31 Mart yerel seçimleri ve TİP’in burjuva düzen siyasetine uyarlanması

31 Mart’taki yerel seçimler öncesi hayat pahalılığına karşı ülke genelinde fiili grev hareketi genişler ve burjuva düzen partilerine yönelik toplumsal öfke büyürken, Türkiye İşçi Partisi (TİP) başta olmak üzere sahte sol partiler bu öfkeyi kendileri üzerinden kapitalist sistem sınırları içinde tutmaya ve kendi koltuk pazarlıklarını ilerletmede kullanmaya çalışıyor.

Bu durum, 6 Şubat 2023’te yaşanan Kahramanmaraş merkezli 7,7 ve 7,6 büyüklüğündeki iki depremin yıktığı Hatay şehrinde özellikle belirgindir. Hatay’da 6 Şubat depremlerinin yıldönümünde Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Adalet ve Kalkınma Partisi’nden (AKP) Sağlık Bakanı Fahrettin Koca’ya ve Cumhuriyet Halk Partisi’nden (CHP) Hatay Büyükşehir Belediye Başkanı Lütfü Savaş’a karşı halk tarafından büyük bir tepki gösterildi.

Depreme yönelik gerekli hazırlıkların olmamasından kaynaklanan yıkımın başlıca sorumlularından olan Savaş’ın yerel seçimlerde CHP tarafından tekrar aday gösterilmesi nedeniyle CHP Genel Başkanı Özgür Özel de tepki gördü.

Dünya Sosyalist Web Sitesi’nin depremin yıldönümündeki yazı dizisinde açıklandığı gibi, hükümetin ve muhalefet partileri tarafından idare edilen yerel yönetimlerin, bilime ve halk sağlığına değil kapitalist kâra öncelik veren politikaları nedeniyle on binlerce insanın yaşadığı binalar mezarları haline geldi. Yüz binlerce kişi yaralandı, milyonlarca insan evsiz kaldı.

Depremin ardından üç gün boyunca devletin gerekli seferberliği sağlamaması sonucunda, birçok insan enkaz altında günlerce kurtarılmayı bekledi ve bu süreçte soğuk hava koşullarında donarak ya da susuzluktan öldü. Bilim insanlarının tüm uyarılarına rağmen iktidar ve belediye yönetimlerinin hiçbir önlem almaması, depremin tarihi bir felakete dönüşmesine sebep oldu.

Depremin üzerinden bir yıl geçmiş olmasına rağmen on binlerce insanın en temel ihtiyaçları olan beslenme, barınma ve giyim sorunları çözülmedi. Hükümet ve belediyeler tarafından verilen vaatler yerine getirilmedi. Çok sayıda insan hâlâ çadırlarda, konteynırlarda, hasarlı binalarda yaşamlarını sürdürmek zorunda kalıyor. Bu durum, hem hükümete hem de CHP’li belediye başkanlarına karşı büyük bir öfke oluşmasına sebep oldu.

Sahte sol ise tüm ülkede olduğu gibi Hatay’da da halkın mevcut düzen partilerine duyduğu öfkeyi saptırma ve kapitalist düzen sınırları içinde tutma rolü oynuyor.

Ukrayna’daki NATO savaşı, İsrail’in Gazze’deki soykırımı, İran’a karşı savaş hazırlığı ve gelişmekte olan dünya savaşı, COVID-19 pandemisi ve diğer salgın hastalıklar gibi küresel sorunlar hiçbir partinin gündeminde değil. Onlar, bir deprem ülkesi olan Türkiye’de on milyonlarca emekçinin tehlikeli konutlarda yaşamaya devam etmesiyle de ilgilenmiyorlar. Kimin aday gösterileceği üzerine yapılan tartışmalar esas olarak belediye başkanlığı ve belediye meclis üyeliği makamlarına erişmede pazarlığın bir parçası olmuş durumunda.

CHP’li başkan adayına yönelik öfkenin ortasında TİP, Hatay Büyükşehir Belediyesi için tanınmış eski milli futbolcu Gökhan Zan’ı adayı olarak ilan etti. Zan, geçtiğimiz yıl yapılan milletvekilliği seçimlerinde aşırı sağcı İYİ Parti’den milletvekili adayı olmuş ancak seçilememişti. Zan geçen Aralık ayında İYİ Parti’ten istifa etmişti.

