Üst düzey ABD askeri yetkilileri İran ve Rusya ile çatışmaları tırmandırmak için Ortadoğu’yu ziyaret ediyor

ABD Savunma Bakanı Lloyd Austin, ABD emperyalizminin en büyük suçlarından birini işlendiği yere geri dönüş anlamına gelen resmi bir ziyaret için Salı günü Bağdat’a geldi. Ziyaret, ABD’nin “kitle imha silahları” yalanına dayanarak başlattığı kışkırtılmamış bir saldırganlık eylemi olan Irak işgalinin 20. yıldönümünün arifesinde gerçekleşti. Bunu takip eden savaş ve işgal yüz binlerce Iraklının hayatına mal olmuş ve Ortadoğu’nun en gelişmiş toplumlarından birini yerle bir etmiştir.

ABD ordusundan emekli bir general olan Austin, sekiz yıl süren kanlı işgalin ardından 2011’de çekileceği açıklanan ABD birliklerinin Irak’taki son komutanıydı. Ancak ABD ordusu 2014 yılında IŞİD’le mücadele bahanesiyle yeniden müdahale ederek binlerce kişiyi öldürdü ve Musul gibi büyük şehirleri yerle bir etti. Bu İslamcı milisler Washington’un kendi Frankenstein canavarıydı ve CIA’in Devlet Başkanı Beşar Esad hükümetine karşı yürüttüğü rejim değişikliği savaşında Suriye’ye akıtılan büyük miktarda para, silah ve “yabancı savaşçıların” ürünüydü.

Bugün Pentagon Irak’ta 2.500, Suriye’de ise 900 ABD askerinin konuşlanmaya devam ettiğini bildirirken, bölgeye girip çıkan çok sayıda askeri yüklenici ve özel operasyon birimlerini saymıyor.

Suriye’nin doğusunda bir M2 Browning makineli tüfeği ateşleyen ABD askerleri, 31 Aralık 2022. [Photo: U.S. Army National Guard/Capt. David Kennedy]

Austin’in turu Irak’ın yanı sıra Ürdün, İsrail ve Mısır’ı da kapsıyor. Bu ziyaret, ABD Genelkurmay Başkanı Orgeneral Mark Milley’in geçtiğimiz hafta sonu bölgeye yaptığı habersiz ziyaretin hemen ardından gerçekleşti. Milley, Suriye’ye yıldırım hızıyla gizli bir ziyaret gerçekleştirerek Suriye’nin başlıca petrol ve gaz sahalarını işgal eden ABD birliklerini ziyaret etti. IŞİD’in “kalıcı” bir yenilgiye uğratılması bahanesiyle konuşlandırılan bu birliklerin asıl amacı, ABD’nin tek taraflı yaptırımlarıyla açlığa mahkum edilen ve şimdi de geçen ayki depremin yarattığı felaketle karşı karşıya olan savaşın harap ettiği ülkeyi kritik öneme sahip kaynaklarından mahrum bırakılmasıdır.

ABD askerleri de İran ve Rusya’nın etkisine karşı koymak için orada bulunuyor.

Suriye hükümeti Milley’in ziyaretini “yasadışı bir ABD askeri üssüne yapılan yasadışı bir ziyaret” olarak kınadı ve “ABD askeri yetkilisi tarafından Suriye’nin egemenliğinin ve toprak bütünlüğünün alenen ihlal edilmesi” olarak nitelendirdi. Şam, Milley’nin IŞİD’le mücadelenin devam edeceği yönündeki sözlerini reddederek İslamcı milisleri “ABD istihbaratının gayrimeşru çocuğu” ilan etti ve Washington’u Suriye’yi parçalamak amacıyla terörizmi ve ayrılıkçı milisleri kasıtlı olarak beslemekle suçladı.

Pentagon, Suriye’nin kuzeydoğusundaki petrol ve gaz sahalarındaki üslerine ek olarak, ülkenin güneyinde, stratejik açıdan önemli Bağdat-Şam otoyolu üzerinde yer alan Al Tanf’ta da bir üs bulunduruyor. Suriye bu üssün İslamcı savaşçılara askeri eğitim vermek için kullanıldığını, bu savaşçıların bir kısmının Esad hükümetine karşı savaşmaya hazırlandığını, bir kısmının ise Rusya’ya karşı Ukrayna güçlerinin yanında savaşmaya gönderildiğini iddia ediyor.

