IYSSE’yi inşa edin!

Kapitalizm soykırıma ve savaşa yol açar: Gençler ve öğrenciler dünya sosyalizmi için mücadele etmelidir!

Üniversite ve okul öğrencileri, dünya kapitalizminin büyük krizinin ortasında sınıflara geri dönüyor. Birçoğu bunun çevresel yıkım, savaş, faşizm, sosyal kriz ve kitlesel hastalıklardan başka bir şey sunmayan bir sistem olduğunun farkına varıyor.

Sidney’deki okul grevinden 7 Aralık 2023 tarihli bir görüntü

Tarihte bir dönüm noktasına ulaşmış bulunuyoruz. Gençler eğer bir gelecek istiyorlarsa, bunun için mücadele etmeleri gerektiği giderek daha açık hale geliyor.

Tüm dünyada muhalefet ve öfke giderek artıyor. Ancak bu duyguların ileriye taşınabilmesi için, toplumun bilimsel olarak kavranışına ve tarihin derslerine dayanan bir perspektif ve program gerekiyor. Toplumsal Eşitlik İçin Uluslararası Gençlik ve Öğrenciler (IYSSE), ihtiyaç duyulan şeyin, barış ve eşitlik içinde bir dünya kurmak üzere toplumun küresel ölçekte sosyalist dönüşümü için mücadeleden başka bir şey olmadığında ısrar ediyor.

Bu mücadelenin aciliyetini Gazze’deki kitlesel katliam özetliyor. IYSSE açıkça uyarıyor: bu sadece bir Ortadoğu sorunu değildir. Filistinlilere uygulanan barbarlık, emperyalizmin tüm dünya nüfusu için hazırladığı şeydir.

Son dört ay içinde İsrail Savunma Kuvvetleri (IDF), çoğu kadın ve çocuk olmak üzere yüzde 90’ı sivil olan 30.000 Filistinliyi öldürdü.

Gazze’nin altyapısının yarısından fazlası tahrip edildi ve 1,9 milyon insan (nüfusun yüzde 85’i) ülke içinde yerinden edildi. İsrail elektrik, gıda ve suyu keserek Filistinlileri açlığa ve ölümcül hastalıklara terk etti. IDF hedef gözeterek düzenlediği saldırılarda Gazze’deki tüm hastanelere zarar verdi ve yüzlerce sağlık çalışanını katlederek hastaların tedavi edilmesi için hiçbir imkân bırakmadı.

İsrail, kelimenin tam anlamıyla bir soykırım yapmaktadır. Onun Filistinli nüfusu öldürerek Gazze Şeridi’ni etnik olarak temizlemeyi hedefleyen girişimi, Holokost’un dehşetini hatırlatan bir savaş suçudur. Gelişmiş sanayi devletlerinin bir halkı yok etmek üzere bir soykırıma doğrudan dahil olması, İkinci Dünya Savaşı’ndan bu yana görülmemiş bir şeydir.

İsrail’in saldırısı, onun sözde “kendini savunma hakkını” tereddütsüz savunan ABD liderliğindeki emperyalist güçlerin siyasi ve askeri desteği, finansmanı ve katılımı olmadan mümkün olamazdı.

ABD Başkanı “Soykırımcı Joe” Biden, Aralık ayında, yönetiminin savaş suçu olduğunu bildiği şeylere bilinçli olarak yardım ve yataklık ettiğini itiraf etti. O, İsrail’in “ayrım gözetmeksizin bombalama” yaptığını ve “tüm Filistinlilere” karşı “intikam” peşinde olduğunu ağzından kaçırdı.

Avustralya’da Anthony Albanese başkanlığındaki İşçi Partisi hükümeti İsrail’in bombardımanını en yüksek sesle destekleyen hükümet oldu. Ülke, İsrail askeri mekanizmasında kullanılan silah bileşenlerini ihraç ediyor ve Pine Gap casusluk üssü aracılığıyla Filistinlileri hedef almak için kullanılan istihbaratı sağlıyor.

