Soykırımın ortasında Türkiye’nin İsrail’le ticareti sürdürmesine karşı protestolar artıyor

Cumartesi günü İstanbul’un merkezinde bulunan İstiklal Caddesi’nde “Filistin İçin Bin Genç” isimli grup tarafından düzenlenen protesto yürüyüşünde polis 43 kişiyi darp edip ters kelepçe takarak gözaltına aldı. Yürüyüşte İsrail’in Gazze’deki soykırımı ve Türkiye’nin İsrail ile devam eden ticareti protesto ediliyordu. Konya’da da “Katil İsrail, işbirlikçi AKP” sloganlarının atıldığı bir protesto yürüyüşü düzenlendi.

“Filistin İçin Bin Genç” grubu üyeleri daha önce Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın iktidardaki Adalet ve Kalkınma Partisi’nin (AKP) seçim mitinglerinde de İsrail’in savaş makinesini besleyen ticaretin devam etmesini protesto etmiş ve polis tarafından şiddetle gözaltına alınmışlardı.

Gazze'deki Filistinlileri destekleyenler 5 Nisan 2024 Cuma günü İstanbul'da protesto gösterisi sırasında. [AP Photo/Khalil Hamra]

X/Twitter hesabından yaptığı açıklamada gözaltına alınma ve kötü muamele görüntülerini paylaşan grup, Türkiye polisinin İsrail’in askeri gibi davrandığını belirtti. “Darp edilerek ters kelepçeyle gözaltına alınan arkadaşlarımıza araçta elleri bağlı olmasına rağmen işkence devam ediyor! Ne koruduğunuz holdingler ne de onların yardımcısı devlet şiddeti bizi korkutabilir. #İsrailleTicareteDurDe.”

İsrail ile ticaretin durdurulması talebi hükümet tarafından ısrarla reddedilip görmezden geliniyor. Nüfusun ezici çoğunluğunun emperyalizm ve Siyonizm karşıtı duygulara sahip olduğu Türkiye’de, Gazze’deki soykırımın ortasında hükümetin İsrail ile diplomatik ve ekonomik bağlarını sürdürmesi halkın tepkisini çekiyor. Bu muhalefet, 31 Mart’taki seçimlerde Erdoğan’ın AKP’sinin milyonlarca oy kaybetmesinde bir etken oldu.

Hükümetin 7 Ekim’den sonraki ilk tepkisi temkinli ve itidalli davranmak yönündeydi. İsrail devleti ile Hamas’a eşit aktörlermiş gibi ateşkes çağrısı yaparak masaya çağırdı. Türkiye, savaşın tırmanmasıyla İran’ı içine alacak bölgesel bir savaşın kendi çıkarlarının altını oyacak olmasından endişe ediyordu.

ABD’nin Gazze’deki savaşı bahane ederek Ortadoğu’ya geniş çaplı askeri yığınak yapması, ABD emperyalizminin Ortadoğu’ya egemen olma hedefinin bir parçası olarak İran’a ve müttefiklerine karşı savaş hazırlığını ifade ediyordu. İran’la bir savaş çıkarma provokasyonları, İsrail’in geçtiğimiz hafta İran’ın Suriye’deki büyükelçiliğini, yani uluslararası hukuka göre İran toprağını vurmasıyla tırmandı.

Dünya Sosyalist Web Sitesi daha önce Türkiye’nin İran’a karşı savaş hazırlıkları konusundaki endişelerini şöyle analiz etmişti:

Türkiye, ABD ve NATO’nun, Adana’daki İncirlik Hava Üssü ve Malatya’daki Kürecik Radar Üssü dahil çok sayıda üssüne ev sahipliği yapıyor. ABD ile İran arasında bir savaş çıkması halinde bu üsler kolaylıkla İran ile çatışmanın parlama noktaları haline gelebilir.

Türkiye ve İran ayrıca Kürt sorununu paylaşıyor. Türk burjuvazisi, Washington ve Tel Aviv’in Ortadoğu’daki bir savaşta zafer kazanmasının bir Kürt devletinin kurulmasına yol açabileceğinden korkuyor. NATO’nun Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad’a karşı yürüttüğü rejim değişikliği savaşı sırasında Kürt milliyetçileri Washington’ın başlıca vekil gücü haline geldiler.

Bununla birlikte, İsrail’in saldırılarının boyutunun soykırıma varması dünyanın dört bir yanında olduğu gibi Türkiye’de de milyonlarca insanın öfkeli tepkisine yol açtı. Erdoğan, saldırıların başlamasından ancak üç hafta sonra İsrail’i daha sert söylemlerle kınamaya, NATO müttefiklerini eleştirmeye ve Hamas’a desteğini ifade etmeye başladı.

Ne var ki, Erdoğan’ın söylemsel tepkisinin ve beraberindeki sahte boykot kampanyasının İsrail’i değil; tamamıyla toplumsal öfkeyi bastırmayı hedeflediği gittikçe açığa çıktı. Erdoğan İsrail’i kınarken bile 75 yıllık Siyonist projenin ürünü olan İsrail devleti ile değil Netenyahu hükümetiyle sorunu olduğunu ifade ediyordu.

Gazeteci Metin Cihan’ın Türkiye’nin soykırım sırasında İsrail’le devam eden ticaretini ifşa etmesi, hükümetin ikiyüzlü tutumunu daha fazla gözler önüne serdi. Cihan tamamıyla kamuya açık olan resmi istatistiklerden ve gemi trafiği sitelerinden yararlandı. İsrail ile Türkiye arasındaki ticaret hacmi, Filistinlileri hedef alan beş aylık savaş döneminde 2,5 milyar dolara ulaştı. TÜİK verilerine göre Şubat’ta İsrail’e ihracat yüzde 27, İsrail’den ithalat yüzde 18 oranında arttı.

