Perspektif

“Yarım yamalak önlemler aramayı bir kenara bırakın!”

Sosyalist Eşitlik Partisi çevrimiçi toplantısında savaş ve soykırıma karşı mücadelede yeni strateji çağrısı yaptı

Sosyalist Eşitlik Partisi (ABD) Çarşamba günü, Gazze soykırımının birinci yıldönümü üzerine canlı yayınlanan bir tartışma düzenledi. Toplantıda Ortadoğu’daki ABD-İsrail saldırısının tarihsel kökleri analiz edildi ve bunu durdurmak için sosyalist bir strateji öne sürüldü.

Etkinlikte Sosyalist Eşitlik Partisi’nin 2024 başkan adayı Joseph Kishore, başkan yardımcısı adayı Jerry White ve Dünya Sosyalist Web Sitesi Uluslararası Yayın Kurulu Başkanı David North yer aldı.

Geçtiğimiz yıl boyunca ABD medyası Gazze’deki soykırımı, “saf kötülüğün” sözde açıklanamaz bir tezahürü olan 7 Ekim 2023 saldırılarının bir yan ürünü olarak sunmaya çalıştı. Ortadoğu’da yüzyıllardır süren sömürgeci yönetimin tüm tarihi, Filistin’in etnik temizliğinin mirası, İsrail’in 1967’den bu yana Filistin topraklarını yasa dışı işgal ettiği gerçeği ve ABD’nin 1991’den bu yana bölgede yürüttüğü savaşlar görmezden gelindi.

Ancak Çarşamba günkü etkinlik, bu basite indirgenmiş ve tarih dışı yaklaşımın tam tersini ortaya koyarak, Gazze soykırımını, insanlığın karşı karşıya olduğu her büyük toplumsal ve siyasi sorunla bağlantılı, kapitalist toplumsal düzenin derinleşen krizinin bir ürünü olarak açıkladı.

Bunu yaparken, Marksist siyasi yöntemin ve Troçkist hareketin tarihinin gücü ve yakıcı güncelliği ortaya kondu.

İlk konuşmasında Kishore, Gazze soykırımını kapitalist toplumun “barbarlığı normalleştirmesinin” bir parçası olarak daha geniş bir çerçeveye oturttu. Resmi ölü sayısının 41.000 olduğunu, ancak enkaz altında kalanlar ya da açlık ve hastalıktan ölenler göz önüne alındığında gerçek sayının 200.000’e yakın olabileceğini belirtti. Gazze’nin eğitim ve sağlık sistemlerinin kasıtlı olarak yok edildiğini söyleyerek, üniversitelerin ve okulların ortadan kaldırılmasına atıfla “eğitim soykırımı” terimini kullandı.

Bu, tarihsel bir çıkmaza ulaşmış bir toplumun, yani kapitalizmin bir dışavurumudur. Yaşananları sadece suçlu bireylerin dışavurumu olarak anlamak mümkün değildir. Tüm sorumluların yeri parmaklıklar arkasıdır ancak olanlar tarihsel bir çıkmaza girmiş ve devrilmesi gereken bir sosyal sınıfı ve sosyal sistemi dışa vurmaktadır. İşte Gazze’de bir yıldır devam eden soykırımın ortaya çıkardığı temel mesele budur.

North toplantının başında yaptığı açıklamada “Tüm bu olayların kökleri, tarihe dayanmaktadır,” dedi ve şöyle devam etti:

Loading Tweet ...
Tweet not loading? See it directly on Twitter

1991’de Sovyetler Birliği’nin dağıtılmasının ardından, başlıca emperyalist güç olan ABD, [Rusya’daki 1917] Ekim Devrimi olmasaydı her şey nasıl olacak idiyse o şekilde yeniden tesis edilmesinin zamanının geldiğini gördü. Sömürgeciliği yeniden kurmanın, emperyalist sistemin tüm dünyadaki sınırsız egemenliğini yeniden tesis etmenin zamanı.