Tüm bunlar, işçiler ve gençler arasında soykırıma yönelik kitlesel muhalefete rağmen gerçekleşiyor.

Uluslararası ölçekte gençler, İsrail’in emperyalizm destekli saldırıları karşısında dehşete düşmüş ve bu saldırılara karşı çıkmıştır; ancak 17 haftadır devam eden dünya çapındaki protestolara rağmen İsrail’in katliamı her geçen gün artmaktadır. BM’nin ezici bir çoğunlukla ateşkes lehinde karar almasına ve Uluslararası Adalet Divanı’nın İsrail’in soykırım yaptığına dair ara kararına rağmen Filistinlilerin katledilmesine devam ediliyor.

Dolayısıyla kritik soru, savaşla nasıl mücadele edileceğidir.

Soykırımın tüm büyük kapitalist güçler tarafından bir politika olarak benimsenmiş olması bir uyarıdır. Gazze bir emsal teşkil etmektedir. Emperyalist güçler, hegemonik egemenliklerini sürdürme mücadelesinde aşmayacakları hiçbir “kırmızı çizgi” olmadığını açıkça ortaya koymaktadırlar.

Gazze Şeridi’nin kuzeyindeki Cibaliye mülteci kampında İsrail hava saldırılarının hedef aldığı binaların enkazları arasında insanlar dolaşırken bir adam enkazın üzerinde oturuyor, 1 Kasım 2023 Çarşamba. (AP Fotoğrafı/Abed Khaled)

Bu bombardıman, Washington’ın kaynak zengini Ortadoğu’yu tamamen kontrol altına alma girişimlerinin bir parçasıdır ki bu, bölgede otuz yılı aşkın süredir devam eden ve bir milyondan fazla insanın ölümüne yol açan ABD öncülüğündeki savaşların başaramadığı bir şeydir.

Siyonist devlet, ABD emperyalizminin Ortadoğu’daki bir ileri karakoludur ve bölgede yaşayan Filistinlileri sürerek bir ulus yaratmayı meşrulaştırmak için Nazi Holokost’unun dehşetini sinik bir şekilde kullanan etno-milliyetçi bir projede emperyalist güçler tarafından şekillendirilmiştir. Faşist Binyamin Netanyahu liderliğindeki İsrail rejiminin uzun süredir benimsediği perspektif, Filistinlileri yerinden ederek ya da öldürerek Gazze’den tamamen çıkarmaktır.

Soykırıma verilen destek, emperyalizmin çıkarları doğrultusunda “Filistin sorunu”na bir son vermeyi amaçlamaktadır. Emperyalist güçler, İsrail’i Ortadoğu’daki saldırı köpeği olarak cesaretlendirmek ve böylece İran’ın ana hedef olduğu bölgedeki ABD savaşları için bir fırlatma rampası olarak hizmet etmesini sağlamak için yola çıkıyorlar.

Washington başından beri İsrail’in saldırısını Ortadoğu’ya asker, savaş gemisi ve uçak yığmak için kullandı. Gazze’ye yönelik bombardıman daha şimdiden komşu Suriye, Irak ve Lübnan’a yayıldı. ABD ve Birleşik Krallık, Avustralya ve Yeni Zelanda’nın yardımıyla Yemen halkına karşı saldırılar başlattı ve Suriye ile Irak’ı bombalamaya başladı.

ABD, Ortadoğu’daki çatışmayı Rusya ve Çin ile olan varoluşsal mücadelesi açısından hayati önemde görüyor. Ekonomik ve askeri hegemonyasını sürdürmenin tek yolu olarak rakip gördüklerine boyun eğdirmek ve onları parçalamak zorunda.

Ukrayna’da Rusya’ya karşı açılan askeri cepheler, Ortadoğu’da İran’ın giderek daha fazla hedef alınması ve baş düşman olarak tanımlanan Çin’e karşı askeri hazırlıkların hızla devam etmesiyle üçüncü bir dünya savaşının ilk aşamalarına tanık olunmaktadır. Nükleer silahların kullanımı konusunda giderek daha açık bir tartışma yaşanmaktadır.

