Depremde ölü sayısı 25 bine yaklaşırken raporlar hükümetin suçunu ortaya koyuyor

Türkiye-Suriye sınırındaki deprem felaketinde toplam ölü sayısı 25 bine ulaşıyor. Yaklaşık 80 bin kişinin yaralandığı duyurulan Türkiye’deki can kaybının 20 bini geçtiği açıklanırken Suriye’deki ölü sayısı 3.500’ü buldu. Her iki ülkede de milyonlarca kişi evsiz kalırken halen on binlerce insan enkaz altında olabilir.

Doğal Afet Sigortaları Kurumu (DASK) Türkiye’de on ilde yıkıma yol açan depremden sonra 30 binden fazla “hasar ihbarı” aldıklarını duyurdu. İlk uluslararası yardımın ancak Perşembe günü ulaşabildiği Suriye’de ise, Gazete Duvar’ın haberine göre 900'den fazla bina çöktü, yaklaşık iki bin bina zarar gördü.

İnsanlar Pazartesi günü meydana gelen depremin kurbanları olan sevdiklerini Adıyaman'da defnediyor, 10 Şubat 2023, Cuma. Acil durum ekipleri Cuma günü Türkiye'de bir dizi dramatik kurtarma operasyonu gerçekleştirerek, 20.000'den fazla kişinin hayatını kaybettiği yıkıcı bir depremden dört gün sonra, bazıları neredeyse hiç zarar görmemiş çok sayıda insanı enkazdan çıkardı. [AP Photo/Emrah Gurel]

Bölgedeki toplumsal felaketin en çarpıcı ifadelerinden biri, Adıyaman’da binlerce kişinin gömüldüğü toplu mezarın görüntüleri oldu. Depremin vurduğu diğer illerde de benzer bir durum söz konusu.

Bölgede bulunan hükümetin denetimi dışındaki gazeteciler ve sosyal medya kullanıcıları, depremden etkilenen illerde halen elektrik, su, doğalgaz, barınma ve temizlik gibi temel ihtiyaçların karşılanmasında sorun olduğunu belirtiyorlar.

Depremin en sert vurduğu yerlerden biri olan Hatay’ın Antakya ilçesinde bulunan bir yardım gönüllüsünün Dünya Sosyalist Web Sitesi’ne belirttiğine göre, “Atom bombası atılmış gibi” görünen ilçede depremin ancak 3. günü iş makineleri arama kurtarma çalışmalarına başladı. Öncesinde ise insanlar kazma kürekle enkaz altındakileri çıkarmaya çalıştılar ve kritik saatler heba edildi.

Dahası, yardım gönüllüsü, halen İstanbul’dan birkaç belediyenin arama kurtarma ekipleri dışında geniş çaplı bir çalışma olmadığını belirtti. Hâlâ telefon çekmiyor ve internet yok. Kentin girişinde çok az sayıda çadır kurulurken, insanların büyük kısmı geceyi sokakta ateş yakarak geçiriyor. Kentte kolera salgını başlarken paketlenmiş su dışında su kullanılmaması tavsiye ediliyor.

Bu korkunç koşulların ortasında, resmi sayılara göre Türkiye’de dün, 1999’daki büyük Marmara Depremi’ndeki can kaybı eşiği geçilmiş oldu. Yaklaşık çeyrek yüzyıl önce meydana gelen 7,4 büyüklüğündeki deprem sonucu beş ilde resmi raporlara 17.480 kişi hayatını kaybetmişti. Kimi tahminlere göre ise gerçek ölü sayısı 50 binin üzerindeydi.

Kahramanmaraş merkezli 2023 depremi ise, dünya çapında ve Türkiye’de genel olarak sanayide ve inşaat teknolojisinde büyük ilerlemelerin kaydedildiği, deprem yönetmeliğinin iyileştirildiği on yıllardan sonra ve bilim insanlarının ısrarlı uyarılarının ardından geldi.

