Perspektif

Sri Lanka seçimleri: JVP, derinleşen devrimci krizin ortasında kapitalizmi savunma sorumluluğunu üstleniyor

Janatha Vimukthi Peramuna (Halk Kurtuluş Cephesi, JVP) lideri Anura Kumara Dissanayake’nin Güney Asya’daki ada ülkesi Sri Lanka’nın devlet başkanı seçilmesi, dikkatli bir değerlendirmeyi gerektirmektedir. Kapitalist seçkinlerin geleneksel siyasi partileri ve yönetim mekanizmaları, artan sınıf karşıtlıklarının ve emperyalizmin küresel savaş yoluyla gezegeni yeniden paylaşma dürtüsünün ağırlığı altında çökerken, Sri Lanka’daki bu gelişme küresel çapta beklenmedik siyasi değişimleri haber vermektedir.

Sri Lanka'nın yeni devlet başkanı Anura Kumara Dissanayake, 23 Eylül 2024 Pazartesi günü Sri Lanka'nın başkenti Kolombo'daki Sri Lanka Devlet Başkanlığı Ofisi'nde yemin ettikten sonra bir topluluğa hitap ederken güvenlik güçlerinin komutanları arkada duruyor. [AP Photo/Sri Lankan President's Office]

İki yıl önce Sri Lanka, hükümetin devasa dış borçlarını ödeyememesinin ardından şiddetli ekonomik yoksunluğun körüklediği halk ayaklanmalarıyla sarsıldı. Kitlesel protestolar Devlet Başkanı Gotabhaya Rajapakse’nin ülkeden kaçmak zorunda kalması ve istifa etmesiyle sonuçlandı; ancak yerine ABD yandaşlığıyla nam salmış Ranil Wickremesinghe geldi ve derhal IMF’nin vahşi kemer sıkma önlemlerini uygulamaya koydu.

Şimdi ise hem JVP’nin hem de daha geniş bir “ulusal birlik” cephesi olan Ulusal Halk Gücü’nün (NPP) başında bulunan Dissanayake hızla ve aniden bu makama yükseltildi. Beş yıl kadar önce JVP-NPP’nin devlet başkanı adayı olan Dissanayake sadece 446.000 oy ile toplam oyların yüzde 3,8’ini almıştı. Geçtiğimiz Cumartesi günü yapılan seçimlerde ise 5,63 milyon oy ile oyların yüzde 42’den fazlasını aldı. Wickremesinghe ve geleneksel siyaset kurumunun diğer iki lideri, Saijith Premadasa ile Namal Rajapakse ise, küçük düşürücü bir yenilgiye uğradı.

Uluslararası basın Sri Lanka’nın “Marksist bir başkan” seçtiğini manşetlerden duyuruyor. Bu grotesk bir yalandır.

JVP; Sinhala popülizmine batmış ve adanın Tamil azınlığına düşmanlıkla dolu, sağcı, milliyetçi ve toplulukçu* bir harekettir. JVP, 1988-89 yıllarında sol örgütlere ve işçi örgütlerine ölümcül saldırılar düzenlemesi de dahil olmak üzere, on yıllar boyunca Sri Lanka burjuvazisinin önemli bir payandası olmuştur.

Dissanayake’nin, JVP-NPP hükümetinin Sri Lanka toplumunu oluşturan tüm çeşitli sosyal gruplar ve çıkarlar (yani çatışan sınıflar) arasındaki ilişkileri düzenleyeceği, böylece onları uzlaştıracağı ve hepsinin “ulus için çalışmasını” sağlayacağı iddiası, sosyalizmi andıran herhangi bir şeyden çok faşizme benzemektedir.

“Düzen dışı” imajından faydalanan JVP, geleneksel siyasi seçkinlerin aleni yolsuzluklarına karşı çıkarken, sosyal harcamaları artırma konusunda sınırlı vaatlerde bulundu.

Tüm bunlar son derece samimiyetsizdir. JVP, Wickremesinghe tarafından müzakere edilmiş olan IMF kurtarma paketinin “parametreleri” dahilinde çalışmayı açıkça taahhüt etmiştir. IMF kurtarma paketi; Sri Lanka hükümetinin yüz binlerce kamu sektörü işini ortadan kaldırmasını ve azalan oranlı gümrük vergileri, vergi artışları ve kamusal sağlık hizmetleri ile eğitimin sürekli tahrip edilmesi yoluyla önümüzdeki yıllarda büyük bütçe fazlaları kaydetmesini öngörmektedir.