ABD emperyalizmi, NATO müttefikleriyle birlikte Ukrayna’da Rusya’ya karşı bir vekalet savaşı yürütüyor. Putin rejimini gerici istilasına girişmeye kışkırtan NATO, kaynakları ve jeostratejik konumu için Rusya’yı emperyalist güçler arasında bölüştürmeye çalışıyor.

ABD, 2010 yılından bu yana “Asya’ya dönüş” adı verilen dış politika stratejisi çerçevesinde Pekin’i ekonomik ve askeri olarak sistematik bir şekilde kuşatıyor.

Avustralya emperyalizmi bu “dönüşte” önemli bir rol oynuyor. Ülke, 2011 yılında başlayan bu süreçte Çin’e karşı savaşın ön saflarında yer alan bir devlete dönüştürüldü. Mevcut İşçi Partisi hükümeti, Washington’ın bölgedeki baş saldırı köpeği olarak hizmet ediyor ve savaş için devasa bir askeri yığınağa nezaret ediyor.

Avustralya, Dörtlü Güvenlik Diyaloğu, Beş Göz ve AUKUS gibi ABD öncülüğündeki birçok askeri paktın kilit bir üyesidir. 2023 Mart ayında Albanese hükümeti, Çin ile savaşta üstleneceği rolün bir parçası olarak nükleer güçle çalışan denizaltılar satın almak için 368 milyar Avustralya doları (yaklaşık 240 milyar ABD doları) ödemeyi taahhüt etmiştir.

Avustralya halkına, askeri fonlardaki büyük artış ya da bu artışın sağlık, eğitim ve sosyal yardıma yönelik kamu harcamalarının kısılması yoluyla ödeneceği gerçeği konusunda görüşleri asla sorulmadı. Tüm kararlar sıradan insanlardan gizli bir şekilde, işçi sınıfına karşı kurulan bir komployla alınmaktadır.

Buna rağmen Sosyalist Alternatif, Sosyalist İttifak ve Avustralya’daki Dayanışma gibi sahte sol örgütler, tek başına protestoların Gazze’de ateşkesi desteklemeleri için hükümetlere baskı yapacağı yanılsamasını yayıyorlar.

Avustralya’daki İşçi Partisi de dahil olmak üzere hiçbir kapitalist hükümet kendi politikalarına karşı çıkılmasını asla umursamamaktadır. 2003 yılında bir milyon insanın ölümüne ve Irak toplumunun yıkımına yol açan Irak istilası öncesinde de umurlarında değildi, şimdi de değil.

Kapitalist hükümetlerin fikirlerini değiştirme olasılığı olduğunda ısrar etmek, işçileri yalanlarla zehirlemek ve onları kapitalist devlete ve onun şirketleşmiş, işçi karşıtı sendika bürokrasilerindeki uzantılarına zincirlemek demektir.

Çünkü sahte solun politikası, kapitalist sistem aracılığıyla kişisel servet edinmiş olan üst orta sınıfın ayrıcalıklı kesimlerine yöneliktir.

Amaçları sosyal ve ekonomik yaşamı temelden yeniden yapılandırmak değil, zenginliği tepedekiler arasında yeniden dağıtmaktır. Bu nedenle şirket yönetim kurullarında, akademide, medyada, sendika aygıtında ve devlette güç ve ayrıcalık pozisyonları için rekabet etmek üzere çeşitli ırk ve cinsiyet politikalarını teşvik etmektedirler.

Sahte solun önlemek istediği şey, soykırım, savaş ve kapitalizm arasında bağlantı kuran bir gençlik kuşağıdır.

Savaş, kapitalizmin doğasında var olan çelişkilerden doğar: dünya ekonomisi ve onun rakip ulus devletlere bölünmesi ile üretim araçlarının özel mülkiyeti ve üretimin milyarlarca kişilik uluslararası işçi sınıfı tarafından gerçekleştirilen toplumsal karakteri arasındaki çelişkiler.

