Perspektif

TKP ve Sol Parti’nin Kılıçdaroğlu’na desteği sahte solun iflasını sergiliyor

Türkiye Komünist Partisi (TKP) ve Sol Parti, 14 Mayıs’ta yapılacak cumhurbaşkanlığı seçiminde Millet İttifakı’nın Cumhuriyet Halk Partili (CHP) adayı Kemal Kılıçdaroğlu’nu destekleyeceğini ilan etti.

Kemal Kılıçdaroğlu, Ocak 2023 [Photo by Cumhuriyet Halk Partisi / CC BY-NC-SA 4.0]

İki dönem görev yapabilecek olan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, anayasayı ihlal ederek üçüncü dönem için adaylığını açıklamış durumda. Geçtiğimiz Ağustos ayında kurulan Sosyalist Güç Birliği’nin (SGB) parçası olan TKP ve Sol Parti, aynı gün yapılacak milletvekili seçimlerine SGB ittifakı olarak katılacaklar.

Türkiye’de cumhurbaşkanlığı ve parlamento seçimleri küresel ve ulusal çapta yaşanan olağanüstü gelişmelerin gölgesinde yapılacak. Bir taraftan 2020 yılı başından bu yana dünya çapında egemen sınıfların canice politikası nedeniyle önlenebilir milyarlarca enfeksiyona ve milyonlarca ölüme yol açan COVID-19 pandemisi devam ederken, diğer taraftan NATO’nun Rusya’ya karşı Ukrayna’da yürüttüğü savaşın tırmanışı hızlı bir şekilde sürüyor.

Bunlarla doğrudan bağlantılı olarak, Türkiye’de ve dünya çapında artan enflasyon işçilerin reel ücretlerini düşürürken, işçi sınıfının yaşam koşullarına eşi görülmemiş bir toplumsal saldırı yapılıyor. Buna karşılık, başta Fransa olmak üzere Britanya’dan İspanya’ya ve Almanya’ya kadar Avrupa ve dünya çapında işçi sınıfının direnişi giderek büyüyor.

Türkiye’de seçimler aynı zamanda milyonlarca insanın hâlâ 6 Şubat’taki Türkiye-Suriye depreminin feci sonuçlarıyla boğuştuğu koşullarda yapılıyor. Bilim insanlarının uyarılarına rağmen Erdoğan hükümetinin gerekli önlemleri almaması sonucu meydana gelen önlenebilir yıkımlar ve on binlerce can kaybı, geniş kitlelerin kapitalist sistemi ve devleti sorgulamasına yol açmış durumda.

Bu koşullarda, egemen sınıfın tüm hizipleri bir toplumsal patlamanın ne olursa olsun engellenmesi ya da bastırılması konusunda hemfikirler. Onların bu konudaki en iyi yardımcıları, kitlelerin öfkesini mevcut siyasal ve toplumsal düzenin sınırları içerisine hapsetmeye çalışan sahte sol güçlerdir.

Halkların Demokratik Partisi (HDP) önderliğindeki Emek ve Özgürlük İttifakı’nın (EÖİ) Türkiye İşçi Partisi (TİP) ve EMEP gibi üyelerinin ardından TKP’nin ve Sol Parti’nin Kılıçdaroğlu’na desteğini ilan etmesi, bu tespiti inkâr edilemez bir şekilde doğrulamaktadır.

TKP, seçimle ilgili yaptığı açıklamada “Türkiye Komünist Partisi milletvekili seçimlerine bir seçim ittifakının ötesinde de anlam taşıyan Sosyalist Güç Birliği ittifakıyla birlikte kendi ad ve adaylarıyla girecektir,” dedi ve ardından “Erdoğan’ın bir kez daha seçilmesinin önüne geçmek için” Millet İttifakı’nın cumhurbaşkanı adayı Kılıçdaroğlu’na oy çağrısı yaptı.