North sözlerine şöyle devam etti:

Şu anda karşı karşıya olduğumuz şey, esasen kapitalist sistemin yaşama yeteneği olmamasından kaynaklanan ve derin kökleri olan bir tarihsel krizdir.

Marx bir keresinde “Radikal olmak köklere inmektir,” demişti. Bu krizin kökeni nedir? Mevcut vahşeti hem anlamamızı hem de onun üstesinden gelmek için etkili eylemler geliştirmemizi sağlayacak şekilde onu nasıl yerli yerine oturtabiliriz?

North, tüm dünyada milyonlarca insanın Gazze soykırımını protesto ettiğini ancak “şimdiye kadar protestoların daha çok ahlaki öfke ifadesi düzeyinde kaldığını ve temel nedeni ele alacak, yani bunu neyin tetiklediğini anlayacak, net bir şekilde tanımlanmış bir siyasi program ortaya koymadığını” belirtti.

North, kapitalist sistemin, Marksistler tarafından tespit edilen temel çelişkilerini -dünya ekonomisi ile ulusal devlet sistemi ve üretimin toplumsal karakteri ile özel mülkiyetin egemenliği arasındaki çelişkileri- ele aldı.

Bu çelişkiler nasıl çözülebilir? Tarih bize bunun iki yolu olduğunu gösteriyor. Ya gördüğümüz gibi, küresel ve yerel olarak savaş yoluyla, diktatörce, hatta faşizan yönetim sistemleri yoluyla çözülürler ya da uluslararası işçi sınıfının ayaklanması ve toplumsal devrim yoluyla, sınırları kaldıran, küresel bir insanlık federasyonunun kurulması yoluyla çözülürler.

İşte zamanımızın zorlu görevi budur. Hangisi galip gelecek? Yıkıma yönelik eğilimler mi üstün gelecek, yoksa toplumsal yenilenmeye yönelik eğilimler mi? Yani, egemen sınıflar amaçlarına savaş ve kitlesel baskı yoluyla mı ulaşacak, yoksa işçi sınıfı karşı karşıya olduğu tarihsel sorunları kapitalist sistemi yıkarak mı çözecek?

North şu sonuca varıyordu: “Zamanımızın sorunlarına orta yolcu, reformist bir çözüm yoktur.”

Toplantı boyunca geliştirilen ana temalardan biri, yurt dışında savaşın tırmanması ile yurt içinde işçi sınıfına karşı yürütülen savaş arasındaki ilişki ve bunların aynı kapitalist krizin iki yüzü olduğuydu.

Jerry White, Detroit’teki otomotiv işçileri arasında soykırıma karşı oluşan muhalefete dikkat çekti. “İşçiler arasında derin bir tiksinti var. ... Bir Warren Truck [Detroit dışındaki GM montaj fabrikası] işçisinin öğle yemeğinde işçi arkadaşlarına ‘vergilerinizin nereye gittiğini sanıyorsunuz? Filistinlileri öldürmek için füze almaya’ dediğini biliyorum.”

White, işçi sınıfını egemen seçkinlerin savaş politikasına tabi kılmaya çalışan sendikal aygıtın rolüne işaret etti. White, işçilerin “enflasyona, fabrikaların kapatılmasına ve işten çıkarmalara karşı verdikleri günlük mücadeleyi, insanca bir yaşam standardını savunmak için verdikleri mücadeleyi, Boeing’de olduğu gibi emekli maaşlarını geri almak için verdikleri mücadeleyi, kapitalizme ve savaşa karşı verilen mücadeleyle yakından bağlantılı olduğunu anlamaları gerektiğini, çünkü sonuçta işçilere karşı savaş yürütenlerin de aynı şirketler olduğunu” söyledi.

Konuşmacılar, emperyalizme karşı harekete geçirilmesi gerekenin şu ya da bu kapitalist devlet değil, işçi sınıfı olduğunu vurguladılar.

