Gazze, Ukrayna ve “insan hakları” emperyalizmi sahtekarlığı

Bu yazı ilk kez 31 Temmuz 2014’te yayımlandı.

Çarşamba günü, İsrail’in Gazze’deki sivillere karşı bir terör savaşı sürdürdüğünü görecek gözü olan herkes için açık hale getiren zulümler birbiri ardına yaşandı. Bu zulmün amacı, çocukları öldürerek, evleri yıkarak ve tüm nüfusu taş devri koşullarına sürükleyerek, Filistin halkının iradesini kırmaktır.

İsrail Silahlı Kuvvetleri (İSK), ilk olarak, evlerinden uzaklaştırılmış 3.000 dolayında insanın korunacak yer aradığı BM’nin Jalabiya sığınmacı kampındaki bir okula saldırdı. Saldırıda en az 16 kişi öldü, 125 kişi yaralandı. Ardından, İSK’nin ilan ettiği ateşkesin ortasında, Şeceiya’daki kalabalık bir pazar alanına

İsrail'in 14 Mayıs 2021'deki hava saldırılarının ardından Gazze'de yanan bir binadan çıkan duman (Kaynak: AP Photo/Hatem Moussa)

Gazze’deki bu katliamın dehşet verici görüntüleri ortaya çıktığında, gazetelerde, Obama yönetiminin Avrupa Birliği (AB) ile -İsrail’e değil ama Rusya’ya karşı- şiddetli yaptırımlar konusunda anlaştığına ilişkin haberler yer alıyordu.

ABD ile AB’nin cezalandırıcı yaptırımları, dünya çapındaki kışkırtıcı bir propaganda bağlamında uygulanıyor. Bu propaganda, Malezya Havayolları’na ait MH17 sefer sayılı uçağın doğu Ukrayna’da düşürülmesinden ve uçaktaki 298 kişinin ölmesinden, Moskova’yı ve kişisel olarak Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’i suçluyor. 

Washington ile müttefikleri, Putin’i ve doğu Ukrayna’daki milisleri kitle katilleri olarak suçlarken, Şubat ayında faşistler önderliğinde bir darbeyle iktidara getirdikleri Ukrayna yönetiminin yerleşim alanlarına yönelik topçu ve roket saldırılarını dizginsiz bir şekilde sürdürmesinden dolayı, bölgede 1.000’den fazla sivilin öldürülmüş olması konusundaki sessizliklerini koruyorlar.

Batılı yaptırımlara ve suçlamalara rağmen, Washington, MH17 sefer sayılı uçağın Kiev karşıtı güçler tarafından fırlatılmış bir roketle düşürüldüğüne ya da bu roketin Moskova tarafından sağlandığına ilişkin en küçük bir kanıt sunmuş değil. O, bunun yerine, Rusya’ya karşı sahte suçlamalar üretmekle ün kazanmış olan Ukrayna istihbarat örgütünün YouTube’a yerleştirdiği video ve ses kayıtlarını gösteriyor. Son derece yaygın ABD istihbarat aygıtı, ortaya, Putin yönetimine yönelik iddiaları destekleyecek tek bir uydu fotoğrafı, iletişim kaydı ya da başka bir şey koymuş değil. 

Öte yandan, Rus ordusu, Batılı devletlerin anlatıları hakkında kafalarda önemli soru işaretleri yaratan radar ve başka istihbarat verileri açıkladı. Bu veriler, Kiev yanlısı güçlerin, uçağın düşürüldüğü gün, bölgede en az üç uçaksavar bataryasına sahip olduğunu ve havadan havaya füzelerle donatılmış bir Ukrayna savaş uçağının, Malezya uçağının düşürülmesinden kısa süre önce, vuruş mesafesi içinde uçtuğunu gösteriyor. Bu somut kanıt ve Rusya’nın tarafsız soruşturma çağrısı, Batı basınında neredeyse hiç yer almadı ya da “propaganda” ve “komplo teorileri” olarak reddedildi.

Boeing 777’nin düşürülmesinin tam koşulları henüz kanıtlanmamış olmakla birlikte, iki şey ortada: Bunlardan birincisi, onun üzerinde uçtuğu bölgenin, ABD ile Almanya’nın Ukrayna’daki seçilmiş yönetimi deviren müdahalesi sayesinde bir savaş alanına dönüşmüş olmasıdır. İkinci olarak, bu trajedi, Rusya’ya ya da sözde ayrılıkçılara herhangi bir kazanç sağlamazken, önceden isteksiz olan Batı Avrupalı devletlerin, Washington ile onun Kiev’deki kuklalarının Rusya’ya karşı kışkırtıcı ve son derece tehlikeli kampanyasına dahil olmasını sağlamıştır. 

Yalnızca ölü çocukların sayısının MH17’nin kurbanlarının toplamından fazla olduğu Gazze’deki katliamın sorumluluğuna gelince; burada, Doğu Ukrayna’daki olaylara ilişkin kuşkuların hiçbiri söz konusu değil. Filistinliler’in kahramanca direnişini kıramamış olan İsrail’in Siyonist yönetimi, moral bozukluğu içinde bir öfkeyle, mahalleleri ortadan kaldırarak, okulları ve hastaneleri bombalayarak ve yüzde 90’ı sivillerden oluşan 1.400 dolayında insanı öldürerek tepki gösteriyor.