Sol Parti’nin açıklamasında ise, “Partimiz uzun zamandır CB seçimlerde geniş bir muhalefet mutabakatının oluşmasını ön plana alan bir çaba içinde olmuştu. Gelinen aşamada böyle bir mutabakatın oluşmasını çok önemli buluyoruz. Seçim sürecinde yaşanabilecek olası sorunlar karşısında Saray rejiminin yıkılması için Kemal Kılıçdaroğlu’na destek vererek tüm muhalefet güçleriyle birlikte mücadele edeceğiz” ifadesine yer verdi.

TKP’nin ve Sol Parti’nin, Erdoğan’ın Cumhur İttifakı kadar sağcı, emperyalizm yanlısı ve işçi sınıfı düşmanı burjuva partiler koalisyonu olan Millet İttifakı’na desteği, Sosyalist Eşitlik Grubu’nun (SEG) Eylül ayında SGB’ye ilişkin yaptığı analizi doğrulamaktadır:

Yanlış adlandırılmış SGB’nin temel işlevi, yükselen toplumsal muhalefeti “sol” adına kapitalizmin güvenli kanallarına yönlendirmeye ve gerçekten devrimci sosyalist bir işçi sınıfı alternatifinin gelişimini engellemeye çalışmaktır… Her iki sözde “sol” ittifak [EÖİ ve SGB] da özünde burjuvaziye yönelmekte, ulusalcı, parlamentarist bir reform programı öne sürmekte ve işçi sınıfına dayanan bir uluslararası sosyalizm programını reddetmektedir.

Erdoğan’a karşı “kötünün iyisi” olduğu iddiasıyla Millet İttifakı’nın arkasında hizaya geçen sahte sol partiler, hem Millet İttifakı hem de kapitalist sistem hakkında gerici yanılsamalar yayarak işçi ve gençlik kitleleri içinde gelişen toplumsal muhalefeti frenleme rolünü üstlenmiş durumdalar.

Oysa geniş emekçi kitleler içinde gerici Erdoğan hükümetine karşı büyük bir öfke ve muhalefet olmakla birlikte, Millet İttifakı’nın da egemen sınıfın bir diğer hizbi olduğu ve bu gerici ittifakın hiçbir temel toplumsal sorunu çözemeyeceği yönünde gelişen bir algı söz konusudur.

Dahası, Erdoğan’a bir alternatif olarak sunulan Millet İttifakı’nın iç ve dış programının mevcut hükümetinki ile köklü bir farklılığı bulunmamaktadır.

Olası bir Kılıçdaroğlu hükümeti, içeride mali sermayenin işçi sınıfına karşı saldırısını sürdürecek ve Suriye, Irak, Libya, Kafkasya ve Akdeniz’de “ulusal çıkarlar” adına Türk egemen sınıfının savaş politikalarını devam ettirecektir. Millet İttifakı’nın Ocak sonunda yayımladığı “Mutabakat Metni” bunu açıkça ortaya koymuş ve “NATO bünyesindeki katkılarımızı rasyonel bir zeminde ve ulusal çıkarlarımızı gözeterek sürdüreceğiz,” diye ilan etmişti.

Öte yandan, mevcut ABD Başkanı Joseph Biden, 2020’deki ABD seçimlerinden önce New York Times’a verdiği bir röportajda, Erdoğan’a karşı Kılıçdaroğlu önderliğindeki Millet İttifakı’na desteğini açıkça ifade etmişti. Emperyalist merkezlerde Erdoğan’a karşı Kılıçdaroğlu’nu tercih eden egemen çevrelerin beklentisi, Ankara’nın NATO’nun Rusya’ya karşı savaşına etkin olarak dahil olmasıdır.

Üstelik Millet İttifakı’nın, Erdoğan’ın Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) ile faşist müttefiki Milliyetçi Hareket Partisi’nin (MHP) önderliğindeki Cumhur İttifakı’nı oluşturan İslamcı ve aşırı sağcı güçlerle derin siyasi bağları bulunmaktadır.

