ABD’nin Ukrayna’yı silahlandırması ve III. Dünya Savaşı tehlikesi

Bu yazı ilk kez 3 Şubat 2015’te yayımlandı.

Dünya Sosyalist Web Sitesi, Obama yönetiminin Ukrayna’daki sağcı yönetimi milyarlarca dolarlık gelişmiş silahlarla silahlandırma yönündeki planlarını kesin bir şekilde mahkûm eder. Bu hamleler, nükleer silahlara sahip iki güç olan ABD ile Rusya arasında doğrudan bir silahlı çatışmayı tetikleme ve bir Üçüncü Dünya Savaşı’nı başlatma tehlikesi oluşturmaktadır.

19 Kasım 2021’de çekilen bu fotoğrafta, ABD’nin Ukrayna Büyükelçiliği Kara Kuvvetleri Ataşesi Albay Brandon Presley, Ukrayna’nın savaş halindeki Donetsk bölgesindeki Müşterek Kuvvetler operasyon bölgesine yapılan bir ziyaret sırasında haritaya bakıyor. (AP aracılığıyla Ukrayna Müşterek Kuvvetler Basın Servisi) [AP Photo/Ukrainian Joint Forces Operation Press Service]

Kiev’deki Batı destekli hükümeti silahlandırma konusundaki tartışmalar, Ukrayna Devlet Başkanı Petro Poroşenko’nun Doğu Ukrayna’ya karşı geçtiğimiz ay başlattığı saldırı başarısızlığa uğradığı sırada gerçekleşiyor. Pazartesi günkü New York Times’a göre, “Obama yönetimi, Ukrayna güçlerinin maruz kaldığı bir dizi şaşırtıcı başarısızlığın ardından, askeri yardım meselesini yeniden gözden geçiriyor.”

Washington, daha önce, Ukrayna’ya askeri eğitimciler göndermiş ve Kiev’e 350 milyon dolarlık “öldürücü olmayan” yardım sözü vermişti. New York Times, şimdi, Obama yönetimindeki yetkililerin, “önde gelen sekiz ABD subayı tarafından hazırlanmış olan ve ABD’nin Ukrayna’ya 3 milyar dolarlık savunma silahı ve donanımı göndermesini tavsiye eden… bağımsız bir rapor” etrafında birleşmiş olduğunu yazıyor. Bu, Kiev yönetimine “zırh delici füzeler, insansız hava keşif araçları, zırhlı araçlar ve düşmanın roket ve topçu ateşinin yerini belirleyebilen radarlar” sağlayacak.

Bu pervasız tırmanma, hükümet yetkililerinin, ordu ve istihbarat ajanlarının ve onlarla bağlantılı Brookings Institution gibi düşünce kuruluşlarının canice entrikalarıyla tezgahlanıyor. Bu, küresel egemenlik peşinde insan uygarlığının geleceğini tehlikeye atan bir şirket ve mali sektör oligarşisinin çıkarları tarafından dayatılmaktadır.

Bu planların içerdiği sonuçlar, ABD ve dünya halklarından gizlenmektedir. Az sayıda aklı başı yerindeki değerlendirmelerden biri Almanya’da yayımlanan Süddeutsche Zeitung’dan geldi. Gazete, Pazartesi günü yayımladığı bir makalede, “ABD’nin Ukrayna’ya silah sevkiyatı, hiç abartmasız, Moskova’ya karşı savaş ilanı olacaktır.” uyarısında bulundu.

Gazete, Kiev’in Donbass’a yönelik bir saldırısına yanıt olarak, “Rusya müdahale etmek ve ardından, açıkça söylemek gerekirse, Kiev’i ele geçirmek zorunda kalacak. O zaman NATO zor bir durumda kalacak. Ardından, hiç kimsenin istemediği III. Dünya Savaşı başlatılacak.” uyarısında bulunan Rus askeri uzmanı Yevgeny Buchinsky’den alıntı yaptı.

Bu açıklamalar, kısa süre önce, Ukrayna üzerinde bir Avrupa savaşı “kaçınılmaz olarak nükleer bir savaşa yol açacak” diyen Sovyetler Birliği’nin son Devlet Başkanı Mikhail Gorbaçov’un uyarılarının ardından geldi. 

ABD’nin ve onun emperyalist müttefiklerinin savaş planları, her zaman olduğu gibi, savunmacı bir dille (bu durumda, “Rus saldırganlığına direnme”) ifade ediliyor. Gerçekte, Ukrayna üzerinde tırmanan anlaşmazlık, ABD’nin, Almanya’nın ve Avrupa Birliği’nin Kiev’i ele geçirme ve Ukrayna’yı, NATO’nun Avrupa Rusya’sının merkezine yönelik askeri bir ileri karakoluna dönüştürme harekatının bir ürünüdür.

Bir yıl önce bu ay, faşist Sağ Sektör milislerinin başını çektiği ve Washington ile Berlin’in desteklediği bir darbe, Ukrayna’nın Rusya yanlısı Devlet Başkanı Viktor Yanukoviç’i yerinden etmişti. Yanukoviç yönetiminin yerini, Rusya’ya olan derin düşmanlığını gizlemeyen ve halk tarafından tutulmayan, istikrarsız bir sağ partiler koalisyonu aldı. 

Yeni hükümetin, Rusya yanlısı protestocuları, Mayıs 2014’teki Odessa katliamında olduğu gibi topluca öldürmek de dahil, yaptıkları, Ukrayna’nın büyük ölçüde Rus kökenli insanların yaşadığı doğu bölgelerinde silahlı bir direnişe yol açmıştı. Kiev yönetimi, buna, faşist milislerin Donetsk, Luhansk, Mariupol ve Slavyansk kentlerine yönelik kanlı saldırılarıyla yanıt verdi. Geçtiğimiz yıl CIA ile işbirliği içinde gerçekleştirilen saldırılarda binlerce insan öldü (CIA’in yöneticisi John Brennan Ukrayna’yı gizlice ziyaret etmişti).