Milley’nin ziyareti Ankara’da da tepkiye yol açtı ve Türk Dışişleri Bakanlığı ABD Büyükelçisini çağırarak bir açıklama talep etti. Türkiye, Washington’un bölgedeki başlıca vekil gücü olan Suriyeli Kürt YPG milislerini “terörist” bir grup ve Türk hükümetinin 1980’lerden bu yana kanlı baskı operasyonları yürüttüğü Kürdistan İşçi Partisi’nin (PKK) bir uzantısı olarak görüyor.

Milley’nin ziyaretinin asıl amacı, Biden yönetiminin uluslararası hukukun ağır bir ihlali olan Suriye işgalini süresiz olarak sürdürmeyi planladığının sinyalini vermekti. İsrail’e de bir ziyaret gerçekleştiren Milley, burada İsrail ordusu ve Başbakan Benjamin Netanyahu liderliğindeki aşırı sağcı rejimle dayanışma içinde oldu.

Salı günü erken saatlerde, Milley’nin İsrail yüksek komuta kademesiyle yaptığı görüşmelerden sadece birkaç gün sonra, İsrail Savunma Kuvvetleri Akdeniz’den bir füze saldırısı düzenleyerek Halep’te Şubat ayında meydana gelen depremin kurbanları için uluslararası yardım malzemelerinin ana kanalı olarak hizmet veren havaalanını vurdu. Suriyeli yetkililer saldırının havaalanının pistini kullanılamaz hale getirdiğini ve yardım uçuşlarının yönlendirildiğini bildirdi. Suriye Dışişleri Bakanı saldırıyı “bir kez daha barbarlık ve insanlık dışılığı yansıtan çifte bir suç” olarak kınadı. Deprem Suriye’de en az 6.000 kişinin ölümüne, milyonlarca kişinin evsiz kalmasına ve yaklaşık 5 milyar dolarlık doğrudan fiziksel hasara neden oldu.

Geçtiğimiz ay, depremin hemen ardından İsrail Şam’da bir yerleşim birimini hedef aldı ve beş kişinin ölümüne, 15 sivilin de yaralanmasına neden oldu. Son yıllarda İsrail, ABD’nin desteği ve askeri istihbaratıyla Suriye’de İran’la bağlantılı olduğu iddia edilen hedeflere, çoğu sivil altyapıya yönelik yüzlerce saldırı düzenledi. İran, Şam hükümetinin başlıca müttefikidir ve İran destekli bir dizi milis, Washington’un rejim değişikliği savaşında vekil olarak kullanılan El Kaide bağlantılı milislerle mücadelede hükümet birliklerine katılmıştır.

Çarşamba günü Bağdat’ta Irak Başbakanı Muhammed el-Sudani ile görüştükten sonra konuşan Austin, ABD askeri güçlerinin Irak’ta kalacağını açıkladı ve “DAEŞ’i [IŞİD] yenme misyonuna odaklanmış durumdayız ve başka hiçbir amaç için burada değiliz” dedi. Austin, ülkedeki ABD birliklerinin “savaş dışı danışmanlık, yardım ve kolaylaştırma rolü” ile sınırlı olduğunu iddia etti.

Suriye’de olduğu gibi, ABD’nin Irak’taki konuşlanması da her şeyden önce İran’ın ülkedeki geniş etkisine karşı koymaya yöneliktir. Austin’in basına yaptığı açıklamada İran’dan hiç söz edilmemesi dikkat çekerken, Başbakan El Sudani görüşmenin ardından yaptığı açıklamada hükümetinin bölgesel ve uluslararası güçlerle “dengeli ilişkiler” sürdürmek istediğini vurguladı. ABD işgali ve Saddam Hüseyin hükümetinin devrilmesinden bu yana Irak’ta birbiri ardına gelen rejimler ABD emperyalizmi ile İran arasında denge kurmaya çalıştı. İran yanlısı partiler, 2020 yılında Irak parlamentosunun ABD ve müttefik birliklerinin ülkeden çıkarılması çağrısında bulunan bir kararı kabul etmesine öncülük etti. Birbirini izleyen hükümetler bu karar doğrultusunda harekete geçmekte başarısız oldu.

Austin’in gezisi öncesinde Pentagon bir açıklama yaparak “İran’ın sağladığı silahları Ukraynalı sivilleri öldürmek için kullanan Rusya ile İran arasında artan askeri işbirliğinden kaynaklanan bölgesel güvenlik riskleri” de dahil olmak üzere “İran’la bağlantılı tehditlerin tamamıyla” merkezi olarak ilgileneceklerini belirtti.