Savaşı sona erdirmek için kapitalizmi sona erdirmek gerekir. Öğrenciler ve gençler kâr sistemini yıkabilecek tek toplumsal güce, uluslararası işçi sınıfına yönelmelidir.

İşçiler toplumdaki tüm zenginliği üretiyor ancak bu zenginlik küçük bir kapitalist oligarşinin elinde toplanıyor. Bu arada kapitalist seçkinler, ölüm makinelerini finanse etmek için sağlık, eğitim ve sosyal refahtan milyarlarca dolar hortumluyor.

Sosyal altyapının içinin boşaltılması, kapitalizmin devam etmekte olan COVID-19 pandemisine verdiği yanıtta açıkça görülmüştür. Bütün ülkedeki hükümetler, kâr ve militarizm uğruna bilime dayalı tüm halk sağlığı önlemlerini rafa kaldırdı. Sonuç olarak, dünya genelinde en az 27 milyon insan bu önlenebilir hastalık nedeniyle hayatını kaybederken, on milyonlarca kişi de Uzun COVID’in güçten düşüren etkilerinden muzdarip.

Bu arada ultra zenginler ölümden beslendiler. Oxfam’ın geçen ay yayımladığı rapor, en zengin beş kişinin pandemi başladığından bu yana servetlerini ikiye katladığını ortaya koydu. Aynı dönemde beş milyar insan daha da yoksullaştı.

Giderek büyüyen bu toplumsal kutuplaşma, milyonlarca işçiyi kapitalizmle açık bir çatışmaya sürüklüyor.

Savaş ve kemer sıkma programına karşı büyüyen bu toplumsal muhalefeti bastırmak için egemen seçkinler uluslararası çapta, aşırı sağa ve diktatörlüğe yöneliyor. Otoriterleşme tehdidi, dünya emperyalizminin merkezi olan ABD’deki 2024 başkanlık seçimlerinde somutlaşıyor. Seçimler, muhtemelen, dünya savaşı isteyen Joe Biden ve faşist diktatör adayı Donald Trump arasında geçecek.

Dünya Sosyalist Web Sitesi Uluslararası Yayın Kurulu’nun “İşçi sınıfı, kapitalist barbarlığa karşı mücadele ve Sosyalist Devrimin Dünya Partisi’nin inşası” başlıklı Yeni Yıl açıklamasının Dördüncü Bölümü’nde belirttiği gibi:

Bir bütün olarak ele alındığında, toplumsal barbarlığın farklı biçimlerinin normalleştirilmesi, kapitalist sınıfın bir çıkmaza girdiğini göstermektedir. Politikaları farklı toplum kırım biçimlerinden oluşan bir sınıfın tarihsel, ekonomik, sosyal ve siyasi meşruiyetinin tükendiği açıktır.

Gençlerin ve işçilerin kapitalist krize yanıtı, sosyalist devrimci siyasetin dünya çapında normalleştirilmesi olmalıdır.

Dünya savaşı, iklim felaketi, diktatörlük, pandemiler ve kitlesel yoksulluk, kapitalizmin doğurduğu uluslararası sorunlardır ve küresel sosyalist bir çözüm gerektirirler.

Gençleri IYSSE’ye katılmaya ve işçiler arasında sosyalist ve enternasyonalist bir perspektifi geliştirmek için fabrikalara ve işyerlerine gitmeye çağırıyoruz.

İşçi sınıfının ve gençliğin kapitalist barbarlığa karşı yükselen mücadeleleri, işçi sınıfının tarihsel deneyimlerine dayanan sosyalist bilinçle donatılmalıdır. Ancak o zaman özel kârı değil toplumsal ihtiyacı esas alan, bilimsel ve akılcı planlamaya dayalı eşitlikçi, barışçıl bir dünya inşa edilebilir.

Dünya sosyalizmi için mücadelede şimdi yerinizi alın! IYSSE’ye katılın! Küresel kitlesel savaş karşıtı hareketi inşa edin!

Loading