Küçük bir oligarklar tabakası ile faşist katiller dışında herhangi bir toplumsal tabana sahip olmayan Kiev yönetimi, Moskova’nın silahlandırıp desteklediği Ukraynalı ayrılıkçıları yenilgiye uğratmayı başaramadı. Washington, buna, doğrudan Rusya ile topyekün savaş riski yaratacak şekilde, Doğu Ukrayna’daki halka karşı çok daha büyük bir kan banyosu hazırlayarak yanıt veriyor.

Uluslararası işçi sınıfı, Stalinist bürokrasinin 1991’de SSCB’yi dağıtıp kapitalizmi restore etmesinin yıkıcı jeo-stratejik sonuçları ile karşı karşıya. Stalinistlerin bu son ihaneti, ABD emperyalizminin eski SSCB içindeki etnik gerilimleri manipüle etmesini ve kışkırtmasını mümkün kılmıştı.

ABD ile müttefiklerinin nihai amacı, Rusya’yı yoksullaştırmak ve yarı sömürge konumuna indirgemektir. Tarihsel olarak Carter yönetiminin Ulusal Güvenlik Danışmanı Zbigniew Brzezinski ile özdeşleştirilmiş olan bu strateji, bir kez daha açıkça ilerletiliyor.

Brzezinski, geçtiğimiz yıl Wilson Center’da yaptığı bir konuşmada, Washington’ın, Kiev’i, “özellikle Ukraynalıların yerleşim yerlerinde etkili bir direniş savaşı vermesine olanak vermek üzere tasarlanmış silahlar” ile donatmasını istemişti. Brzezinski, şimdi Brookings Institution ile diğer düşünce kuruluşları tarafından hazırlanmış raporlarda önerilen Kiev yönetimine ABD silahları sağlama politikası doğrultusunda, “anti-tank silahları… yerleşim alanlarındaki kısa mesafeli çatışmalarda kullanılabilecek silahlar” sağlanması çağrısı yapıyor.

Brzezinski’nin çerçevesini çizdiği strateji (Rusya’yı Ukrayna’da, milyarlarca olmasa da milyonlarca insanı ölümle tehdit edecek bir savaş tuzağına düşürme), siyasi olarak canice olmakla birlikte, onun Rusya’ya karşı onlarca yıldır teşvik ettiği politikalara bütünüyle uygundur.

Washington, bu stratejiyi, Sovyetler Birliği’nin dağılmasının ardından, aralarında Gürcistan, Ukrayna ve Beyaz Rusya’nın olduğu eski Sovyet cumhuriyetlerinde “renkli devrimler” örgütleyerek izledi. 

Washington, on yıl sonra, küresel kapitalizmin çok daha derin bir ekonomik ve jeo-stratejik krizinin ortasında, çok daha pervasız bir şekilde yol alıyor. Ukrayna’daki kriz, yeni tehditlerle ve ültimatomlarla birleştirilmiş şekilde, ABD ve NATO güçlerinin tüm Doğu Avrupa’ya büyük ölçekte yayılması için kullanılmaktadır.

Felaketin tek alternatifi, uluslararası işçi sınıfının emperyalizme karşı sosyalist bir program üzerinde harekete geçmesidir. SSCB’nin dağılmasından doğmuş olan kapitalist oligarşinin temsilcisi Putin yönetiminin gerici Rus milliyetçiliği iflas etmiştir. Uluslararası işçi sınıfı içindeki savaş karşıtlığına seslenme yeteneğine sahip olmayan Putin yönetimi, eski SSCB içindeki etnik gerilimleri kışkırtmaktadır. O, NATO saldırganlığına Rus milliyetçiliği temelinde karşı koymaya çalıştığı ölçüde, nükleer savaşa giden yolu açmaktan başka bir şey yapmıyor.

WSWS, geçtiğimiz Temmuz ayında şunları yazmıştı: 

“Kısa süreli ürünü ne olursa olsun, ABD ve Avrupalı emperyalist güçler tarafından izlenen gündemin uzun süreli olası sonucu, dehşet verici sonuçları olacak bir savaş yönünde. İşçi sınıfının karşı karşıya olduğu en büyük tehlike, kararların, halk kitlelerinin dünyanın karşı karşıya olduğu riskten büyük ölçüde habersiz olduğu bir ortamda, perde arkasında alınıyor olmasıdır…

Nükleer bir savaşın mümkün olmadığını; çünkü çağdaş yönetimlerin, 1914’te iktidarda olanlardan farklı olarak, bir felaketi göze almayacaklarına inanan herkes kendisini kandırmaktadır. Tersine, günümüzdeki yönetimler, çok daha pervasızlar. İlerici bir çözümüne sahip olmadıkları artan ekonomik ve toplumsal sorunlarla kuşatılmış olan bu yönetimler, savaşı, risk almaya değer bir şey olarak görmeye her zamankinden daha fazla eğilimliler.”

Emperyalizm dünyayı bir nükleer felakete sürüklerken, bu uyarı, doğrulanmaktadır. Dördüncü Enternasyonal’in Uluslararası Komitesi’nin savaş, emperyalizm ve kapitalizm karşıtı kitlesel bir küresel işçi hareketinin önderliği olarak inşası, son derece büyük bir önem taşımaktadır.

Loading