JVP 2022’den bu yana büyük sermaye çevrelerine özenle kur yapmakta ve güvenlik güçleriyle bağlarını geliştirmek için uzun süredir çaba göstermektedir. JVP yetkilileri ayrıca ABD’nin Sri Lanka Büyükelçisi Julie Chung ve üst düzey Hintli yetkililerle defalarca görüşmeler yapmıştır. JVP, Sri Lanka’nın, Çin’e karşı ABD’nin önderlik ettiği ve Hindistan’ın desteklediği askeri-stratejik hücuma artan entegrasyonu hakkında kamuoyuna hiçbir yorum yapmamıştır. Bu, rıza sinyalleri veren bir sessizliktir.

Emperyalizm ve Sri Lanka egemen sınıfı, Dissanayake ve JVP hakkında bir yargıya varmıştır. Seçim kampanyasını Dissanayake’nin devlet başkanlığının ekonomi için yaratacağı varsayılan tehdide karşı gürleyerek geçiren Wickremesinghe, yenilgiyi kabul ederken derhal Dissanayake’nin “Sri Lanka’yı sürekli bir büyüme ve istikrar yoluna sokacağından” “emin” olduğunu ilan etti.

Hindistan Başbakanı Narendra Modi ve ABD Dışişleri Bakanlığı övgü dolu açıklamalar yaparak bağları “güçlendirmek” için yeni devlet başkanıyla birlikte çalışmaya istekli olduklarını ifade ettiler.

Oysa işçi sınıfını ve kır emekçilerini yakında Dissanayake’nin kendini “halk hükümeti” ilan eden yönetimiyle karşı karşıya getirecek patlayıcı bir sınıf dinamiği iş başındadır.

Geniş emekçi kesimlerin JVP’ye bağladığı umutlar, bu parti IMF’nin kemer sıkma politikalarını dayattıkça boşa çıkacaktır.

Dahası, Tamillerin çoğunlukta olduğu kuzey ve doğu bölgeleri ile plantasyon bölgelerinde, JVP’nin topluluk temelli provokasyonlar sicili nedeniyle yeni hükümete karşı şimdiden büyük bir temkinlilik, belki de açık bir düşmanlık söz konusudur. Tamillerin çoğunlukta olduğu bölgelerde Dissanayake yüzde 10 ya da daha az oy alarak üçüncü ya da dördüncü olabilmiştir.

DEUK ve SEP’in (Sri Lanka) JVP’ye karşı on yıllardır süren mücadelesi

Dünya Sosyalist Web Sitesi önümüzdeki günlerde ve haftalarda Dördüncü Enternasyonal’in Uluslararası Komitesi’nin (DEUK) ve onun Sri Lanka şubesi olan Sosyalist Eşitlik Partisi’nin (SEP) JVP’ye ve onun küçük burjuva milliyetçi politikalarına karşı mücadeledeki siyasi sicilini açıklayarak belgeleyecektir. Bu, işçi sınıfının mücadelede bir sonraki aşamaya siyasi olarak hazırlanmasına önemli bir katkı olacaktır.

JVP’nin evrimini ve yaptığı siyasi dönüşleri Marksist sınıf analizine tabi tutmak, işçi sınıfının siyasi bağımsızlığı uğruna ve Sri Lanka burjuvazisine ve dünya emperyalizmine karşı mücadelede kır emekçilerinin işçi sınıfının arkasında toplanması mücadelesi için hayati öneme sahip olmuştur ve olmaya devam etmektedir.

JVP 1966 yılında Maoculuk, Castroculuk ve Sinhala popülizminin bir karışımı temelinde kuruldu. Bir yıldan kısa bir süre önce seçildiğinde desteklediği ve “ilerici” olarak övdüğü Sri Lanka Özgürlük Partisi (SLFP) liderliğindeki koalisyon hükümetine karşı, Nisan 1971’de, kırsal Sinhala gençliğinin felaket getiren bir ayaklanmasına önderlik etti.