ABD’li üst düzey bir savunma yetkilisi Londra’da yayınlanan Financial Times’averdiği demeçte Austin’in Ortadoğu turunun “dünyadaki en yetenekli ve savaşa hazır ordu olduğumuzu ve birçok işi aynı anda yapabileceğimizi teyit etmek” için tasarlandığını söyledi. Başka bir deyişle, ABD emperyalizmi, NATO ile birlikte Ukrayna’da Rusya’ya karşı yürüttüğü vekalet savaşına yaptığı büyük harcamalara ve Çin ile askeri bir çatışmaya doğru artan yığınağa rağmen, son otuz yıldır Ortadoğu üzerinde hegemonya kurmak için yürüttüğü ölümcül müdahaleleri sürdürebileceğinin sinyalini veriyor.

Ortadoğu’ya giderken uçağında düzenlediği basın toplantısında Austin, Pentagon’un bölgede 34.000 askerin yanı sıra bir deniz filosu ve büyük hava kuvvetleri varlıklarını konuşlandırmaya devam ettiğini belirtti. “Dünyanın ihtiyaç duyduğumuz herhangi bir bölgesine ama özellikle de Ortadoğu’ya hızla intikal edebileceğimizi defalarca gösterdik; çünkü burada 20 yılı aşkın bir süredir faaliyet gösteriyoruz” dedi.

Pentagon Austin’in gezisi için bir program yayınlamamış olsa da, hem İsrail’i hem de Mısır’ı ziyaret etmesi bekleniyor. Austin’in ilk durağı Ürdün oldu ve burada Kral II. Abdullah ile bir araya geldi.

Pentagon brifingcileri Austin’in, askerlerin faşist Siyonist yerleşimcilere Filistin köyü Hawara’ya karşı bir katliam gerçekleştirmelerinde yardım ve yataklık ettiği İsrail işgali altındaki Batı Şeria’da artan şiddet olaylarıyla ilgili endişelerini dile getireceğini iddia ederken, aşırı sağcı Netanyahu hükümetiyle yapacağı görüşmelerin ana odağı İran olacak.

Trump yönetiminin 2018’de tek taraflı olarak feshettiği JCPOA İran nükleer anlaşmasını yeniden canlandırmaya yönelik her türlü girişimi sabote eden Washington, Tahran’ın nükleer silah elde etmesini engellemek için giderek daha fazla güç kullanma tehdidinde bulunuyor ki İran hükümeti bunu yapmaya niyeti olmadığını ısrarla vurguluyor.

Uçak yolculuğunda kendisine İran’ın bomba tehdidi iddiası sorulan Austin, “eğer olaylar gelişirse, bunun olmasını önlemek için harekete geçmemiz gerekir, o zaman Savunma Bakanı olarak benim görevim Başkan’a doğru seçenekleri sunduğumdan emin olmaktır” şeklinde cevap verdi.

Bu arada Pazar günü Netanyahu, Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı Başkanı Rafael Grossi’nin “nükleer tesislere yönelik her türlü askeri saldırının yasadışı olduğu” yönündeki açıklamasını kınadı.

“Hangi yasanın dışında?” diye soran Netanyahu şöyle devam etti; “Açıkça bizim yok edilmemizi isteyen İran’ın bizim yok edilmemiz için katliam araçlarını organize etmesine izin verilebilir mi? Kendimizi savunmamız yasak mı? Açıkçası bunu yapmaya iznimiz var.”

Başka bir deyişle, tarihinin en büyük siyasi krizi ve bölünmeleriyle boğuşan İsrail, Washington’un yirmi yıl önce “kitle imha silahları” için yürüttüğü savaşla aynı temelde “önleyici” bir savaş başlatmaya hazırlanıyor.

Milley ve Austin’in arka arkaya gerçekleştirdikleri Ortadoğu gezileri, ABD’nin bölgede yeni bir savaşa girme ihtimalini gündeme getirmenin yanı sıra, Washington’un Ukrayna’da “demokrasi”, “insan hakları” ve “toprak bütünlüğü” için yürütülen bir savaşı destekleme iddialarının ikiyüzlülüğünü de gözler önüne seriyor.

Tüm komşularından toprak gasp eden ve Filistin halkına karşı apartheid baskı sistemini uygulayan İsrail’in başlıca müttefiki Cumhurbaşkanı Abdülfettah el-Sisi rejiminin polis devleti baskısıyla yönettiği ve yaklaşık 60.000 siyasi mahkûmu parmaklıklar ardında tuttuğu Mısır ve babadan oğula geçen bir monarşi tarafından yönetilen Ürdün’dür. Bu arada Washington, Suriye’nin egemenliğini ve toprak bütünlüğünü hoyratça çiğnemeye devam etmekte, ABD tarafından yürütülen savaş ve acımasız ABD yaptırım rejimi nedeniyle yoksulluğa ve açlığa mahkûm edilen bir halkın insan haklarından bahsetmemektedir.

Loading