Obama yönetimi, bu konuda, hala, teslim olmayı reddettikleri için, Filistinliler’den başka hiç kimsenin sorumlu tutulamayacağında ısrar ediyor. Obama, sinik bir şekilde Gazze’deki ölülere ağıt yakarken, Washington, katliamın aralıksız devam etmesini garantiye almak için, İsrail’e acil silah yardımı olarak yüz milyonlarca dolar daha verilmesini hızla onaylamaya yöneliyor.

Bu canice ikiyüzlü politikanın başlıca mimarlarından birinin, ABD’nin Birleşmiş Milletler’deki (BM) temsilcisi Samantha Power olması anlamlıdır. Power, İsrail’in Gazze’deki eylemlerini soruşturmak için bir BM komisyonu kurulmasına ilişkin oylamada tek karşı oy kullanan kişiydi. O, Güvenlik Konseyi’nin bir ateşkes dayatan herhangi bir bağlayıcı karar almasını engellemek için yorulmaksızın çalıştı. Power, Gazze konusundaki bağlayıcı olmayan kararlarda bile İsrail’e herhangi bir suçlamada bulunulmasının Washington için bir “kırmızı çizgi” olduğu konusunda, Konsey’in diğer üyelerini uyardı.

Hatırlamak gerekiyor ki Bayan Power, “insani” müdahalelerin temeli olarak SKS (sivilleri koruma sorumluluğu-yaygın İngilizce kısaltması “R2P”) adı verilen politikanın Obama yönetimi içindeki önde gelen savunucusudur. Emperyalist savaşın gerekçelerinin en ikiyüzlüsü olan “insan hakları” bayrağını dalgalandıran Power, ABD-NATO’nun Libya’daki yönetim değişikliği savaşının başlıca savunucusuydu. Bu savaşta, Muammer Kaddafi iktidardan indirilip öldürüldü ve ülke, üç yıl sonra şiddete ve kaosa batmış halde bırakıldı.

100.000’den fazla insanın öldürüldüğü bir iç savaşın canlanmasına katkıda bulunan ve ardından, emperyalizm eliyle yaratılmış bu felaketi daha doğrudan bir müdahalenin gerekçesi olarak kullanan Power, benzer bir şekilde, ABD’nin Suriye’de yönetim değişikliği uğruna başlattığı vekil savaşının da başlıca destekleyicisiydi. Power, geçtiğimiz Şubat ayında, Güvenlik Konseyi’nin “karada anlamlı sonuçları olacak”, yani doğrudan ABD saldırısına sözde yasal kılıf sağlayacak bir karar alması yönündeki talebini desteklemek için, Suriye’deki “ölmüş ve ölmekte olan çocuklar”ın görüntülerine başvurmuştu.

Bununla birlikte, Gazze’de “ölmüş ve ölmekte olan çocuklar”ın görüntüleri bu tür bir tepkiye yol açmadı. Bu durum, bir kez daha, ahlakın sınıfsal olduğunu ve Samantha Power gibi emperyalist operatörlerin gözyaşı kanallarının, yalnızca saldırganlığı, yağmayı ve ABD mali oligarşisinin çıkarlarını ilerletmeyi haklı çıkarmak için harekete geçtiğini kanıtlıyor.

Geçmiş performansı göz önünde bulundurulduğunda, günümüzün insan hakları emperyalizmi, sömürgeciliğin en parlak günlerindeki “beyaz adamın sorumluluğu”na soylu bir dava görünümü kazandırmaktadır. Hiçbir şey bundan daha hızlı şekilde itibarsızlaşmadı. Washington “insan hakları” emperyalizmini sokak sokak pazarlamaya çalıştığı zaman, dünyanın dört bir yanındaki insanlar, bunun bir zırva olduğunu fark ettiler.

Bununla birlikte, bu durum, tüm sahte-solu, kana bulanmış SKS sürüsüne katılmaktan alıkoymadı. Power gibileri ile ABD’nin saldırılarını “insan hakları”nın savunusu olarak yutturmaya ve hem CIA destekli İslamcılar’ın Libya’da ve Suriye’de sürdürdüğü iç savaşları hem de Ukrayna’da faşistler önderliğinde gerçekleşen darbeyi “devrim” olarak tanımlayan Uluslararası Sosyalist Örgüt gibi gruplar ya da Michigan Üniversitesi Profesörü Juan Cole gibi akademisyenler arasında neredeyse hiçbir fark bulunmuyor.

Gazze’de ve Ukrayna’da yaşananların her zamankinden fazla aciliyet kazandırdığı savaşa karşı mücadele, yalnızca, işçi sınıfının, bu güçler karşısında siyasi bağımsızlığı uğruna mücadele içinde verilebilir. Bu sahte-sol güçlerin bütün politikaları, üst-orta sınıfın, ayrıcalıkları emperyalizme bağlı olan kesiminin çıkarlarını yansıtmaktadır.

Loading