Erdoğan İsrail ile Türkiye arasında savaş çıkabileceği uyarısında bulundu

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan Salı günü öğle saatlerindeki meclis açılışında yaptığı konuşmada, İsrail ile Türkiye arasında bir savaş uyarısında bulunarak “‘Vaat edilmiş topraklar’ hezeyanıyla hareket eden İsrail yönetiminin, tamamen dini bir fanatizm ile Filistin ve Lübnan’dan sonra gözünü dikeceği yer, bizim vatan topraklarımız olacaktır,” dedi.

Erdoğan, Siyonist “Büyük İsrail” projesinin Türkiye’yi de içerdiğini söyleyerek, “Netanyahu hükümeti, Anadolu’yu da içine alan bir ham hayal kurmakta, ütopya peşinde koşmakta, bu niyetlerini de çeşitli vesilelerle ifşa etmektedir. 7 Ekim’den beri yaşanan her gelişme, bu tehdidin boyutunu biraz daha artırmaktadır,” dedi.

Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 1 Ekim 2024 tarihinde Meclis'in açılışında konuşma yaparken. [Photo: Presidency of The Republic of Turkey]

Türkiye ile İsrail sınırlarının yakınlığına dikkat çeken Erdoğan, ABD’nin Ortadoğu’daki iki kritik müttefiki arasında savaşın kapıda olduğunu ima etti: “…Bakınız Hatay’ın Yayladağı ilçesindeki Suriye sınırından, Lübnan sınırı, karayoluyla 170 kilometredir ve Türkiye, Lübnan’a arabayla sadece 2,5 saat uzaklıktadır… Yani işgal, terör, saldırganlık hemen yanı başımızdadır.”

Erdoğan geçtiğimiz Mayıs ayında da benzer bir açıklama yaparak, “Sanmayın ki İsrail Gazze’de duracak. Bu azgın devlet, bu terör devleti, durdurulmazsa vadedilmiş topraklar hezeyanıyla gözünü er ya da geç Anadolu’ya dikecek,” demişti.

Erdoğan’ın son açıklamaları İsrail rejiminin Lübnan’a bir kara harekâtı düzenlemeye başlamasından ve Hizbullah lideri Hasan Nasrallah’ı öldürmesinden kısa süre sonra geldi. ABD ve NATO’nun desteğini alan İsrail yönetimi, Gazze’deki Filistinlilere yönelik soykırımı, İran’ı hedef alan bir bölgesel savaşa tırmandırmaya çalışıyor. İran’ın İsrail’e misilleme olarak Salı akşamı yüzlerce balistik füze fırlatmasının ardından ABD ve İsrail yetkililer İran’a yönelik büyük çaplı bir saldırıya açıkça onay verdiler.

Erdoğan’ın geçtiğimiz Temmuz ayında Türkiye’nin İsrail’e askeri müdahalede bulunabileceğini açıklaması ile birlikte değerlendirildiğinde, bu gelişmeler, İsrail’in ABD destekli saldırı savaşının hızla tüm bölgeyi içine çekecek bir çatışmaya dönüşme tehlikesinin altını çizmektedir.

Türk egemen sınıfı aynı zamanda İsrail’in ABD desteğiyle komşu İran’a karşı bir savaşının kendi çıkarlarına zarar verebileceğinden korkuyor. Ankara ve Tahran, bölgede ABD ve İsrail destekli bağımsız bir Kürdistan devletinin kurabileceği kaygısını paylaşıyor.

Nitekim Erdoğan konuşmasında bu endişeleri şöyle ifade etti: “İsrail’in, … Irak’ın ve Suriye’nin kuzeyinde, bölücü örgütünü [PKK/YPG] maşa olarak kullanmak suretiyle, nasıl birer küçük uydu yapı kurmak istediğini de çok net görüyoruz.”

Doğrusu, Erdoğan ve ondan önceki Türk siyaset seçkinleri, ABD’nin 30 yılı aşkın süredir Ortadoğu’da devam eden emperyalist saldırganlığına suç ortaklığı yaparak Irak ve Suriye’deki parçalanma dinamiklerine ve bölgesel bir savaşın patlama tehlikesine katkıda bulunmuşlardır. 2003’te ABD’nin Irak’ı istilasını destekleyen Erdoğan, 2011’den beri Suriye’de İran ve Hizbullah destekli Devlet Başkanı Beşar Esad’ı devirmeyi amaçlayan rejim değişikliği savaşında ABD ve İsrail ile aynı safta yer almıştır.