Bir dinleyicinin “Çin ve Rusya, Lübnan, Suriye, Ürdün, Türkiye, Irak ve İran gelişmiş silahlarla destekleyerek Filistinliler adına müdahalede bulunacak mı?” şeklindeki sorusuna North şu yanıtı verdi:

Bizim dünya savaşını savunan bir programımız yok. Amerika Birleşik Devletleri’ne karşı Rusya’yı ya da Amerika Birleşik Devletleri’ne karşı Çin’i tutmuyoruz ve desteklemiyoruz. Bu sorunun yanıtı, mevcut rejimlere dayalı bir ulusal savunma programında değil, işçi sınıfının uluslararası seferberliği zemininde yatmaktadır.

İşçi sınıfının devrimci rolü temasını geliştiren Kishore, kritik sorunun şu olduğunu belirtti: “Emperyalizme karşı koyabilecek bir toplumsal güç var mı?” Bu gücün uluslararası işçi sınıfı olduğunu söyleyen Kishore şöyle devam etti: “Nesnel olarak bu güce sahiptir ancak bu güç yalnızca örgütlenme, işçi sınıfını birleştirme mücadelesi ve her şeyden önce siyasi perspektif ve kavrayış yoluyla gerçekleştirilebilir. Bu da işçi sınıfı içinde geliştirilmelidir.”

Toplantının sonuna doğru North şunları söyledi: “Bize şu ya da bu şekilde sorulan soru şu oluyor: Daha basit bir yol öneremez misiniz? Daha basit bir çözüm yok mu? Bizim buna cevaben soracağımız soru şudur: Kapitalist toplumun zirvesinden geniş halk kitlelerine büyük bir servet transferi olmaksızın karşı karşıya olduğumuz sorunlara ciddi bir çözüm bulabilir misiniz?”

Zenginlerin, aşırı zenginlerin, zarar verici derecede zenginlerin servetlerinin birikimine herhangi bir kısıtlama getirilmesini kabul edecekleri bir dizi durum hayal edebiliyor musunuz? Sınıflar bu tür kararlar almazlar. Ve her halükarda, bu onların bireysel arzuları meselesi bile değildir. Bu bir ekonomik sistemin işleyişiyle ilgili bir sorundur. Kapitalizm tahakküm için çabalar.

North sözlerini şöyle sonlandırdı: “Tarihin öyle bir noktasındayız ki, insanlık tarihindeki en keskin değişime tesir etmek mümkündür. Bu nedenle, her büyük dönemde olduğu gibi, ya hep ya hiç. İnsanlık ya ilerler ya da yıkımla karşı karşıya kalır. Eğer sosyal devrim imkânsızsa, insanlığın hayatta kalması da imkânsız demektir.”

North dinleyicilere şu çağrıda bulundu: “Yarım yamalak önlemler, yanlış çözümler ve kimseye fazla bir şey gerektirmeyen kolay yollar aramayı bir kenara bırakın.”

Gazze soykırımı bütün bir nesil için belirleyici bir toplumsal deneyim oldu. İşçiler ve gençler, dünyanın kapitalist “demokrasileri” tarafından hapsedilmiş ve zulme uğramış bir nüfusun yok edilişine eş zamanlı olarak tanık oldular. Gördükleri korkunç görüntüler, 20. yüzyıldaki Holokost’un bir daha tekrarlanamayacak bir sapma olduğu inancı da dahil olmak üzere, önceki nesiller üzerinde hakim olan yanılsamaları paramparça etmeye başladı.

Gazze’deki soykırımın üzerinden geçen bir yılın ardından, insanlığın içinden geçmekte olduğu krizin ciddi ve tarihsel temellere dayanan bir analizine ve çözüm yoluna duyulan ihtiyaç giderek artıyor. Bu korkunç trajediden ve korkunç suçtan, Dördüncü Enternasyonal’in Uluslararası Komitesi tarafından cisimleştirilen Marksist geleneğe yönelik yeni bir izleyici kitlesi ortaya çıkacaktır.

Loading