Türkiye Barolar Birliği (TBB), “depremde yıkılan binaların yapımında görev alan yetkili ve sorumlu müteahhitler, görevliler ile yıkılan binaların projelerine onay veren, denetlemeyen kişiler” hakkında suç duyurusunda bulundu. Söz konusu kişilerin Türk Ceza Kanunu’nun “kasten öldürme” başlıklı 81. maddesi ve “kasten öldürmenin ihmali davranışla işlenmesi” başlıklı 83. maddesi uyarınca yargılanması istendi.

Bununla birlikte, bu suçlardan kimlerin yargılanması gerektiği açıktır. Bilimsel olarak öngörülen ve yıkıcı sonuçlarından kaçınmanın mümkün olduğu bu devasa toplumsal suçun sorumluluğu, başta Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan hükümeti olmak üzere, gerekli önlemlerin alınmamasında payı olan tüm devlet ve siyaset kurumuna aittir.

Bu açık gerçeğin farkında olan Erdoğan hükümetinin depremin ardından ortaya çıkan feci sonuçlara verdiği yanıt, bu yüzden, enkaz altındaki ve üstündeki depremzedelerin derhal yardımına koşmaktan çok bu gerçeğin üzerini örtmeye odaklanmıştır.

Dün deprem bölgesindeki Adıyaman’da açıklama yapan Erdoğan, bastırılamayan büyük toplumsal öfke ve muhalefet karşısında “Bu süreçte bazı eksiklikler de yaşanmıştır ama devletimiz tüm imkanlarıyla vatandaşların imdadına koşmuştur,” dedi ve “Müdahaleleri arzu ettiğimiz hıza ulaştıramadığımız bir gerçektir,” itirafında bulundu. Bununla beraber, hükümetin deprem felaketi karşısındaki iflasını eleştirenlere bu kez “siyasi yağmacı” diyerek saldırdı.

Dört kişilik bir aile için aylık yoksulluk sınırının yaklaşık 29 bin TL, asgari ücretin ise 8.500 TL olduğu bir ortamda Erdoğan, depremzedelere hane başına 10 bin TL yardım yapılacağını duyurdu.

Bu, hükümetin politikasının bir devamıdır. Hükümet, 10 ili vuran deprem bölgesinde ya da 7’nin üzerinde bir deprem beklenen İstanbul’da depreme dirençli kentler kurarak on binlerce hayatı kurtarmaya kaynak ayırmak yerine büyük şirketlere ve militarizme yüz milyarlar akıtmıştır.

Doğrusu, bilim insanlarının da altını çizdiği gibi, hiçbir kapitalist düzen partisi, hükümetin Kahramanmaraş bölgesi veya İstanbul'da beklenen deprem felaketlerine yönelik açık ihmal ve görmezden gelme politikasına karşı harekete geçmemiş veya kampanya yürütmemiştir.

Özellikle son üç yıldır bölgede deprem tehlikesinin arttığına dikkat çeken ve derhal önlem alınmasını talep eden yer bilimci Prof. Dr. Naci Görür, Pazartesi günkü deprem felaketinin ardından bir kez daha İstanbul’daki tehlikeye dikkat çekti: “99 senesinden itibaren her an olmak kaydıyla 30 yıl içinde depremin olma olasılığı yüzde 62. Biz 23 yılını geçirdik. Yüzde 62 olasılık, 70’lere çıktı. Artık uzatmalara oynuyoruz.”

Erdoğan, deprem felaketinin ardından kendi sorumluluğunu inkar etmek için böyle büyük bir afete hazırlıklı olmanın mümkün olmadığını iddia etmişti. Ancak hem bilim insanlarının analizleri hem de bizzat devletin kurumlarının raporları bu iddiayı yalanlamaktadır.

University College London’dan Acil Durum Planlaması ve Yönetimi Uzmanı Prof. David Alexander, BBC’ye verdiği demeçte, “Depremin maksimum yoğunluğu şiddetliydi ama iyi inşa edilmiş binaları yakacak kadar da değildi,” diyordu.

2018’de daha da iyileştirilen deprem yönetmeliğine rağmen uygulamada yolsuzluk yapıldığını belirten Prof. Alexander şunları ekliyordu: “Birçok yerde sallantı maksimum derecenin altındaydı, dolayısıyla yıkılan binlerce binanın neredeyse tamamının makul deprem inşaat yönetmeliğine uygun olmadığı sonucuna varabiliriz.”

