Hükümetin Orta Vadeli Programı: İşçi sınıfının sosyal koşullarına cepheden bir saldırı

Hükümetin önümüzdeki üç yıl için ekonomideki hedef ve politikalarını belirleyen Orta Vadeli Program (OVP), Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından onaylanarak yürürlüğe girdi.

Ağustos ayında resmi yıllık enflasyon yüzde 52 olurken, enflasyonun düşürülmesi ve bütçe açığının kapatılması için mali disiplinin sürdürülmesine odaklanan program işçi sınıfının yaşam ve çalışma koşullarına yönelik saldırıların derinleşerek devam edeceğini gösteriyor. Program, ülkeyi yerli ve uluslararası şirketler için ucuz ve güvencesiz işgücü cennetine haline getirme politikasına hız veriyor.

Orta Vadeli Program'ın (2025-2027) kapağı [Photo: Turkish Presidency Strategy and Budget Directorate]

Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz, OVP’yi tanıttığı sunumda, Türkiye’nin önümüzdeki üç yıl boyunca sürdüreceği ekonomik stratejilerin temel olarak “sürdürülebilir büyüme” ve “mali disiplin” üzerine yoğunlaştığını belirtti. Yılmaz, enflasyonu tek haneye indirme hedefinin öncelikli olduğunu ve bu süreçte fiyat istikrarının sağlanmasının kritik bir öneme sahip olduğunu vurguladı.

Yılmaz, enflasyonun 2024 sonunda yüzde 41,5, 2025 sonunda yüzde 17,5, 2026 sonunda yüzde 9,7 ve 2027 sonunda yüzde 7 seviyesine düşürülmesinin hedeflendiğini belirtti. Bir önceki OVP’ye (2024-2026) göre, oranların yukarı çekilmesi, hükümetin hedeflerinin tutmadığının ve güncellenen oranlara da şüpheyle yaklaşılması gerektiğinin bir ifadesidir.

Yılmaz’ın sunumun ardından konuşan Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek ise önceliklerinin dezenflasyon ve fiyat istikrarı olduğunu söyledi. Şimşek, maliye ve para politikalarının koordineli bir şekilde uygulanacağını ve mali disiplini güçlendirmek için kamu harcamalarının kontrol altına alınacağını ifade etti. Şimşek de hedeflerinin, enflasyonu tek haneli rakamlara indirmek olduğunu yineledi.

Hükümet, özünde burjuvazinin ekonomi programını ifade eden OVP’de yer alan hedeflere ulaşmanın bedelini işçilere ödetmek istiyor. Son yıllarda alım gücü giderek düşürülen işçilerin ücretleri, yüksek enflasyonun sebebi olarak gösteriliyor. OVP’de “Ücret-fiyat sarmalının önlenmesine yönelik asgari ücret artışlarının dezenflasyon süreciyle uyumu gözetilecektir,” deniyor. Egemen çevrelerde, asgari ücret zammının, gerçekleşen enflasyona değil hedeflenen enflasyona göre belirlenmesi ve reel ücretlerin daha da düşürülmesi tartışılıyor.

Gerçekte ise enflasyonun ana kaynağı ücret artışları değil, şirket kârlarıdır. Verilerle de ortaya konan bu gerçeği, TÜİK Başkanı Erhan Çetinkaya da itiraf ederek şunları söylemişti: “Şirket karları enflasyonun üzerinde artıyor. Türkiye’deki fahiş şirket kârları enflasyonu yukarı taşıyan bir etkiye sahiptir, akademik olarak bu gösterilmiştir.”

Hükümet, 2023’teki cumhurbaşkanlığı seçimlerinden sonra göreve başlayan Şimşek önderliğinde, bir yüksek faiz ve ücretler üzerinde baskı politikası izledi. Bu süreçte Merkez Bankası politika faizini yüzde 8,5’ten yüzde 50’ye çıkarırken, reel ücretler gerilemeyi sürdürdü.

Şimşek göreve geldiğinde yüzde 38 olan yıllık resmi enflasyon, Mayıs 2024’te yüzde 75’e kadar yükseldi. Gerçek enflasyon oranı ise resmi orandan çok daha fazladır. Enflasyon Araştırma Grubu’nun (ENAG) hesaplamalarına göre gerçek yıllık enflasyon oranı uzun bir süredir yüzde 100’ün üstündedir.

Hükümet, kamu ve özel sektör işçileri ve emekliler için maaş zamlarını resmi enflasyona göre belirlediğinden reel ücretler ciddi oranda düştü. Hükümetin 2024 Temmuz’unda asgari ücrete zam yapmayı şiddetle reddetmesi, bu eğilimi daha da hızlandırdı.

Prof. Dr. Aykut Kibritçioğlu, geçtiğimiz Ağustos ayında yayımlanan “Türkiye’de Maaş ve Ücretlerin Asgari Ücrete Yakınsaması ve İlgili Gelir Dağılımı Sorunları” başlıklı çalışmasında Türkiye’de maaşların özellikle 2014’ten beri asgari ücret seviyesine (hatta altına) indirilme politikasını analiz etti.

Kibritçioğlu, Temmuz’da asgari ücrete zam yapılmamasının asgari ücretli işçilere bedelini şöyle açıklıyor: “TCMB’nin %38’lik 2024 (yıl sonu) enflasyon tahmini tutarsa … bu durumda, asgari ücrette 2024 yılının tamamında oluşacak reel kayıp % 22,7’ye dek ulaşacaktır.”

