Perspektif

Ukrayna’ya misket bombaları gönderme kararı: Washington hiçbir şeyden çekinmeyeceğini ortaya koyuyor

Cuma günü Biden yönetimi, Ukrayna’ya misket bombaları (patlamamış bomba parçalarını geniş bir alana dağıtan ve onlarca yıl boyunca sivilleri öldüren ve sakat bırakan mühimmat) göndereceğini açıkladı.

Kiev’in askeri taarruzunun başarısızlığa uğraması karşısında ABD, savaş alanındaki başarısızlıklarını tersine çevirmek için umutsuzca daha yıkıcı ve ayrım gözetmeyen silahlar tedarik etmeye çalışıyor.

Mayın Danışma Grubu (MAG) Teknik Saha Müdürü Nick Guest, 9 Kasım 2006 tarihinde Lübnan'ın Ouazaiyeh kenti yakınlarında İsrail tarafından atılan bir misket bombasını inceliyor. [AP Photo]

Duyurunun, önümüzdeki hafta Vilnius’ta yapılacak NATO zirvesi öncesinde gelmesi kritik önem taşıyor. Zirvede ABD ve NATO savaşa katılımlarını büyük ölçüde genişletmeyi planlıyor. Yanlış hesaplarıyla köşeye sıkışan Biden yönetimi, daha da sert önlemler almak zorunda kalıyor.

Misket bombası kullanma kararının amacı –siviller üzerindeki uzun vadeli etkisine bakılmaksızın– mümkün olduğunca çok sayıda Rus askerini öldürmektir. Geçmişte Portakal Gazı ve Napalm kullanımına yol açan ve taktik nükleer silahların kullanımını onaylamak için kullanılacak olan mantık şu anda iş başındadır.

Vilnius zirvesi arifesinde ABD, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’e açıkça bir mesaj gönderiyor: NATO hiçbir şeyden çekinmeyecek.

ABD Ulusal Güvenlik Danışmanı Jake Sullivan Cuma günü yaptığı açıklamada, Ukrayna’ya misket bombası gönderme kararını askeri bir felaketi önleme yolu olarak gerekçelendirdi.

Sullivan, “Ukrayna’nın yeterli topçusu olmadığı için Rus birlikleri ve tankları Ukrayna mevzilerinin üzerinden geçip daha fazla Ukrayna toprağını ele geçirir ve daha fazla Ukraynalı sivile boyun eğdirirse sivillerin zarar görmesi riski de çok büyük,” diye konuştu.

Sullivan bu açıklamayı, Ukrayna’nın, Amerikan basınının “Ukrayna İçin Final Maçı” olarak lanse ettiği ve emekli General David Patraeus’un ifadesiyle “önemli ilerlemelere” yol açan bahar taarruzunu başlatmasından bir aydan biraz fazla bir süre sonra yaptı.

Gerçekte ise saldırı kanlı bir fiyaskoya yol açmış durumda. Rusya’yı ezici bir yenilgiye uğratmak bir yana, Biden yönetimi Ukrayna ordusunu desteklemek amacıyla birbiri ardına gerilimi tırmandıran hamleler yapmaya sürüklendi.

Sullivan, “Misket bombalarının patlamamış mühimmat nedeniyle sivillere zarar verme riski yarattığının farkındayız,” dedi ve ekledi: “Ancak bunu Ukrayna’nın yeterli topçu mühimmatına sahip olmaması riskine karşı dengelemek zorundaydık.”

Başka bir ifadeyle, Biden yönetimi Ukraynalı sivillerin kuşaklar boyu öldürülmesinin ve sakat bırakılmasının bedelini, daha fazla Rus askerinin öldürülmesinin faydalarına karşı tartmıştır. Ve patlamamış mühimmat nedeniyle Ukraynalı çocukların ölümünün, Amerikan oligarşisinin yapmaya hazır olduğu bir fedakârlık olduğuna karar vermiştir.

Duyarsızlıkta kendini aşmayı başaran Sullivan, Ukrayna’nın “ne olursa olsun mayınlardan arındırılması” gerektiğini de sözlerine ekledi.

