Doktor Ekrem Karakaya’nın öldürülmesinin ardından hekimler ve sağlık emekçileri iki gün grevde

Dün Konya Şehir Hastanesi’nde Kardiyoloji Uzmanı Ekrem Karakaya görevi başındayken Hacı Mehmet Akçay adlı bir hasta yakınının silahlı saldırısı sonucu hayatını kaybetti. Saldırgan cinayetin ardından intihar etti.

6 Aralık’ta iş bırakan sağlık emekçileri protesto yürüyüşü yapıyor. (Fotoğraf: @sesgenelmerkezi Twitter)

Cinayetin ardından hastanedeki sağlık emekçileri “Doktora uzanan eller kırılsın” sloganı atarak iş bırakırken, Türk Tabipleri Birliği (TTB), Hekimsen ve SES gibi hekim ve sağlık emekçisi örgütleri, sağlık kuruluşlarında artan saldırılardan doğru bir şekilde sorumlu tuttukları hükümeti protesto etmek ve gerekli önlemlerin alınmasını talep etmek için bugün ve yarın iş bırakıyor.

Dünya Sosyalist Web Sitesi bu saldırıyı mahkûm etmekte ve sağlık emekçilerini savunmak için işçi sınıfı içinde kitlesel bir siyasi hareketin geliştirilmesi çağrısında bulunmaktadır. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan hükümeti ile Avrupa ve Ortadoğu genelindeki hükümetler, sağlık emekçilerinin ve bir bütün olarak işçi sınıfının ihtiyaçlarını hiçe saymaktadır. COVID-19 pandemisinin yeni bir yükselişinin ortasında, tüm işçilerin ve gençlerin bu kritik mücadelede sağlık emekçileriyle dayanışma içinde harekete geçmesi elzemdir.

Yaklaşık 20.000 üyesi bulunan Hekimsen, yaptığı açıklamada “Sendikamız tüm Türkiye’de 2 Gün (7 Temmuz - 8 Temmuz 2022) eylem kararı almıştır. Bayram sonrası için yapılacaklar hakkında paydaşlarımızla görüşülecektir,” diye belirtti.

110.000 üyesi bulunan TTB ise bir basın toplantısı düzenleyerek iki günlük greve desteğini açıkladı. “Üzgünüz, Öfkeliyiz! Sorumlulardan Hesap Soracağız!” başlıklı bir açıklama yapan TTB yetkilileri, şunları belirttiler: “Türk Tabipleri Birliği olarak bu şiddet sarmalının genişlemesi karşısında defalarca iktidarı uyardık. Sağlıkta şiddetin münferit olmadığını, bunun toplumsal ve politik bir sorun olduğunu tekrar tekrar açıkladık.”

Sağlık kurumlarında meydana gelen silahlı saldırıların artışı nedeniyle önlem alınmasını ve ilgili yasada değişiklik yapılmasını talep ettiklerini hatırlatan TTB, uyarılanın hükümet tarafından görmezden gelindiğini belirtti ve ekledi: “şiddetin kaynağı toplumsal bağlamından koparılarak sorun bireylere indirgendi.”

Açıklama şöyle devam ediyordu: “Her anlamıyla tıkanan sağlık sisteminin tüm sorumluluğu hekimlerin ve sağlık çalışanlarının omuzlarına yıkılmakta, bu durum bizlerin hedef olmasına neden olmakta, sağlık alanında yürütülen politikalar bizlere, şiddet, ölüm, çaresizlik, umutsuzluk olarak geri dönmektedir.”

TTB, son dönemde giderek artan oranda hekimleri ve sağlık emekçilerini hedef alan Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın sorumluluğunun da altını çizdi: “Dün bize giderlerse gitsinler diyenlere sesleniyoruz, bugün bir meslektaşımız sonsuzluğa gitti. SİZ DE SORUMLUSUSUNUZ!!!”

Dr. Karakaya’nın vahşice öldürülmesi, hem yüz binlerce sağlık emekçisi hem de emekçi halkın diğer kesimleri arasında büyük öfkeye yol açtı. Cinayetin duyulmasının ardından sosyal medya gündemi neredeyse tamamen bu konuya kilitlendi. Hem sağlık emekçileri hem de onları destekleyen çok sayıda kişi, sağlık sendikalarının ve TTB’nin sadece iki gün grev kararı almasını eleştirerek “süresiz grev” çağrısında bulundu.

Hükümetin, siyasi sorumluluğunu taşıdığı bu cinayete verdiği ilk tepkiler, yaygın toplumsal öfkeyi yalnızca daha da derinleştirmeye hizmet etti. Devam eden COVID-19 pandemisi karşısında izlenen kitlesel enfeksiyon ve ölüm politikası nedeniyle bütünüyle gözden düşmüş olan Sağlık Bakanı Fahrettin Koca, Twitter’dan yaptığı açıklamadaki muğlak ifadeler nedeniyle büyük tepki aldı ve istifası talep edildi.

Koca şöyle yazıyordu: “Konya Yunak İlçe Devlet Hastanesinden bir güvenlik görevlisi, Konya Şehir Hastanemizde bir hekim arkadaşımıza silahıyla ateş ederek onu hayattan kopardı. Olayda kendisi de öldü. Adli makamlar dehşet saçan canilik konusunda araştırmalarını sürdürüyor.”