Ücretleri baskılamanın yanında OVP ile işçi sınıfının çalışma koşullarına yönelik saldırılar ve sosyal harcamalarda kesintiler hız kazanacak.

Esnek ve güvencesiz çalışmanın yaygınlaştırılması, bunun önemli bir parçasını oluşturuyor. Programda “aktif işgücü politikaları daha esnek istihdam modelleri ile desteklenerek kısa vadede ekonominin ihtiyaçlarına yönelik insan sermayesinin temini sağlanacaktır” deniyor.

OVP’de sosyal güvenlik sistemine yönelik kamu katkısının azaltılması planlanırken, emeklilik konusunda adaletsizliğin devam edeceği anlaşılıyor. Programda, tamamlayıcı emeklilik sisteminin (TES) 2025’in son çeyreğinde hayata geçirilmesi hedefleniyor. Bu düzenleme ile iş güvencesi açısından kritik olan kıdem tazminatının da kaldırılması planlanıyor.

Sosyal güvenliğe bütçeden ayrılan payın azaltılması, emekli aylıklarında iyileştirme taleplerinin de karşılanmayacağının bir göstergesi. En düşük emekli maaşı sadece 12.500 lira ile halihazırda 17 bin lira (500 ABD doları) olan asgari ücretin bile oldukça altında. Hükümet yanlısı Türk-İş sendika konfederasyonun hesaplamasına göre, Ağustos itibarıyla dört kişilik bir ailenin aylık asgari gıda harcaması tutarı (açlık sınırı) 19.200 liradır. Dört kişilik bir ailenin yoksulluk sınırı ise 62.700 liradır.

OVP’de hedeflere ulaşmak için kamu harcamalarının kısılacağı ifade ediliyor. Ancak kamu harcamalarındaki kesintiler, emekçilerden büyük şirketlere bir servet aktarımı yöntemi olan ihale sistemini ve bürokrasinin kamu kaynaklarını heba etmesini hedef almıyor. Kesintilerin hedefinde, son on yıllarda büyük bir saldırıya uğrayan eğitim, sağlık gibi kritik sektörlere yönelik sosyal harcamalar ve kamu emekçilerinin sınırlı hakları yer alıyor.

Ukrayna’da Rusya’ya karşı savaşı nükleer bir çatışmaya doğru tırmandıran ve İsrail’in Gazze’deki soykırımına tam destek veren emperyalist NATO ittifakının bir üyesi olan Türkiye, sosyal harcamaları keserken askeri harcamaları artırıyor. Türkiye’nin 2014-2023 döneminde askeri harcamaları yüzde 59 artarken, 2023’teki askeri harcamalarının bir önceki yıla göre yüzde 37 artarak 15,8 milyar dolar olduğu bildirildi.

OVP’de 2024 yılı için büyüme hedefi yüzde 3,5; 2025 için yüzde 4; 2026 için yüzde 4,5 ve 2027 için yüzde 5 olarak belirlenmiş durumda. Ayrıca işsizliğin de bu büyüme ile paralel yüzde 9 seviyesinde gerçekleşmesi öngörülüyor.

İktisatçı Mustafa Sönmez büyüme ve işsizlik hedefleri ile enflasyonun düşürülmesi arasındaki tezatlığı BBC Türkçe’de şöyle yorumladı: 'Bir yandan dezenflasyon programı izliyoruz derken bir taraftan büyüme hedefleri son derece iddialı, yüksek. Dezenflasyon demek ekonominin küçülmesi demektir, beraberinde istihdamı daraltır, işsizliği artırır… Bu programda hem bu yıl hem gelecek yıl işsizliğin çift haneye çıkmayacağı, yüzde 9’da kalacağı iddia ediliyor. Mümkün değil.'

Gelir dağılımındaki adaletsizliklerin giderilmesi, emekçilerin üzerindeki vergi yükünün düşürülmesi, işçi haklarının korunması ve ekonomik büyümeden işçilerin de pay alması gibi konuların programda yer almaması, yükün büyük oranda emekçilerin omuzlarına yıkılacağına işaret ediyor. Emeğin milli gelirden aldığı pay 2016 yılının ilk çeyreğinde yüzde 40,5 düzeyindeyken, 2023’ün son çeyreği itibarıyla yüzde 29,7’ye kadar gerilemiş durumda.

Kapitalist kâr sisteminin nesnel çelişkilerinden kaynaklanan işsizlik, enflasyon ve mali krizler gibi sorunlar, sadece Türkiye’de değil, tüm dünyada yaşanmaktadır. Bu sorunlara dünya genelinde egemen seçkinlerin verdiği yanıt, daha fazla sömürü, işlerin ortadan kaldırılması, sosyal harcamaların kesilmesi ve kaynakların militarizme ve savaşa aktarılması şeklindedir.

İşçi sınıfı, bu küresel kapitalist saldırıya ancak kendi uluslararası stratejisini geliştirerek karşılık verebilir: Küresel ekonomi özel kâr ve servet birikimi değil, toplumsal ihtiyaçlar temelinde yeniden düzenlenmelidir. Bu, iktidarın mali sermayeden işçi sınıfına aktarılmasını hedefleyen uluslararası sosyalist bir program uğruna mücadele demektir.

Loading