Beyaz Saray’ın bu terör silahlarının Ukrayna’ya gönderilmesini meşrulaştırmak için kullandığı her cümle, çatışmada taktik nükleer silahların konuşlandırılmasını ve hatta kullanılmasını meşrulaştırmak için de kullanılabilir. Beyaz Saray nükleer serpintinin siviller için bir risk oluşturduğunu ancak bu riskin Rus askeri ilerlemeleri riskine karşı “dengelenmesi” gerektiğini pekala öne sürebilir.

ABD’nin Ukrayna’ya taktik nükleer silahlar yerleştirmesi konusu bir Amerikan düşünce kuruluşu tarafından doğrudan gündeme getirilmiştir. Dahası, çatışmada nükleer silahların konuşlandırılması ve olası kullanımı şüphesiz Vilnius’ta yapılacak zirvede gündeme gelecektir.

ABD’nin savaşa müdahil olmasıyla ilgili yaptığı her resmi açıklama, bir kez daha askeri şiddet yoluyla bir ülkeyi -bu kez Ukrayna’yı- “kurtardığı” temelinde meşrulaştırılıyor. Ancak ABD, Ukrayna’ya misket bombaları ve seyreltilmiş uranyum silahları göndererek, bunun “büyük güç rekabeti”nde Rusya ve Çin’e üstün gelme amacını gerçekleştirme yolunda içi boş bir bahaneden başka bir şey olmadığını açıkça ortaya koymaktadır.

ABD ve müttefikleri tarafından Rusya’nın Ukrayna’da misket bombası kullandığı iddiasını kınamak için kullanılan kelimeler, şimdi ABD’nin bu silahı Ukrayna’ya gönderme kararı için de aynı şekilde geçerlidir.

Şubat 2022’de ABD’nin Birleşmiş Milletler elçisi Linda Thomas-Greenfield, Rusya’yı Ukrayna’da “Cenevre Sözleşmesi kapsamında yasaklanmış olan” ve “savaş alanında yeri olmayan” “misket bombaları” kullanmakla suçlamıştı.

Mart 2022’de NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg, “Misket bombalarının kullanıldığını gördük... bu uluslararası hukuka aykırıdır,” dedi. Stoltenberg, “Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin bu konuyu gerçekten araştırdığından da emin olmalıyız,” diye ekliyordu.

Aslında ABD ve NATO’nun Rusya’nın eylemlerine yönelik tüm bu kınamaları, ABD’nin savaşa müdahalesini arttırmak için kullandığı ikiyüzlü bahanelerden ibaretti.

ABD’nin Ukrayna’ya misket bombası gönderme kararı, “ABD emperyalizmine karşı önleyici düşmanlığı” kınayan Amerika’nın Demokratik Sosyalistleri (DSA) de dahil olmak üzere, ABD’nin Ukrayna’daki savaşa müdahil olmasını savunan tüm sahte solcuları, ABD ordusunun savaş suçlarının utanmaz savunucuları olarak ifşa etmektedir.

Aslında Ukrayna’da Rusya’ya karşı ABD öncülüğünde yürütülen savaş, Amerikan küresel hegemonyası için yürütülen bir savaştır ve bu savaşta Ukraynalılar sadece bir top yemi olarak kullanılmaktadır. Bu durum, ABD’nin son yarım yüzyılda yürüttüğü bir dizi canice saldırganlık savaşıyla tamamen uyumludur.

ABD, Vietnam Savaşı sırasında Kamboçya, Laos ve Vietnam’a yaklaşık 413.130 ton misket bombası atmıştır. Bu mühimmatların birçoğu çarpma anında patlamadı ve savaşın sona ermesinden onlarca yıl sonra bile sayısız yaralanma ve ölüme yol açarak sivil halk için önemli bir tehdit oluşturmaya devam ediyor.

2003 yılında Irak’ın istilası sırasında ABD, sivil bölgelere saldırmak için düzenli olarak misket bombası kullanmıştır. Uluslararası Af Örgütü bunu “ayrım gözetmeyen bir saldırı ve uluslararası insani hukukun ağır bir ihlali” olarak nitelendirmiştir.

Irak’ta misket bombalarının yarattığı tahribat, seyreltilmiş uranyum mühimmatının kullanılmasıyla daha da artmıştır. Bir araştırmaya göre bunlar, Felluce halkının, 1945 yılında ABD’nin atom bombalarıyla yakılan Hiroşima ve Nagazaki’de hayatta kalanlar arasında sonraki yıllarda kaydedilenlerden daha yüksek kanser, lösemi, bebek ölümleri ve cinsel mutasyon oranları yaşamasına neden oldular.