Bizzat resmi belgeler Tel Aviv’in savaş makinesini besleyen çelik ve petrol gibi kritik malzeme akışının Türkiye’den sağlandığını gösteriyor. İsrail çelik ithalatının yüzde 65’ini Türkiye’den sağlıyor. Hayati önemdeki Azerbaycan petrolü ise İsrail’e Türkiye’deki limanlar üzerinden gönderiliyor. Bunların dışında çimento, kimyevi maddeler, hatta barut, dikenli tel ve silah parçalarının da gönderildiği ifşa olmuş durumda.

Birçok ürünün alıcısının doğrudan İsrail ordusu ile çalışan tedarikçiler olduğu açığa çıkarıldı. Türkiye’den ihracatçı firmaların veya lojistik firmalarının önemli bir kısmının hükümete yakın kişilere ait olduğu ortaya çıktı. Bizzat Erdoğan’ın oğluna ait gemi nakliyat şirketinin dahi 7 Ekim’den sonra İsrail’den sefer düzenlediği belgelendi. Son olarak devlete ait madenler tarafından İsrail’e bor madeni gönderildiği açığa çıktı.

Tüm bunlar, Erdoğan’ı bu yılki yerel seçimler öncesinde emperyalizm ve Siyonizm yanlısı bir politikacı olarak ifşa etti. 31 Mart’taki yerel seçimlerde AKP 2002’den beri ilk kez birinci parti olamadı. Artan hayat pahalılığının yanı sıra, hükümetin İsrail’in Gazze soykırımı karşısındaki ikiyüzlü tutumu yerel seçimlerde aldığı ciddi yenilginin önemli sebeplerindendi.

Seçimlerde İslamcı Yeniden Refah Partisi (YRP) Gazze soykırımına karşı öfkeden faydalanmaya çalışan tek parti oldu. YRP, işçilerin ve emeklilerin maaşlarının artırılmasının yanı sıra İsrail ile ticaretin kesilmesi talebiyle bir kampanya yürüttü ve oylarını yüzde 2,8’den yüzde 6,2’ye çıkararak aniden üçüncü parti oldu.

Parti lideri Fatih Erbakan seçimlere günler kala İstanbul’da AKP adayını destekleme koşullarını şöyle açıklamıştı: “… bizim şartlarımız belli. İktidar İsrail’le ticareti sonlandırdığını ilan etsin, İsrail’e ihracatı kestiğini ilan etsin, Malatya’da İsrail’i korumak için kurulan Kürecik Radar Üssü’nü kapattığını ilan etsin ve emekli maaşını 20 bin TL’ye çıkardığını ilan etsin, biz bugün İstanbul adayımızı çekmeye hazırız.”

Bununla birlikte, YRP’nin hükümete yönelik eleştirileri de ikiyüzlü bir manevradır. YRP, 2023 cumhurbaşkanlığı ve milletvekili seçimlerinde Erdoğan’ın başında olduğu Cumhur İttifakı’nı desteklemişti. Dahası, YRP’nin mirasını sürdürdüğü eski başbakan Necmettin Erbakan, görevde olduğu dönemde tüm önceki sözlerini reddederek İsrail ile sıkı bağlar kurmuştu.

Peki, Erdoğan hükümetinin İsrail’le ticareti devam ettirmesinin arkasında yatan sebep nedir? Birçok yorumcu bu tutumu, gerçek enflasyonun yüzde 125’e ulaştığı koşullarda kriz içindeki Türkiye ekonomisinin çöküşün eşiğinde olmasına bağlıyor. Ancak asıl neden, Türkiye egemen sınıfının emperyalizmle olan sıkı bağlarında yatmaktadır.

Erdoğan’ın 2002’den beri büyük ölçüde sürdürdüğü geleneksel politika, halkın Filistin yanlısı duyguları ile egemen sınıfın emperyalizm ve Siyonizm yanlısı karakteri arasında manevra yapma politikasıdır. 1948’de İsrail’in kuruluşunu tanıyan ilk Müslüman çoğunluklu ülke olan Türkiye’de egemen seçkinler sonraki on yıllarda İsrail’in suçlarını söylemsel olarak kınamış ama özünde ABD’nin ve İsrail’in Ortadoğu’daki yıkıcı politikalarıyla uyumlu hareket etmiştir.

Bu nedenle hem Erdoğan hem de muhalefetteki Kemalist Cumhuriyet Halk Partisi (CHP), ABD önderliğindeki NATO güçlerinin desteği ile İsrail’in Gazze’deki soykırımı sürerken, İsveç’in NATO üyeliğini onayladı.

Böylece Türk egemen sınıfı ve siyaset kurumu Filistinlilere yönelik soykırım ve İran’a karşı tüm Ortadoğu’yu içine alabilecek bir emperyalist savaşa suç ortaklığını ortaya koymuş oldu.

“Filistin İçin Bin Genç” grubuna yönelik devlet terörü, kapitalist hükümetlere çağrı yaparak soykırıma ve savaşa karşı mücadelenin ileriye taşınamayacağını göstermektedir. Yerel seçim kampanyasında Gazze soykırımına karşı mücadeleyi merkezine alan tek sol siyasi eğilim olan Sosyalist Eşitlik Grubu’nun açıklamasında belirttiği üzere “Soykırıma ve savaşa karşı mücadele bunların nedeni olan kapitalizme ve emperyalizme karşı mücadele ile birleştirilmeli ve uluslararası işçi sınıfının sosyalist bir program temelinde seferber edilmesine dayanmalıdır.”

Loading