Aynı şekilde, Erdoğan’ın konuşmasındaki, İsrail karşısında “sessiz, tepkisiz, hatta tarafsız kalmak, açık söylüyorum, suça ortak olmaktır” sözleri tam bir ikiyüzlülük örneğidir. Gerçekte, NATO üyesi Türkiye, İsrail’in Gazze’deki soykırımına suç ortaklığı yapmış ve tüm retorik eleştirilerine karşın savaşı tırmandırmasına katkıda bulunmuştur.

Erdoğan artan halk tepkisi karşısında İsrail’le resmi ticareti kesse ve söylemlerini sertleştirse de Türkiye’deki ABD-NATO üsleri İsrail’e destek vermeyi sürdürüyor. Türkiye, Azerbaycan’ın İsrail’e kritik petrol sevkiyatına aracılık yapmaya da devam ediyor. Hatta Türkiye’nin İsrail’le resmen kesildiği ilan edilen ticareti Filistin üzerinden sürdürdüğü konusunda ciddi şüpheler mevcut. 

Ankara bir yandan İsrail’in soykırım savaşını beslemeyi sürdürüyor ve ABD/NATO’ya bağlılığını sürekli teyit ediyor. Aynı zamanda bu politikanın da katkıda bulunduğu sonuçlar nedeniyle İsrail ile savaş uyarısında bulunuyor ve ABD-NATO müttefiklerini eleştiriyor.

Bu çelişkinin temelinde burjuvazinin emperyalizme göbekten bağlılığı yatmaktadır. Emperyalizme karşı çıkabilmek şöyle dursun onun Ortadoğu’daki vekilliğini yapan Türk egemen sınıfının esas korkusu, işçi sınıfının emperyalizme ve Siyonizme karşı devrimci bir hareketinin kendisini de tehdit edecek olmasıdır.

Erdoğan’ın konuşması ve meclis açılışına hakim olan “birlik havası” bir bütün olarak egemen seçkinlerin gelişmeler karşısındaki endişelerini yansıtıyordu. Erdoğan “Filistin davasına sahip çıkma noktasında tam bir mutabakat içinde hareket eden Meclise ve siyasi partilere” teşekkür etti. Faşist müttefiki Milliyetçi Hareket Partisi’nin (MHP) genel başkanı Devlet Bahçeli, Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) genel başkanının yanı sıra şiddetle bastırılmasını savunduğu Kürt milliyetçisi Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi’nin (DEM Parti) liderleriyle dostane görüntüler verdi.  

CHP lideri Özgür Özel, Salı günü yaptığı açıklamada, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın İsrail açıklamalarının ardından acilen bir “kapalı meclis oturumu” talep etti. Bu, özünde, Erdoğan’a, halktan gizli bir şekilde, birlikte kritik kararlar alma yönünde bir çağrıdır.

“Meselenin ciddiyetine verdiği önem” nedeniyle bu çağrıyı yaptığını söyleyen Özel “Ülkenin Cumhurbaşkanı çıkıp da Meclis’in kürsüsünde ‘İsrail Türkiye’ye saldıracak,’ diyorsa, bir kapalı oturma acilen ihtiyaç vardır… Bunun tutanakların 10 yıl açıklanamayacağı bir kapalı oturuma muhtaç olduğu konusu açık. Bu konuyu arkadaşlarımız çalışacaklar, gerekli temasları yapacaklar,” dedi.

Özel ayrıca İsrail’e karşı “uluslararası toplumun harekete geçmesi gerekiyor,” dedi. Bu, Erdoğan’ın, “Uluslararası toplum İsrail’in tüm bölgeyi ateşe atan bu haydutluğuna daha fazla sessiz kalamaz” sözlerinin bir tekrarıydı. İsrail’in saldırganlığının arkasındaki ABD-NATO emperyalist güçlerine yapılan bu aciz çağrılar, burjuva milliyetçi perspektifin iflasının bir diğer örneğidir.

Küresel bir savaşın cephesi olan Ortadoğu’da genişleyen savaş, kapitalist ulus devlet sisteminin tarihsel krizinden ve içsel çelişkilerinden kaynaklanmaktadır.

Siyonist devlete, emperyalist güçlere ya da onların kontrolündeki uluslararası kurumlara çağrı yaparak savaşın ve soykırımın durdurulamayacağı kanıtlanmıştır. İsrail’in Gazze’deki soykırımını ve bunun Ortadoğu çapında bir savaşa doğru tırmanışını durdurmanın yolu, işçi sınıfını emperyalizme ve onun bölgesel vekillerine karşı Ortadoğu ve dünya genelinde iktidarı almak üzere savaş karşıtı sosyalist bir hareket içinde birleştirmekten geçmektedir.

Loading