Perspektif

Gerçek ölü sayısı 150 binin üzerinde olabilir

ABD ve NATO savaş planları yaparken Türkiye ve Suriye’deki depremzedeleri görmezden geliyor

6 Şubat’ta Türkiye ve Suriye’yi vuran deprem felaketi, dünya kapitalizmine ve onun insan emeğiyle yaratılan toplumsal kaynakları korkunç bir şekilde heba etmesine yönelik yıkıcı bir suçlama oluşturmaktadır.

Depremler ve artçı sarsıntılar iki ülkede 25 milyon insanın yaşadığı bir bölgeyi harap etti. En az 42 bini Türkiye’de ve yaklaşık 7 bini Suriye’de olmak üzere resmi ölü sayısı 50 bine yaklaşırken, hâlâ çok sayıda insan enkaz altında.

Türkiye’deki deprem bölgesinde görevlendirilen Şırnak Valisi Osman Bilgin, sadece Türkiye’deki gerçek ölü sayısının 150 binin üzerinde olabileceğini itiraf etti. Bu, 6 Şubat depremini modern tarihin en ölümcül felaketlerinden biri yapmaktadır.

Bu kitlesel ölümler önlenebilirdi. Modern bilim ve teknoloji, insanlığın büyük depremlerden bile en az can kaybıyla kurtulmayı sağlayabilecek konutlar inşa etmesine imkân vermektedir. Japonya’da 2022 yılında meydana gelen ve son Türkiye-Suriye depremine benzer büyüklükteki Fukuşima depreminde sadece dört kişi ölmüştür.

Buna rağmen, 2023 yılında Türkiye-Suriye depreminde ölenlerin sayısı, aynı bölgeyi 847 ve 1759 yıllarında sarsan ve her ikisinde de yaklaşık 20 binin kişinin hayatını kaybettiği büyük depremlerde ölenlerin sayısından daha fazladır. Bu bölgede muhtemelen daha fazla insanın ölümüne neden olan son deprem 526 yılında meydana gelmiş ve tahminen 250 bin insan hayatını kaybetmiştir.

Peki, Roma İmparatorluğu döneminden bu yana teknoloji ve sanayide kaydedilen muazzam ilerlemelere rağmen depremler neden hâlâ on binlerce, hatta yüz binlerce insanın hayatına mal olabiliyor ve milyonlarca insanı dondurucu soğukta evsiz bırakabiliyor?

Cevap, kapitalist hükümetlerin en acil ihtiyaçları göz ardı ederken, muazzam kaynakları savaşa ve ölüme harcayarak heba etmesidir. Depreme dayanıklı konutlar inşa etmek gibi hayat kurtarıcı bir iş, hükümetler ve şirketler tarafından kârlı görülmediği için görmezden gelinmektedir. Bu gerçek, Rusya ile savaşa, yani dünyayı nükleer bir çatışmanın eşiğine getiren bir savaşa milyarlarca dolar akıtan NATO güçlerinin depremzedelere yönelik yardım miktarları ile çarpıcı bir şekilde gözler önüne serilmektedir.

Biden yönetiminin Mart ayında yaklaşık 900 milyar dolarlık bir askeri bütçe talep etmesi bekleniyor. Bu, ABD tarihinin en büyük bütçesi olacak. ABD’nin önderliğinde, Türkiye’yi de içeren NATO güçleri, Rusya’ya karşı savaşmaları için Ukrayna’daki vekil güçlerine en az 100 milyar dolar değerinde askeri teçhizat ve mali yardım sağladı. Rusya’nın 100.000 kayıp verdiğini öne süren ABD tahminlerine göre bu, savaşta kaybedilen her bir Rus askerini öldürmek ya da yaralamak için 1 milyon dolar harcandığı anlamına gelmektedir.

Pazar günü Türkiye’yi ziyaret eden ve helikopterle deprem bölgesini gözlemleyen ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken, Washington’ın Türkiye ve Suriye’ye yönelik deprem yardımını 85 milyon dolardan 185 milyon dolara çıkardığını duyurdu. Bu, depremden etkilenen yaklaşık 25 milyon kişinin her biri için yaklaşık 7,5 dolara denk düşmektedir.

Alman emperyalizmi geçtiğimiz yıl askeri harcamalarını 100 milyar avroya çıkararak Hitler’in Nazi rejiminin çöküşünden bu yana en büyük yeniden silahlanma hamlesini başlattı. Buna karşılık Alman hükümeti geçtiğimiz hafta “Türkiye’deki deprem bölgelerine 6,9 milyon avro, Suriye’deki deprem bölgelerine ise 1,5 milyon avro değerinde malzeme” gönderdiğini açıkladı. Bu meblağ, Berlin’in Ukrayna’ya gönderdiği Leopard 2 savaş tanklarının tek bir tanesinin maliyetinden daha azdır.