Sosyalist Eşitlik Partisi’nin (Sri Lanka) önceli olan Devrimci Komünist Birlik, JVP’yi acımasız devlet baskısına karşı savundu. Aynı zamanda, RCL’nin kurucu genel sekreteri Keerthi Balasuriya, JVP’nin Siyaseti ve Sınıfsal Doğası adlı eserinde, JVP’nin işçi sınıfı karşıtı karakterini teşhir etti. JVP, “bir bardak yulaf lapası için mücadele” dediği işçilerin ekonomik mücadelelerini, bu mücadelelerin emperyalizme karşı “yurtsever” mücadelenin dikkatini dağıttığını savunuyordu. JVP, Maocu-Stalinist Halk Cephesi tarzında, emperyalizmin tüm “sosyal sınıfları bir araya getirdiğini” iddia ediyordu.

Balasuriya ayrıca JVP’nin Tamilce konuşan plantasyon işçilerini “ayrıcalıklı” ve “Hint yayılmacılığının” ajanları olarak suçlamasına da dikkat çekmişti. Balasuriya, JVP’nin Tamil karşıtı şiddetli ırkçılığı teşvik ederek “işçi sınıfı karşıtı bir hareket yarattığı” ve bu hareketin “gelecekte bir faşist hareket tarafından kullanılabileceği” uyarısında bulunuyordu.

Bu uyarılar fazlasıyla haklı çıktı. 1980’lerde JVP, Sri Lanka egemen sınıfının Tamil azınlığa karşı yürüttüğü savaşın en keskin savunucusu olarak ortaya çıktı. 1988-89 yıllarında, Sinhala-egemen kapitalist devletin birliğini tehdit ettiği gerekçesiyle, gerici Hindistan-Sri Lanka anlaşmasına karşı silahlı bir isyana önderlik etti. JVP, RCL üyeleri de dahil olmak üzere yüzlerce solcu siyasi muhalif, sendikacı ve işçinin öldürüldüğü bir dizi suikast düzenlerken, Başbakan (daha sonra devlet başkanı) Ranasinghe Premadasa ve devlet aygıtının bazı kesimleri başta buna göz yumdular.

Premadasa’nın planı JVP’yi hükümetin kanatları altına almak ve devlete takviye güç olarak kullanmaktı. Bunun imkânsız olduğu ortaya çıkınca, Sri Lanka devleti Rohana Wijeweera ve diğer iki önemli JVP liderini yakaladı ve birkaç saat içinde yargısız infaz etti. Bu anti-demokratik adımı, Sri Lanka’nın güney kırsalındaki hoşnutsuzluğu bastırmayı amaçlayan ve on binlerce kişinin öldüğü büyük bir devlet baskısı harekâtı izledi.

Yine de 1993’te, kuzeyde ve doğuda yinelenen Tamil isyanına karşı “ulusu birleştirme” adına, JVP’nin bir kez daha burjuva egemenliğinin bir payandası olarak kullanılması amacıyla siyasi faaliyetlerine devam etmesine izin verildi. JVP, 1994 seçimlerinde, egemen sınıfın Tamil karşıtı savaşı ve işçi sınıfının toplumsal konumuna yönelik saldırıyı sürdürmesi için kendisine bir hükümet görünümü vermesine; Kumaratunga ve SFLP’nin, 15 yıldan uzun bir süredir görevde olan ve nefret edilen UNP rejiminin yerine iktidara gelmesine yardımcı oldu.

JVP daha sonra kendisini siyaset kurumuyla daha da bütünleştirirken, Mayıs 2009’da 40.000 Tamil’in katledilmesiyle sonuçlanana kadar ırkçı savaşın en sadık savunucusu olarak kaldı. JVP, 2004 yılında büyük sermaye partisi SFLP ile yaptığı seçim ittifakında 39 sandalye kazandı. Bu, geçtiğimiz Cumartesi günkü seçimlere kadar elde ettiği en yüksek oy oranıydı. Kabinede üç koltuk elde etti ve büyük şirketlerin hazırladığı kemer sıkma önlemleri programını uygulamaya koydu ancak daha sonra, Aralık 2004’teki feci tsunaminin mağdurlarına yardım konusunda LTTE’nin isyancı yönetimiyle herhangi bir işbirliğine şiddetle karşı çıktığı için hükümetten çekildi.