TİP Genel Başkanı Erkan Baş ve Hatay Büyükşehir Belediye başkan adayı Gökhan Zan. [Photo: X/Twitter: @GokhanZanResmi]

Zan, adaylığının açıklanmasından birkaç gün önce, 11 Şubat’ta Sözcü gazetesinde yayımlanan röportajda “Belediye başkanlığına aday olacak mısınız?” sorusuna şu cevabı vermişti:

Beni gönüllerine koyan Yüce Türk Milleti, nerede görmek isterse ben ordayım. Siyaset olsun ya da olmasın, bu toprakların bir evladı olarak ülkem için fedakârlık etmekten çekinmem. Hani yüzyıllar öncesinden söylenmiş bir söz vardır “Mevzubahis vatansa hepimiz ölelim” diye, ben böyle bir kültürden… gelmiş biriyim.

Adaylığını duyurduğu basın açıklamasında ise Zan, “Buradan iki çağrı yapıyorum, ilki Sayın Cumhuriyet Halk Partisi yöneticilerine; deprem suçlarına adı karışmış birini yeniden aday göstermeniz kabul edilemez. İkinci çağrım ise sayın Lütfi Savaş’adır; çekilin ve Hatay İttifakı etrafında birleşelim.”

Aynı toplantıda TİP sözcüsü ve milletvekili Sera Kadıgil ise “CHP, Lütfü Savaş’ı değiştirirse adayınızı geri çeker misiniz?” sorusuna “CHP’li dostlarımız üstlerine düşeni yaparsa biz de üzerimize düşeni yaparız” yanıtını verdi.

Lütfü Savaş’ın deprem felaketindeki kişisel siyasi sorumluluğu tartışmasızdır. Ancak bir bütün olarak CHP, bu suçlardan muaf tutulamaz. Beklenen Marmara Bölgesi depreminin en çok etkileyeceği kentlerden biri olan İstanbul’da, hükümet milyonlarca kişiyi kaderine terk etmeyi sürdürürken, CHP’li mevcut belediye yönetiminin dört yıl boyunca uyguladığı ve depreme karşı çare olarak gösterilen “kentsel dönüşüm”, işçi sınıfı sakinlerini kent merkezinden çıkarıp oralara hali vakti yerinde olanlar için lüks rezidanslar inşa etmenin bir aracı olmuştur. 

TİP’in amacı deprem felaketinin sorumlularının yargılanması da değildir. TİP’in tüm seçim kampanyası CHP, Kürt milliyetçisi Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) ve çeşitli sahte sol partilerle makam pazarlığı üzerine kurulmuştur.

Hatay’da TİP, deprem sonrası oluşan tepkinin de yansıması olarak, geçen sene milletvekili seçimlerinde 75 binden fazla oy almıştı. İstanbul’dan seçilen üç milletvekilliği dışında sadece Hatay’dan bir milletvekili çıkarabilecek kadar oy alabildi (Hatay’dan seçilen hapisteki Can Atalay’ın milletvekilliği, hükümetin anayasaya aykırı bir yargı manevrasıyla antidemokratik bir şekilde düşürüldü). TİP bu öfkeyi şimdi belediyelerdeki makamlar için kullanma hesabıyla hareket ediyor.

Benzer şekilde, Hatay’ın ilçelerinde de TİP, ortak aday ve meclis üyeliği paylaşımı için diğer sahte sol parti ve gruplarla birçoğu kamuoyuna yansıyan ve sonuçsuz kalan pazarlıklara girdi. Defne ilçesinde başkan adayı olarak gösterilen Mehmet Güzelyurt, önceki yerel seçimde Demokratik Sol Parti’den (DSP) adaydı. İsmi dışında sol ile bir alakası olmayan bir burjuva partisi olan DSP, geçen yılki cumhurbaşkanlığı ve milletvekilliği seçimlerinde Erdoğan’ın Cumhur İttifakı’nı desteklemişti.