Cinayetin ve arkasında yatan siyasi, toplumsal nedenlerin milyonlarca kişi tarafından tartışılmasından endişe duyan hükümet, Konya 5. Sulh Ceza Hakimliği aracılığıyla “yazılı, görsel ve sosyal medya ile internet ortamında faaliyet gösteren medyaya, olaya ilişkin haberlere yönelik yayın yasağı” getirdi. Bu, olayın sosyal medyada binlerce kişi tarafından tartışılmasını engelleyemedi.

Türkiye’deki hekimler ve sağlık emekçileri geçtiğimiz yılın Aralık ayından beri neredeyse her ay daha iyi ücret ve sosyal hak talepleri için ülke genelinde iş bırakarak işçi sınıfının en mücadeleci kesimini oluşturdular. Sağlık emekçilerinin başlıca talepleri arasında, sağlık kurumlarında her gün onlarca şiddet olayı yaşanmasına karşı caydırıcı yasal önlemler alınması da vardı.

Son haberler, hükümetin hedef göstermesinin ve fiziksel saldırıların cezasız kalmasının sağlık emekçilerine yönelik yeni saldırıları teşvik ettiğini ortaya koyuyor. Pazartesi günü Türkiye Psikiyatri Derneği’nin önceki dönem Genel Başkanı Doç. Dr. Koray Başar, organize bir grup tarafından planlı bir fiziksel saldırıya uğradı.

Dün, cinayetten önce, Bursa’da SES sendikası başka bir hekim için bir basın açıklaması yaparak “Duaçınarı Ağız ve Diş Hastanesi’nde görev yapan hekim arkadaşımız maalesef bir hasta tarafından sürekli tehdit ve sözlü şiddete maruz kalmıştır ve can güvenliği yoktur,” diye belirtiyordu.

TTB tarafından “Sağlıkta Şiddete Karşı Mücadele Günü” ilan edilen 15 Nisan’da, İzmir Tabip Odası yetkilisi Süleyman Kaynak, konuyla ilgili son verileri paylaşmıştı. Kaynak, “Dr. Ersin Arslan’ı ve son 20 yıl içinde öldürülen diğer 10 meslektaşımızı sadece öfkeli hasta ve yakınları değil, mevcut sağlık sisteminin ağır sorunları aramızdan almıştır,” demişti.

Kaynak’ın açıklamasına göre, sağlık emekçilerine yönelik şiddet sayısı “2020’de 11.942 iken, 2021 yılında 29.826’ya yükselmiştir. TTB’nin yaptığı anket çalışmasına göre hekimlerin yüzde 84’ü meslek hayatlarında en az bir defa fiziksel veya sözel şiddete uğramıştır.” Bu, günde ortalama 81 şiddet olayı demektir.

Aynı açıklamada “İktidarın sağlık alanında yürüttüğü politikalar hekimlere; şiddet, ölüm, çaresizlik, umutsuzluk olarak geri dönmüş ve çalışma koşulları dayanılmaz hale gelmiştir” deniyor ve hekimlerin buna karşılık istifa ettiği, emekli olduğu ya da ülkeyi terk ettiği vurgulanıyordu.

Sadece bu yıl yaklaşık 1.000 hekim bu koşullardan dolayı yurt dışına göç ederken, Hekimsen’in bir açıklamasına göre “20 ayda yaklaşık 9 bin doktor kamudan istifa etmiş, bunların 2000’e yakını yurt dışına çıkmış veya çıkmak üzere” idi.

Kaynak, açıklamasını şöyle sonlandırmıştı: “Sağlıkta yaşanan şiddetin kök nedenlerini kabul etmeden, yani vatandaşların yaşama koşullarını, hekimlerin çalışma koşullarını iyileştirmeden, halk sağlığını öncelemeyen sağlık sistemi değiştirilmeden salt şiddet yasası, sağlıkta şiddeti kalıcı olarak çözemez.”

Dr. Karakaya cinayeti ve sağlık emekçilerine yönelik artan saldırılar ancak bir bütün olarak kapitalist sistemin derinleşen krizi bağlamında anlaşılabilir.

Erdoğan hükümeti ve dünya çapında kapitalist hükümetler, son yirmi yıldır sağlık hizmetini tamamen kapitalist şirketlerin kâr çıkarlarına tabi kılıp kamusal sağlık sisteminin içini boşaltırken, aynı zamanda işçi sınıfının büyük çapta yoksullaştırılması ve toplumsal eşitsizliğin büyümesi sürecini yönettiler. Militarizm aralıksız yüceltilirken, toplumsal protestolara yönelik polis şiddeti olağan hale gelmiş ve temel demokratik haklar ayaklar altına alınmıştır.

Tüm bunlar, son otuz yıldır Ortadoğu genelinde aralıksız devam eden emperyalist savaşlarla sayısız toplumun mahvedildiği, milyonlarca kişinin katledildiği ve on milyonlarcasının sığınmacı haline getirildiği koşullarda meydana gelmiştir. Bu durum, hekimlerin ve sağlık emekçilerinin can güvenliklerini sağlama ve düzgün yaşam koşulları elde etme mücadelesinin, uluslararası işçi sınıfının mevcut kapitalist toplumsal sisteme karşı ve sosyalizm uğruna mücadelesinin ayrılmaz bir parçası olduğu anlamına gelmektedir.

Loading