İşçi sınıfının karşı karşıya olduğu zorlu siyasi görev

İşçiler son derece dikkatli olmalıdır. JVP son yıllarda Tamil karşıtı şovenizmini kamuoyu önünde yumuşatmıştır. Ancak milliyetçilik ve toplulukçuluk bu partinin iliklerine işlemiştir. Şovenist çağrılar, ordu ve polis gazilerinden oluşan NPP “kolektiflerinin” kurulması da dahil olmak üzere, ordu-güvenlik aygıtına kur yapmaya yönelik uzun süredir devam eden çabalarını canlandırmıştır.

Yükselen halk muhalefeti karşısında JVP, kendi gerici geleneklerinden ve egemen sınıfın geleneklerinden yararlanarak şovenist gericiliği kışkırtacak ve polis-ordu baskısını devreye sokacaktır.

Sri Lanka’daki gelişmeler sıklıkla dünya durumundaki keskin değişimleri önceden haber vermekte ya da embriyo halinde ortaya çıkarmaktadır.

Sri Lanka’daki “siyasi şok” başka yerlerde de tekrarlanacaktır. Egemen sınıf, şimdiye kadar uzak durduğu milliyetçi ve sahte sol partilere, hükümetin yürütme makamları da dahil olmak üzere, giderek daha fazla bel bağlamak zorunda kalacaktır. Avrupa’da işçi sınıfı bu tür güçlerin iktidara gelmesini defalarca tecrübe etmiştir; bunlardan en ünlüsü, sosyal harcamaların kısılmasına karşı çıkma vaadiyle seçilen Syriza’nın Avrupa Birliği’nin en acımasız kemer sıkma politikalarını derhal uygulamaya koyduğu Yunanistan’da yaşanmıştır.

İşçi sınıfı karşıtı şu ya da bu gücün ani yükselişine hayran haklan oportünistler, işçileri bu tür hareketleri desteklemeye ya da onlara başka bir şekilde uyum sağlamaya yönlendirmeye çalışacaklardır.

İşçi sınıfının siyasi bağımsızlığı uğruna yoğunlaştırılmış siyasi, teorik ve örgütsel mücadelenin bir parçası olarak, bu tür güçlere karşı siyasi bir savaş yürütülmelidir. Bu, işçi sınıfını sosyalist-enternasyonalist bir programla ve son 150 yılın büyük sınıf mücadelelerinin kritik dersleriyle donatmak için, işçi sınıfının tüm mücadelelerine enerjik bir şekilde müdahale etmeyi gerektirir.

İşte bu ilkesel temelde SEP, partinin kıdemli önderlerinden, emekli öğretmen Pani Wijesiriwardena’yı aday göstererek Sri Lanka seçimlerine güçlü bir müdahalede bulunmuştur.

SEP şimdi bu temelde; kırsal kitleleri ve diğer ezilenleri işçi sınıfının arkasında toplayarak onu bağımsız bir siyasi güç olarak birleştirme ve harekete geçirme, yeni gelen JVP hükümetinin darbelerini karşılama ve savaşa, IMF’nin kemer sıkma politikalarına karşı ve toplumsal eşitlik uğruna, yani devrimci sosyalizm uğruna kavgayı ilerletme mücadelesini geliştirecektir.

Dipnot

* Toplulukçuluk/komünalizm, tarihsel olarak dini veya etnik kimlik inşa etme, farklı topluluklar olarak tanımlanan insanlar arasında çekişmeyi kışkırtma ve özellikle Asya’da bu gruplar arasında toplumsal şiddeti körükleme girişimlerini ifade etmek için kullanılan bir terimdir. Tarihten, inanç farklılıklarından ve topluluklar arasındaki gerilimlerden kaynaklanmaktadır. Hindistan, Bangladeş, Pakistan ve Sri Lanka’da önemli bir sosyal sorundur. Britanya sömürge yönetimi döneminden bu yana, Hindistan’daki dini topluluklar, özellikle Hindular ile Müslümanlar arasında topluluksal/komünal çatışmalar meydana gelmiş ve zaman zaman topluluklar arası ciddi şiddete yol açmıştır (Wikipedia).

Loading