İttifakta Kemalist CHP’nin yanı sıra MHP’den kopmuş olan aşırı sağcı İYİ Parti,  AKP’nin içinden doğduğu İslamcı Saadet Partisi, AKP iktidarında başbakanlık yapmış ve hükümetin Ortadoğu’daki savaş politikalarını belirlemiş olan Ahmet Davutoğlu’nun Gelecek Partisi ve AKP’nin ekonomi kurmaylığını yapmış, mali sermayenin güvenilir ismi Ali Babacan’ın DEVA Partisi yer almaktadır.

Erdoğan’a karşı Kılıçdaroğlu’na destek veren sahte sol partiler, Kılıçdaroğlu’nun “sağcı” ya da “karşıdevrimci” bir siyasetçi olmadığını iddia ediyorlar. TKP’nin lideri Kemal Okuyan, Ocak ayında Gazete Duvar’a verdiği röportajda “Kemal Kılıçdaroğlu’nun karşıdevrimci bir siyasetçi olduğunu söyleyemeyiz,” demişti.

Bu açıklama, TKP’nin ve diğer Stalinist ya da sahte sol partilerin “anti-emperyalizm” iddiasının sahteliğini gözler önüne sermektedir. Gerçekte ise Kılıçdaroğlu da en az emperyalizmin ve Türk burjuvazisinin hizmetindeki müttefikleri kadar sağcı ve karşıdevrimci bir burjuva siyasetçisidir.

Kılıçdaroğlu’nun önderliğindeki CHP, 2021’deki son oylama hariç, Erdoğan’ın Suriye ve Irak’taki yasa dışı askeri harekâtları için mecliste yapılan oylamaları her zaman desteklemiştir. Dahası, Erdoğan’ın HDP’li milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılması için verdiği teklif CHP’nin desteğiyle kabul edilmiştir. O zaman Kılıçdaroğlu “Anayasa’ya aykırı ama olumlu oy vereceğiz” demişti. Bugün HDP’nin eski eş başkanları halen hapistedir.

Büyük NATO güçleri ile ilişkileri iyileştirmeyi ve New York ve Londra’daki mali oligarşi çevreleri ile beraber Türkiye ekonomisini “düzeltmeyi” vaat eden Kılıçdaroğlu’nun en tehlikeli ve gerici vaatlerinden birisi, Suriyeli ve Afgan sığınmacıların ülkelerine geri gönderilmesidir. Kılıçdaroğlu, 14 Mart’ta yaptığı açıklamada, “Cumhurbaşkanlığımın 2 önemli hedefi var: Birincisi Suriyelileri vatanlarına kavuşturmak. İkincisi ise, İran üzerinden kaçak gelenleri, İran’a geri göndermek,” diyerek bunu bir kez daha ilan etti.

Bütün bu sicil ve program, sadece Kılıçdaroğlu’nun değil ama onu Erdoğan’a “alternatif” olarak destekleyen sahte sol partilerin de işçi sınıfının çıkarlarına ve demokratik haklara düşman olduğunun altını çizmektedir.

Hem Cumhur İttifakı’nı hem de Millet İttifakı’nı ilkesel olarak reddeden Sosyalist Eşitlik Grubu, ileriye giden tek yolun işçi sınıfının burjuvazinin tüm siyasi hiziplerinden bağımsız kitlesel seferberliğini geliştirmekten ve kendi devrimci partisini, yani Dördüncü Enternasyonal’in Uluslararası Komitesi’nin Türkiye şubesi olarak Sosyalist Eşitlik Partisi’ni inşa etmekten geçtiğinin altını çizmektedir. İşçi sınıfının karşı karşıya olduğu tüm toplumsal ve siyasi sorunlar, dünya çapında sosyalizm uğruna mücadelenin bir parçası olarak kendi iktidarını kurma gerekliliğini gündeme getirmektedir.

Loading