Bunun dışında ülke çapında CHP, AKP’den kopan Demokrasi ve Atılım Partisi (DEVA) ve Erdoğan’ın fiili müttefiki Vatan Partisi gibi çeşitli partilerde yöneticilik yapmış veya bu partilerden aday olmuş birçok kişinin TİP’ten aday olduğu medyaya yansıdı.  

TİP lideri Erkan Baş, geçtiğimiz Aralık ayında TV100’e verdiği bir röportajda, CHP tarafından “Eğer önümüze sağcı adaylar getirilir ve ‘Seçim sadece bu isimlerle kazanılır’ denirse ve bu bize dayatılırsa biz de o halde Türkiye’nin her yerinde kendi adaylarımızla seçime gireriz,” demişti. Şimdi TİP, CHP’nin sağcı adayları yerine kendi sağcı adaylarını “solcu” olarak gösterme şeklindeki ilkesiz taktiği uyguluyor.

TİP’in yerel seçimlerdeki bu politikası, partinin sağa doğru istikrarlı evriminin bir ürünüdür. TİP milletvekilleri geçtiğimiz yıl Finlandiya’nın NATO’ya üyeliğinin oylandığı oturama katılmayarak hayır oyu kullanmamış ve üyelik parlamentoda oybirliğiyle kabul edilmişti.

TİP geçtiğimiz yıl cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Erdoğan’ın Cumhur İttifakı’ndan çok daha açık bir şekilde emperyalizm yanlısı bir ittifak olan Millet İttifakı’nın adayı Kemal Kılıçdaroğlu’na destek verdi.

Millet İttifakı; CHP, faşist MHP’den kopan aşırı sağcı İYİ Parti, AKP’nin içinden çıktığı İslamcı Saadet Partisi, AKP’den kopan ve Suriye’de CIA’in organize ettiği rejim değişikliği savaşının başlıca destekçilerinden eski başbakan Ahmet Davutoğlu’nun Gelecek Partisi, eski ekonomi ve dışişleri bakanı ve mali sermayenin güvenilir figürü Ali Babacan’ın DEVA partisi, son olarak sağcı bir parti olan Demokrat Parti’den oluşuyordu. Kılıçdaroğlu ikinci turda göçmen karşıtı ve faşizan Zafer Partisi ile de sığınmacı ve Kürt karşıtı bir ittifak kurdu.

Kısa bir süre önce CHP ile yerel seçimlere yönelik bir anlaşmaya varan TİP, bu çerçevede bu sağcı burjuva partisinin kazanması kritik olan yerlerde aday çıkarmıyor. CHP’nin kazanması veya kaybetmesi kesin olan yerlerde aday çıkarıyor.

TİP ve müttefiki sahte sol partiler, işçi sınıfının değil, üst orta sınıfın siyasi sözcülüğünü yapmaktadır. Bu yüzden onlar İsrail’in Gazze’deki soykırımı, ABD-NATO emperyalizminin insanlığı bir üçüncü dünya savaşına sürüklemesi, COVID-19 pandemisi ve deprem tehlikesi gibi işçi sınıfının küresel sorunlarına çözüm arayan bir programla değil, ilkesiz ve oportünist ittifaklarla seçime katılıyorlar. Onlar, “sol” adına, kapitalizmin iyileştirilebileceği, yerel yönetimlerin başına geçtiklerinde toplumsal sorunların çözülebileceği yalanını söylüyorlar.

Hatay gibi depremin yıktığı şehirlerin toplumun ihtiyaçları temelinde yeniden inşası, İstanbul gibi doğal afet tehdidi altında olan birçok kentin bilimsel planlama ve en yüksek düzeyde sağlamlık ve yaşanabilirlik kalitesinde yeniden inşa edilmesi, tüm insanlara en temel haklarından biri olan güvenli konut hakkının sağlanması, gerçek bir sosyalist partinin seçimlerde başlıca talepleri arasında olması gerekir.

Bu taleplerin öne sürülmesi, emekçi kitlelerin gelişmekte olan dünya savaşı ve devam eden pandemi konusunda uyarılması ve bu ölümcül tehlikelere karşı uluslararası sosyalist bir program temelinde kitlesel olarak seferber edilmesiyle birleştirilmelidir.

Loading