Türkiye’de bütçeden en büyük pay ordu ve güvenlik aygıtlarına gitmektedir. Türkiye’nin 2023 yılındaki yaklaşık 4,5 trilyon liralık bütçesinin 390 milyar lirası (20,7 milyar ABD doları) savaş makinesine ayrılmıştır. Türk burjuvazisi, askeri kapasite sıralamasında dünyada on birinci, Ortadoğu ve Kuzey Afrika bölgesinde ise birinci olmakla övünürken, milyonlarca yurttaşına düzgün barınma sağlamaktan ve dolayısıyla, yaşama haklarını korumaktan acizdir.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan hükümeti geçtiğimiz hafta 85 milyar lirası devlete ait bankalardan “gelen” 115 milyar lira (6,1 milyar ABD doları) yardım toplamakla övünürken, deprem bölgesinde hâlâ binlerce insan çadır veya konteyner gibi bir barınak yoksun durumda. Bundan dolayı, hasarlı evlerine girmek zorunda kalan çok sayıda insan, 20 Şubat’taki 6.4 büyüklüğündeki depreme yakalandı. En az altı kişi daha hayatını kaybederken yaklaşık 300 kişi yaralandı. Oysa aynı anda ülke genelinde sayısız otel ve daire boş durmaktadır.

Suriye’de yaklaşık 10 milyon kişiyi etkileyen ve 5,4 milyon insanı evsiz bırakan deprem felaketinin başlıca sorumlusu ise Washington ve NATO üyesi diğer emperyalist güçlerdir. Onların Devlet Başkanı Beşar Esad rejimini devirmek için 2011 yılında başlattıkları rejim değişikliği savaşı, Arap dünyasının en gelişmiş ülkelerinden birini daha depremden önce enkaz haline getirmişti.

Washington ve aralarında Türkiye’nin de bulunduğu NATO müttefikleri, 500.000’den fazla insanın ölümüne ve 10 milyondan fazla insanın sığınmacı haline gelmesine neden olan bu savaşa yüz milyarlarca dolar harcadı.

ABD, Suriye’yi felç eden yaptırımlarını, uluslararası öfke karşısında, depremden ancak dört gün sonra altı aylığına ve kısmen kaldırdı. Enkaz altındaki binlerce kişi son derece geç kalan bu göstermelik adımı, kapsamlı bir arama kurtarma ve yardım girişimi takip etmedi. Aksine Suriyeli depremzedeler büyük ölçüde kaderine terk edildiler.

ABD, Stalinist bürokrasinin 1991’de Sovyetler Birliği’ni dağıtmasından bu yana bölgedeki emperyalist savaşlara ve rejim değişikliği operasyonlarına trilyonlarca dolar harcadı. Kabil, Bağdat, Felluce, Musul ve Halep, bu deprem bölgeyi harap etmeden çok önce bombalanıp yerle bir edilmişti. Emperyalist güçler dünya egemenliği uğruna savaşırken, Orta Asya ve Ortadoğu’daki emperyalist saldırılar milyonlarca insanın hayatına mal oldu.

NATO üyesi devletlerin hükümetleri tarafından ülke içindeki toplumsal muhalefeti hiçe sayarak yürütülen bu sonu gelmeyen savaşlar, mevcut toplumsal felakete zemin hazırlamıştır. NATO’nun Rusya destekli Esad rejimini devirmeye çalışması sonucu Suriye’de patlak veren NATO-Rusya vekâlet savaşı, 2014 yılında Kiev’de NATO destekli darbeyle Rusya yanlısı bir hükümetin devrilmesinin ardından Ukrayna’ya sıçradı. Şimdi ise, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’i Ukrayna’daki gerici istilaya kışkırtan NATO güçleri, sanayinin giderek askeri üretime kaydırılması için bir savaş ekonomisi çağrısında bulunuyor.

Günümüzün küresel olarak bütünleşmiş toplumunda, depremler ve iklim değişikliği ya da COVID-19 pandemisi gibi diğer kritik çevre sorunlarının hepsi birbirine bağlı küresel sorunlardır ve hepsi uluslararası ölçekte koordineli bir yanıtı gerektirmektedir. Ancak böyle bir yanıt, emekçilere karşı yükümlü olmayan ve mevcut tüm kaynakların savaşa harcanmasını talep eden mali oligarşilerin egemen olduğu kapitalist ulus devlet sisteminin iflas etmiş çerçevesi içinde mümkün değildir.

Onların Türkiye-Suriye deprem felaketinde izledikleri politika, COVID-19 pandemisine küresel çapta koordineli bir yanıt vermedeki başarısızlıklarının 20 milyondan fazla insanın ölümüne yol açmasında olduğu gibi, bu oligarşilerin yönetmeye uygun olmadıklarının kanıtıdır. Yeni felaketleri ve savaşın feci bir şekilde tırmanmasını önlemek için, uluslararası işçi sınıfının iktidarı onların elinden alması ve özel kâra değil toplumsal ihtiyaçlara dayanan sosyalist bir toplum inşa etmesi acil bir gerekliliktir.

Loading