2001 yılında Afganistan’ın istilası sırasında misket bombaları yüzlerce sivilin ölümüne ve yaralanmasına neden olmuş ve kırsal bölgeye patlamamış ölümcül mühimmatlar saçmıştır. ABD, Yemen’deki çatışmalarda Suudi liderliğindeki güçlere verdiği destekle misket bombası kullanımına dahil olmuştur.

Misket bombalarının kullanımını, transferini ve stoklanmasını yasaklayan Misket Bombaları Sözleşmesi’ni (CCM) 110’dan fazla ülke onaylamıştır. Misket bombalarıyla diğer tüm ülkelerden daha fazla insanı öldürmüş olan Amerika Birleşik Devletleri sözleşmeyi imzalamamıştır.

Birleşmiş Milletler tarafından 2008 yılında yayımlanan bir raporda, misket bombalarının ABD ve müttefikleri tarafından kullanıldığı yerlerde halklar üzerinde yarattığı yıkıcı etki şöyle açıklanmaktadır:

Misket bombaları Laos ve Vietnam’da kullanıldıktan otuz yılı aşkın bir süre sonra bile ölüm ve yaralanmalara neden olmaya, sıradan insanların ekonomik faaliyetlerini sekteye uğratmaya ve buralardaki kalkınma projelerinin uygulanmasını engellemeye devam etmektedir. Kosova ve Lübnan’da uygulananlar gibi hızlı ve büyük ölçekli temizleme çalışmaları bile misket bombası kirliliğinin etkisini göstermesini engelleyememektedir. Kosova’da hâlâ misket bombalarından kaynaklanan sivil kayıplar rapor edilmektedir ve Lübnan’da 2006’daki çatışmadan hemen sonra başlayan temizleme çalışmalarına rağmen, evlerine ve geçim kaynaklarına dönen halk arasında kayıplar önlenememiştir.

Rapor şöyle devam etmektedir:

Mühimmatlar, sığınmacıların ve ülke içinde yerinden edilmiş kişilerin (IDP’ler) güvenli bir şekilde geri dönmelerini engelleyebilir ve insani yardım, barış inşası ve kalkınma çabalarını sekteye uğratabilir. Patlamamış misket bombaları insani yardım görevlileri ve barış güçleri için de fiziksel bir tehdit oluşturmaktadır.

Beyaz Saray bu hamlenin son derece dikkatli bir şekilde tartışıldığını ve müzakere edildiğini iddia etmektedir. Karar vericiler misket bombalarının bilinen bu sonuçları hakkında tam olarak bilgilendirilmiş ve buna rağmen devam etmiş olacaklardır.

Biden’ın silahları gönderme kararını haberleştiren New York Times şunları yazdı: “Bay Biden, Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelenskiy’nin sürekli baskısı altında kaldı. Zelenskiy küçük, ölümcül bombacıklar saçan mühimmatların, siper kazan ve Ukrayna’nın topraklarını geri almak için yaptığı karşı saldırıyı engelleyen Rusları öldürmenin en iyi yolu olduğunu savunuyor.”

Zelenskiy’nin Ukraynalı çocukları nesiller boyu sakat bırakacak silahların gönderilmesi kararını desteklemedeki rolü, Ukrayna halkına karşı NATO güçlerinin iradesinin dayatılmasında bir araç olarak hizmet eden hükümetinin rolünü özetlemektedir.

ABD’nin bu son tırmandırma hamlesi bir uyarı olarak görülmelidir. Washington, Kiev’deki vekil gücünün daha fazla askeri başarısızlığa uğramasını engellemek ve Rusya’yı stratejik bir yenilgiye uğratma askeri hedefine ulaşmak için hiçbir şeyden kaçınmayacaktır. Seyreltilmiş uranyum mermilerinin ve misket bombalarının konuşlandırılmasını haklı gösteren aynı öldürücü mantık, NATO’nun savaşa doğrudan girmesinden nükleer silahların konuşlandırılması ve kullanılmasına kadar daha büyük ve daha pervasız suçları haklı göstermek için kullanılacaktır.