Aynı haberde, hükümetin “imar affı” politikasına dikkat çekiliyordu. İmar affı, “gerekli güvenlik sertifikaları olmadan inşa edilen binaların hukuken cezadan muaf tutulması” anlamına geliyor. Şehir Plancıları Odası’nın İstanbul Başkanı Pelin Pınar Giritlioğlu’na göre, deprem bölgesinde yaklaşık 75 bin bina imar affından yararlanmıştı. En son af 2018’deydi.

Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’nın 2022 Ocak-Haziran dönemi raporunda, Türkiye genelindeki 81 ilde toplam 244.607 riskli yapı tespit edildiği ve bu binaların 2.512’sinin Hatay’da, 1.765’inin Maraş’ta ve 1.239’unun Adıyaman’da olduğu ortaya çıktı. Bu üç ilin de aralarında olduğu on ilde resmi olarak tamamen yıkıldığı söylenen bina sayısı yaklaşık 6.500. Yıkık veya ağır hasarlı bina sayısı ise 12.141.

Büyük bir depremin beklendiği 16 milyon nüfuslu İstanbul’da tespit edilen riskli bina sayısı 84 bin ve bu binalarda yaşayan yüz binlerce, belki de milyonlarca insan yakın bir deprem tehlikesine karşı savunmasız durumda.

Bu gerçeğe rağmen, BirGün gazetesinin haberine göre, deprem felaketinin ortasında İstanbul’da AKP’nin yönetimde olduğu ilçe belediye meclisleri toplandı ve “Belediye meclislerinin şubat ayı oturumunda yeşil alanlar yapılaşmaya açıldı.” Bu, zaten çok sınırlı toplanma alanlarının daha da azaltılması anlamına geliyor.

İçişleri Bakanlığı’na bağlı olan ve deprem sonrası müdahaleyi koordine eden AFAD’ın Türkiye’de en az 13 milyon insanı etkileyen felaket karşısında tamamen hazırlıksız ve aciz olduğu ortaya çıktı. Depreme sadece 8 bin civarı arama kurtarma görevlisiyle müdahale eden AFAD’ın personel yetersizliği kendi 2019 tarihli raporunda belirtilmişti.

T24’ün haberine göre ayrıca “kurum içinde bazı görev, yetki ve sorumluluk paylaşımlarının yeterince netlik kazanmamış olması”, “daha önce faaliyette olan üç kurumun birleştirilmesi nedeniyle yapısal ve işlevsel bütünleşmenin hâlâ tam olarak sağlanamamış olması”, “arama ve kurtarma teknisyenlerinin bir bölümünün arama ve kurtarma hizmetinde aktif görev alamamaları”na dikkat çekilmişti.

Bu eksikliklere rağmen 2023 yılında AFAD’ın bütçesi üçte bir oranında azaltıldı. Dahası, 23 Kasım 2022’de Düzce’de meydana gelen 6 büyüklüğündeki depreme verdiği yanıt, kurumun yetersizliğini ve hükümetin suç oluşturan ihmalini tamamen gözler önüne serdi. Enkaz altında kalarak ölen kimsenin olmadığı 2022 Düzce depremi raporunda AFAD, kendi eksikliklerini şöyle ifade ediyordu:

Depremden sonra afet grupları ve kurumlar yeteri kadar hazırlıklı olmaması sebebiyle Türkiye Afet Müdahale Planı (TAMP) devreye alınamamıştır. TAMP uygulanamadığı için afet yönetimi kaos ve karmaşaya dönüşerek görev ve yetki karmaşasına sebep olmuştur. İletişim eksikliği sebebiyle kararlar sağlıklı alınamamıştır. Afet müdahale grupları kaynaklarını etkin şekilde yönetememesi sebebiyle müdahalede yetersiz kalınmıştır.

Bu, 2023 Kahramanmaraş depremindeki geç ve yetersiz müdahaleyle on binlerce insanın önlenebilir ölümüne ve on binlercesinin de enkaz altında kaderine terk edilmesine yol açtı.

Loading