İran Cumhurbaşkanı Reisi helikopter kazasında öldü

İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi’nin yanı sıra Dışişleri Bakanı Hüseyin Emir Abdullahiyan ve diğer yetkilileri taşıyan helikopter Pazar günü başkent Tahran’ın yaklaşık 600 kilometre kuzeybatısındaki dağlık alana düştü.

İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi, 19 Mayıs 2024 Pazar günü İran ve Azerbaycan sınırındaki Kız Kalesi Barajı'nın açılış töreni sırasında Azeri mevkidaşı İlham Aliyev ile bir araya geldi. (AP aracılığıyla İran Cumhurbaşkanlığı Ofisi) [AP Photo/ Det iranske presidentskapskontoret]

İran haber ajansları hem Reisi’nin hem de Emir Abdullahiyan’ın öldüğünü teyit etti.

Reisi ve beraberindekiler komşu Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev’le birlikte Aras Nehri üzerindeki sınır yakınlarında bir barajın açılışını yapmak üzere gittikleri İran’ın Doğu Azerbaycan eyaletinden dönüyorlardı. Reisi’nin helikopteri transit geçiş yapan üç helikopterden biriydi; diğer ikisi güvenli bir şekilde dönüş yaptı.

İçişleri Bakanı Ahmed Vahidi devlet televizyonunda yaptığı açıklamada şunları söyledi: “Sayın Cumhurbaşkanı ve beraberindekiler birkaç helikopterle dönüş yolundaydı ve helikopterlerden biri kötü hava koşulları ve sis nedeniyle sert bir iniş yapmak zorunda kaldı.” Yetkili, zorlu hava koşulları nedeniyle kurtarma ekiplerinin bölgeye ulaşmasının engellendiğini belirtiyordu.

İran devlet televizyonuna göre “kaza” Azerbaycan sınırındaki Culfa kenti yakınlarında meydana geldi.

IRNA haber ajansı, arama köpekleri ve insansız hava araçları kullanan 60’tan fazla kurtarma ekibinin Verzigan şehri yakınlarındaki dağlık bir ormanlık alana gönderildiğini bildirdi. Asker, polis ve İran Devrim Muhafızları Ordusu personeli de bölgeye gönderildi.

Reisi’nin ölümü siyasi bir krizi tetikleyebilir ve ülkenin İslami burjuva dini rejiminde keskin çatışmalara yol açabilir. Reisi, iki dönem görev yaptıktan sonra istifa etmek zorunda kalan sözde ılımlı Hasan Ruhani’nin yerine, bir avuç seçilmiş adayla sınırlı anti-demokratik bir seçimle cumhurbaşkanı olmuştu.

Bir muhafazakâr olan Reisi, İran’ın Dini Lideri Ayetullah Ali Hamaney’e yakın görülüyordu. Reisi 1989-1994 yılları arasında Tahran Başsavcısı, 2004’ten itibaren on yıl boyunca Yargı Makamı Başkan Yardımcısı ve 2014’te de Ulusal Başsavcı olarak görev yaptı.

Reisi, İran’ın ABD ve Avrupalı emperyalist güçlerle imzaladığı ve Ruhani’nin savunduğu Kapsamlı Ortak Eylem Planı (KOEP) olarak bilinen nükleer anlaşmanın çöktüğü bir dönemde seçildi. ABD öncülüğündeki felç edici yaptırım rejimi, artan siyasi huzursuzluğu körükleyen COVID-19 pandemisi ile birleşen ciddi bir ekonomik ve sosyal kriz yaratmıştı.

Yaptırımların önemli bir unsuru, İran’ın eskiyen uçak ve helikopter filosunun bakım ve onarımı için çok ihtiyaç duyulan yedek parçaların İran’a ihracatının ABD tarafından yasaklanmasıydı. Reisi ve diğer yetkililer, ağırlıklı olarak ABD’de üretilen sivil bir Bell 212 helikopteriyle uçuyorlardı.

2021 seçimleri, Devrim Muhafızları Ordusu ile yakın işbirliği içinde olan sertlik yanlısı ya da köktenci hizbin devlet aygıtının tüm kollarını sıkı bir şekilde denetim altına almasını sağladı. Reisi yönetimindeki rejim, protestoların ve grevlerin patlak vermesine idamlar da dahil olmak üzere acımasız bir baskıyla karşılık verdi.

ABD merkezli Atlantic’te yer alan “İbrahim Reisi’nin Ölümü Kimin İşine Yarar?” başlıklı yorum yazısı, eğer doğrulanırsa, bu olayın kaza olmayabileceğini dolaylı olarak öne sürdü. Yazar, İran’ın helikopter filosunun durumu, arazi ve kötü hava koşulları göz önüne alındığında bir kazanın kesinlikle mümkün olduğunu belirttikten sonra şöyle diyordu: “Yine de şüpheler kaçınılmaz olarak kazanın etrafını saracak” ve “kimin yararına” sorusu sorulacaktır.

Makalenin kapsamı, İran’daki rakip siyasi hiziplerin ele alınmasıyla sınırlı. Reisi sadece piyasa reformunu ve Batı ile daha yakın ilişkileri savunan sözde ılımlıların değil, daha sert önlemler almamasını eleştiren daha şahin grupların da muhalefetiyle karşılaşmıştı.

Bununla birlikte, “kimin yararına” sorusu, aynı zamanda, ABD destekli İsrail’in Gazze’deki Filistinlilere yönelik soykırımıyla Ortadoğu’da hızla tırmanan jeopolitik gerilimler bağlamında ele alınmalıdır. İsrail, ABD ve müttefikleri Lübnan, Suriye ve Yemen’de de facto bir askeri çatışmaya girmiş durumdalar. Başlıca hedef İran ve Tahran’a bağlı milisler, partiler ya da hükümetlerdir.

İsrail, Gazze’de barbarca savaşını sürdürürken, Lübnan ve Suriye’de hem Hamas ve Hizbullah milislerinin önde gelen üyelerine hem de İranlı üst düzey yetkililere karşı çok sayıda hava saldırısı düzenledi. Bunlardan en kışkırtıcı olanı 1 Nisan’da Şam’daki İran Büyükelçiliği’ne düzenlenen ve üç üst düzey İran Devrim Muhafızları liderinin öldürüldüğü hava saldırısıydı.

İranlı yetkililerin, uluslararası anlaşmalara göre İran topraklarına ait diplomatik bölgede öldürülmesi, gerilimi tırmandırmak ve İran ile çatışmayı körüklemek için tasarlanmış bir savaş nedeniydi. İran 13 Nisan’da İsrail havaalanlarına insansız hava araçları, seyir füzeleri ve balistik füzeler fırlatarak karşılık verdi; ancak eylemini günler öncesinden bildirerek İsrail, ABD ve müttefiklerinin bunların çoğunu düşürebilmesini sağladı. Sonuçta çok az hasar meydana geldi.

ABD emperyalizmi tarafından sonuna kadar desteklenen faşizan Siyonist rejim, bir yandan Gazze’nin güneyindeki Refah kentinde ölüm ve yıkıma yol açarak yeni bir Filistinli mülteci dalgasına neden olurken, aynı anda daha fazla provokasyon yapmaya fazlasıyla muktedirdir. İsrail, İran’da sabotaj ve suikastlar düzenlemek de dahil olmak üzere, Ortadoğu’da kanun tanımazlığıyla nam salmıştır.

İran’daki siyasi kargaşadan kimlerin yararlanacağı listesinde İsrail ve ABD de yer almalıdır.

Loading