlik bulunmaktadır ve bu çiftlikler tarım arazilerinin yüzde 62’sini işlemektedir. Bunlar genellikle tarımsal işletmelerdir. Getirileri nispeten yüksek ancak bu çalışanlarına da iyi ödeme yaptıkları anlamına gelmiyor. Bu tarımsal işletmelerin çoğunun bulunduğu Doğu Almanya’da işletmelerin üçte biri yerel olmayan yatırımcılara ait.

Buna karşılık, tüm çiftliklerin yüzde 86’sı 100 hektardan daha az arazi işlemektedir. Bunlar yoğun hayvancılıktan geleneksel aile çiftliklerine, organik çiftliklerden yarı zamanlı çiftliklere kadar çeşitlilik göstermektedir. Tüm çiftliklerin yüzde sekseni aile işletmesi olup, bazıları nesiller boyu varlıklarını devam ettirmektedir. Federal İstatistik Dairesi tarafından yapılan bir ankete göre, çiftçilerin yüzde 42’si çiftçiliğin yanı sıra ormancılık, ağaç işleme ve yenilenebilir enerji üretimi gibi diğer gelir kaynaklarıyla da ilgilendiklerini belirtmiştir.

Bazı çiftlikler organik tarıma geçerek varlıklarını güvence altına almaya çalışmıştır. Almanya’da şu anda 37.000 organik çiftlik bulunmaktadır. Burada fiyatlar daha istikrarlı ancak yüksek emek yoğunluğu nedeniyle gelirler de özellikle düşük. Hükümetin mazot fiyatını artırması, sınırlı pestisit kullanımlarını telafi etmek için makinelere olan aşırı bağımlılıkları nedeniyle bu çiftlikleri özellikle zorluyor.

Tarihten dersler

Koalisyon hükümetinin kemer sıkma önlemleri çiftçilerin farklı grup ve kesimlerini bir araya getirmeyi başardı. Küçük çiftçi birliklerinin hükümetin tarım politikasına karşı traktörlü protestolar düzenlediği Ekim 2019’un aksine, bu kez geleneksel olarak büyük toprak sahiplerinin ve tarım işletmelerinin çıkarlarını temsil eden Alman Çiftçiler Birliği liderliği ele aldı. Bu birlik çiftçi hareketini kontrol altında tutmak ve bunun hükümete ve devlete karşı daha geniş bir isyanın parçası haline gelmesini önlemek için elinden gelen her şeyi yapıyor.

Aslında tam da böyle bir hareket gelişiyor. Savaşa ve yeniden silahlanmaya yüz milyarlarca avro harcayan, sosyal harcamaları, ücretleri ve kamu yatırımlarını kısarken zenginlerin kârlarını koruyan koalisyon hükümetinin politikaları, nüfusun giderek daha geniş kesimlerini barikatlara sürüklüyor. Benzer gelişmeler her kapitalist ülkede yaşanıyor.

Biraz daha ileri görüşlü burjuva yorumcular bile durumu bu şekilde görüyor. Ekonomi gazetesi Handelsblatt şöyle yazıyor:

Nüfusun yaklaşık yüzde 70’i çiftçilerin protestolarına sempati duyuyor. Çiftçilere sokaklarda küçük ve orta ölçekli işletmeler, esnaf ve sıradan sanayi işçileri de katılıyor. Hepsi de çaresizlik duygusuyla birleşmiş durumda ve bu duygu uzun zamandan beri ülkenin içinde bulunduğu duruma karşı öfkeye dönüştü. Artık mesele sadece sübvansiyonların kesilmesi değil.

Pandemi, Ukrayna’daki savaş ve enerji acil durumu vatandaşları dayanma kapasitelerinin sınırlarına getirdi. Şimdi buna devlete karşı temel bir güvensizlik de eklendi.

Berlin’deki koalisyon bu hareketi bastırmak ve iflas etmiş kapitalist toplumsal sistemi her türlü muhalefete karşı savunmak için hiçbir şeyden kaçınmayacaktır. Ukrayna’da Rusya’ya karşı savaşı körüklemesi, Gazze’de Filistinlilere yönelik soykırımı desteklemesi ve AfD’nin mülteci politikasını benimsemesi bunun altını çizmektedir. Bazı taktiksel farklılıklara rağmen, hükümet esasında muhalefet partileriyle, muhafazakar CDU ve CSU, Sol Parti ve AfD ile hemfikirdir.

Toplumsal krizin çözümü, işçi sınıfının sendikal aygıtların felç edici kontrolünden kurtarılmasına ve bankaların ve şirketlerin toplum üzerindeki gücünü kıracak sosyalist bir politika için seferber edilmesine bağlıdır. Çiftçilerin protestoları toplumsal krizin bir belirtisidir, ancak onlar küçük burjuva bir katman olarak kendi bağımsız siyasi çizgilerini geliştirmekten acizdirler.

Yirminci yüzyılın önde gelen Marksistlerinden Lev Troçki’nin küçük burjuvazi üzerine edindiği onlarca yıllık deneyime dayanarak yazdıkları bugün de geçerlidir:

... küçük burjuvazi, kapitalist çözülme ve ekonomik durumun çıkmaza girmesi koşullarında, toplumun eski efendilerinin ve yöneticilerinin prangalarından kurtulmak için çabalar, arayışa girer ve girişimde bulunur. Kendi kaderini proletaryanın kaderiyle birleştirmeye oldukça yatkındır. Bunun için tek bir şeye ihtiyaç vardır: küçük burjuvazi, proletaryanın toplumu yeni bir yola sokabileceğine dair inanç edinmelidir. Proletarya bu inancı ancak gücüyle, eylemlerinin sağlamlığıyla, düşmana karşı ustaca bir saldırıyla, devrimci politikasının başarısıyla aşılayabilir.

Buna karşın, o dönemde Stalin’in hakim olduğu Almanya Komünist Partisi gibi devrimci bir parti işçi sınıfını toparlamakta yetersiz kalırsa, “o zaman küçük burjuvazi sabrını kaybeder ve devrimci işçileri kendi sefaletinin sorumluları olarak görmeye başlar.” Faşistlere yönelir.

Bugün Sosyalist Eşitlik Partisi (Sozialistische Gleichheitspartei, SGP), toplumsal eşitsizliğe, baskıya ve savaşa karşı büyüyen muhalefeti, işçi sınıfının kapitalizme karşı güçlü bir hareketine dönüştürmek için mücadele eden tek partidir. SGP bu yılki Avrupa seçimlerine, uluslararası kardeş partileriyle yakın işbirliği içinde, ekonomiyi ve siyaseti zenginlerin kâr çıkarlarının değil toplumsal ihtiyaçların belirleyeceği bir Avrupa Birleşik Sosyalist Devletleri için kampanya yürütmek üzere katılıyor.

Bu temelde, çiftçilerin sosyal çıkarları ile nüfusa sağlıklı gıda sağlama ve aynı zamanda çevreyi koruma gerekliliğini uzlaştırmak da mümkün olacaktır.

13 Ocak 2024

Loading